Michelangelo eserleri, sanat tarihi başta olmak üzere insanlığın düşünsel mirasına da büyük katkı sağlamıştır. Bunun temel sebebi ise sanatçının Rönesans ile şekillenen düşünsel iklimi tam olarak karşılamasıdır. Rönesans ile ortaya çıkan kartezyen özne ile insan yaşamına duyulan ilgi gitgide artmıştır. Bu durum ilerleyen süreçte olgusal ve gözlemsel bilimlerin gelişmesine yol açar. Aynı şekilde insanın üretme gücüne verilen önem de katbekat artar. Michelangelo ise tam da bu olaylar silsilesinin henüz çok erken dönemlerinde, gelişim sürecinin mimarları arasındadır.
Michelangelo eserleri ve bu eserlerin niteliği düşünüldüğünde tarihe damga vuran bir kimlik yarattığını fark etmek mümkündür. Michelangelo, heykelden mimariye, oradan resim ve şiire kadar uzanan bir sanat yolculuğu sunar bizlere. Bu yolculuk sırasında İtalya tarihi özelinde insanlık düşünüşünün geçirdiği birçok dönüşüme de rastlanır.
Günümüzde sergilenenler, eksik parçalara sahip olanlar ve kayıp olanlar ile Michelangelo eserleri derin bir külliyattır. Tarih için önemi azımsanmayacak kadar fazla olan bu külliyatın içerisinde şimdi hep birlikte dolaşmaya başlayabiliriz. Michelangelo eserleri listemizle, büyük ustanın başyapıtlarına yakından bakıyoruz.
Michelangelo Eserleri
1) Bacchus: İnsan Varlığına Yapılan Derin Vurgu
Bacchus, Michelangelo’nun aynı isimli Roma şarap tanrısı Bacchus’ten esinlenerek ürettiği eserdir. Günümüzde İtalya’nın Floransa bölgesinde bulunan Bargello Ulusal Müzesi’nde ziyaret edilebilmektedir. Dahi sanatçının 21 gibi oldukça genç bir yaşta ürettiği eserin önemi ise heykelin büyüklüğü ile eşdeğerdir.
Bacchus, erken Rönesans döneminin taşıdığı tüm özellikleri yansıtıyor desek yanılmış olmayız. İnsanların, tarih boyunca inandıkları tanrıları çeşitli şekillerde yücelttikleri bilinen bir gerçektir. Bu durum kimi zaman tanrıların devasa görünümlerinde ortaya çıkarken kimi zamansa yüksek karakteristik özelliklerinde belirir.
İnsanın tarihsel bir özne olarak tanrılara yüklemiş olduğu bu anlam, Rönesans ile dönüşüme uğramaya başlar. Bacchus eseri de bu dönüşümün ilk filizleri arasında yer alır. Michelangelo heykelde, bir insanın vücut hatlarını ustaca andırmaya çalışır. Bu sayede insan ve tanrı arasındaki ayrıma da önemli bir gönderme yapılmış olunur.
Bacchus’un elinde tuttuğu üzüm demetleri, aynı zamanda saçlarını da oluşturmaktadır. Yanında duran mitsel yaratık ise insan görünümlü satirden başkası değildir. Bacchus, günümüzde hâlâ Michelangelo eserleri arasında en yoğun ilgi gören yapıtların başında gelir.
2) Pietà: Rönesansın Tanrısal Baş Yapıtı
Pietà, tıpkı Bacchus gibi Michelangelo eserleri arasında erken dönem örneklerindendir. 21 yaşında Bacchus’u üreten dahi sanatçı, iki yıl aranın ardından Pietà’yı tasarlar. Eserin hiç düşünmeden tamamen Michelangelo’ya ait olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Buradaki kastımız ise eserin tüm yönleriyle Michelangelo’nun imzasını taşımasıdır.
Hatta heykelde tasvir edilen Hz. Meryem’in boyun bölgesinde sanatçının kendi imzası da bulunur. Pietà’nın yaratıcısı ve sanat tarihi açısından önemi ise dudak uçuklatan bir seviyededir. Ölü bir şekilde annesi Hz. Meryem’in kucağında yatan İsa’nın anatomik olarak muhteşem bir tasviri sunulur.
Bu tasvir tıpkı Bacchus’te olduğu gibi vücut hatlarının mükemmel bir şekilde işlenmesi ile elde edilir. Sanatçının buradaki temel amacı ise yeniden tanrı ve insan arasındaki uçuruma bir gönderme yapmaktır.
Aynı şekilde İsa ve Meryem tasvirlerinin yüz hatlarına yerleşen duygusal yorum ise dahice bir anlam taşır. Pietà’nın ortaya çıkma sürecinde ise Michelangelo’nun kadavra çalışmaları ve anatomi okumalarının büyük rolü vardır. 1500 yılında üretilen eser bugün Aziz Petrus Bazilikası’nda ziyaret edilmektedir.
3) Davut Heykeli: Devralınmış Bir Kutsal Şaheser
Çoğu kez söylenmiştir, Michelangelo sanatçı bir dahi olmasının yanı sıra otoriteye kafa tutan da bir yaratıcıdır. Michelangelo eserleri yaratma sürecinde kendisine buyruk verilmesine kesin olarak karşı bir karaktere sahiptir. Tam da bu nedenden ötürü Davut heykelinin yaratım sürecinde kendisine verilen ültimatomları duymazdan gelir.
Tarih boyunca çeşitli şekillerde tasvir edilen Davut ve Golyat’ın hikâyesine farklı bir bakış getirir. Bu bakışın merkezinde ise Golyat’ın bulunmadığı bir tasvir yer alır. Peki devasa heykeli tarihte ayrıksı kılan tek özelliği bu mudur? Tabii ki hayır. Davut’un temsili de tıpkı Golyat’ın eksikliği kadar tepki ile karşılanır.
Her ne kadar dönemin sanat komiteleri tarafından başyapıt olarak kabul edilse de halk tarafından tepki görür. Antik Yunan sanatının her biçimine aşina olan Michelangelo, bu eserde de aynı dönemi kutsar.
Heykeldeki Davut temsili ile tarihte defalarca temsil edilen Davut ve hikâyesi çelişir. Bunun temel sebebi ise Antik Yunan tanrıları ve insan arasındaki ilişkiye duyulan ilgidir. Eseri Floransa’da yer alan Akademi Galerisi’nde ziyaret etmek mümkündür.
4) Madonna ve Çocuk ya da Bruggeli Madonna: Yeni Platoncu Bir Yapıt
Madonna ve Çocuk, Michelangelo eserleri arasında Yeni Platonculuğu temsil eder. Yeni Platonculuk temelde kendini felsefi olarak var eden bir akımdır. Lakin zamanla akım, sanata ve bilime doğru yelken açar. Bu anlamıyla kısa sürede hayatın her alanında ve hayata bakışı temsil eden bir akım olduğunu da söyleyebiliriz.
Michelangelo’nun eserlerindeki aşırı tanrısal ve aşırı gerçekçi tutumun da özünde bu fikirin yatması şaşırtıcı değildir. Antik Yunan’ın tanrısal görünümlerine Rönesans’ta göndermeler yapan yaratıcı, bu eserinde de aynı tekniği kullanır.
Tıpkı Pietà’da olduğu gibi İsa ve Meryem anlatısı tekrar karşımıza çıkar. Bu eserdeki temel fark ise İsa’nın çocuk olmasıdır. Fakat yine de aynı o eserde olduğu gibi aşırı gerçekçi yüz ve vücut hatları tercih edilir.
Yeni Platonculuğun ilahi kusursuzluğu aramayı arzulayan öğretisinin bir örneği olmasıyla dikkat çeker. Yaratıcılığın, özgünlüğün ve kopyaya olan nefretin tüm yönlerini bu eserde de bulmak oldukça mümkündür. Bruggelu Madonna aynı zamanda Michelangelo’nun en özgün ve kişisel eserleri arasında yer alır.
5) Adem’in Yaratılışı: Dünyaya Yeniden Ayak Basan İlahi Tasvir
Adem’in Yaratılışı, Michelangelo eserleri arasında günümüzde en fazla karşılaştıklarımız arasında olabilir. Bunun sebebi hem eserin bulunduğu alanda yarattığı güzellik hem de tarihsel arka planından kaynaklanır. Gündelik hayatın herhangi bir anında hemen herkes Adem’in Yaratılışı’nın bir kopyası ile mutlaka karşılaşmıştır.
Bu karşılaşma gerek bir duvar kaplaması gerekse de bilgisayar stickerı veya telefon kapağı olarak gerçekleşebilir. Adem’in Yaratılışı’nın sanat tarihi açısından önemi ise yaratıcısının arzularını tam olarak karşılamasından ileri gelir. Michelangelo, dönemin siyasi ve dini otoritesi tarafından bu işe atanır.
Daha doğrusu Sistine Şapeli’nin tavanına bu tarz ilahi tasvirler yapılması istenir. Michelangelo’da tarihin en çok ses getiren ve kendisine ün kazandıran bu yaratımı üretir. Eser temel olarak Adem ve tanrının buluşmasını tasvir eder.
Tanrı ve Adem birbirlerine uzanırlar fakat bu uzanma bir buluşma ile gerçekleşmez. Tanrının çevresinde insanlar ve meleklerden oluşan bir küme bulunur. Tanrıyı geniş bir yatakta taşıdıkları fark edilir. Lakin çeşitli kaynaklara göre yatağa benzeyen bu yapı, insan zihnini simgelemek için kullanılır. Adem’in Yaratılışı, Michelangelo eserleri arasında en çok tanınan eser hâline gelmiştir.
6) Kıyamet Günü – Son Yargı: İkiye Bölünmüş Bir Dünya
Son Yargı ya da Kıyamet Günü için hiç düşünmeden gotik tasvirin en önemli örneklerinden tanımlaması yapılabilir. Michelangelo eserleri arasında yer alan ilahi tasvirlerin belki de en karanlık olanlarındandır. Bunun nedeni ise tabii ki Michelangelo’nun sanata özgün ve bağımsız bakışıdır.
Kıyamet Günü, vücut bulup yeniden canlanmış İsa’nın insanlığı cennet ve cehenneme götürmesini konu edinir. Lakin eserde tersine giden birçok şey bulunmaktadır. Bunların başında İsa tasvirinin tarihsel orijinine göre oldukça yapılı görünmesidir. Çektiği acılar sonucunda dünyevi bedeni zayıf düşen İsa, Yunan tanrılarını aratmayan bir görünüm çizer.
Benzer şekilde Hristiyan teolojisinde karşımıza çıkan sakallı ve giyinmiş olan İsa’nın tam tersi bulunur eserde. İsa, sakalsız ve çıplak görünümde insanları ebedi yolculuklarına ve yargılanma sürecine hazırlamaktadır.
Sistine Şapeli’ni süsleyen Son Yargı, cennet ve cehennem, sevap ve günah gibi pek çok kavrama hayat verir. İnsanların sonsuzluğa gidişlerinde ilahi çobanlarının yanlarındaki tasvirine odaklanır. Acı çekenler ve sefa sürenlerin mutlak karşıtlığı ve birlikteliği de demek doğru olacaktır.
7) Musa’nın Hükmü: Radikal Bir Gerçekçilik Denemesi
Musa’nın Hükmü ya da kısa adıyla Musa heykeli, Michelangelo eserleri arasında gerçekçilik sınırlarını zorlayan eserlerdendir. 16. yüzyılın henüz başında Papa II. Julius’un ölümü ile Musa’nın Hükmü eseri çalışılmaya başlanır. Heykel çalışması Michelangelo’nun en uzun süren işleri arasında olmasıyla da tanınır.
Musa heykelinin Papa II. Julius’un mezarına konması tam olarak 32 yol sonra gerçekleşir. Lakin tüm bu süreç boyunca dahi sanatçı muhteşem bir işi gerçekleştirmeye çalışır. Musa’nın Hükmü diğer tüm eserlerinde olduğu gibi gerçekçiliğin had safhada olduğu bir yapıttır. İsa ve Davut tasvirlerinde olduğu gibi Musa’da aynı şekilde geçmiş tasvirlerinden sıyrılır.
Bunun temel sebebi Michelangelo’nun Yeni Platoncu fikirlerden beslenmesidir. Eserde yer alan Musa tasviri, inanılmaz düzeyde güçlü ve atletik bir görünüme sahiptir. Esere yakın okuma yapıldığında ise Musa’nın harekete geçmeye hazırlandığı fark edilmektedir.
Ayağa kalkmaya hazırlanan Musa’nın kollarına bitişik şekilde duran 10 tableti de görmek mümkündür. Eserin bir diğer ilginç özelliği ise çeviri hatasından kaynaklanan bir tasvir eklemesidir. Musa’nın kafasında yer alan boynuzlar esasında aydınlatan ışık anlamına gelen bir kelimeyi tanımlamak için kullanılmıştır.
8) Ölmekte Olan Köle: Yaşam ve Ölümün Dışavurumu
Michelangelo eserleri arasında his ve duyguların en çok dışavuruma uğradığı eser Ölmekte Olan Köle olabilir. Yaşam ve ölüm arasındaki incecik çizginin sanat tarihinde ustalıkla verildiği eserlerdendir. Bunun sebebi ise Michelangelo’nun yalnızca heykel ve mimarideki dehası değil aynı zamanda resimle olan güçlü bağıdır.
Bu bağ sayesinde Ölmekte Olan Köle ortaya çıkar. Eserin yapılış amacı, Papa II. Julius’un ölümü sonrasında mezarına dikilmektir. Tam olarak böyle de olur. Esasında Papa II. Julius’un mezarı için pek çok eser düşünülür ilk başta.
Lakin bu eserlerin kimi hiç tamamlanamazken kimisi ise günümüzde kaybolmuştur. Esere bakılınca ilk göze çarpan yaşam ve ölümün birlikteliği olur. Ustalıkla tasarlanan eserde ölüm ve yaşam birlikteliği inanılması güç bir dışavurum ile sunulur.
Bununla birlikte heykelde adı geçen kölenin yüz hatlarındaki keskinlikte bunu bize sunar. Heykel tüm yönleriyle insansı olmayı temsil eder. Tabiri caizse insan olmaya hazırlanan bir yapı gibidir. Heykel diğer tüm Michelangelo eserleri gibi duygu ve hislerini belli eden bir görünüme sahiptir.
9) Aziz Petrus Bazilikası: Rönesansın Mimari Devi
Aziz Petrus Bazilikası, yalnızca Michelangelo’nun değil sanat tarihinin de en büyük mimari eserlerindendir. Günümüzde Vatikan’da bulunan bazilikanın yapımı uzun yıllarca sürer. Birbirinden farklı pek çok mimarın ortak katkısı bulunun eserin ana mimari ise Michelangelo’dan başkası değildir.
Carlo Maderno, Gian Lorenzo Bernini ve Donato Bramante gibi isimlerin çalışmalarını da bazilika içerisinde bulmak mümkündür. Aziz Petrus Bazilikası günümüzde Roma şehrine tarihi bir anlam katan mekânlardan birisidir. İtalya ve özel olarak Roma’ya yolu düşen herkesin ilk ziyaret ettiği alanlardan olma özelliği taşır.
Aziz Petrus Bazilikası’nın bulunduğu caddeye girer girmez sizi karşılıklı dizilmiş olan dikitler bekleyecektir. Bu dikitlerin arasından geçerek kutsal yapıya ulaşım sağlanır. Rönesans mimarisinin en temel örnekleri arasında yer alan Aziz Petrus Bazilikası’nın tek ayırt edici özelliği bu değildir.
Bazilika aynı zamanda bugün insanlığın bugün ortak tarihsel ve kültürel belleğinin de parçası konumundadır. Bir şehre ışığını saçan bu yapıyı tüm mimari, sanat ve kültür meraklılarına görmelerini öneriyoruz. Aziz Petrus Bazilikası, Michelangelo eserleri arasında en göze çarpan başyapıt diyebiliriz.
10) Aziz Antonio’nun Azabı: Çocukluk Dehası
Michelangelo eserleri, Hristiyan tarihinin en önemli sahnelerini canlandırır. Aziz Antonio ve hikâyesinin hristiyan teolojisi açısından önemi büyüktür. Michelangelo da henüz 13 yaşındayken Aziz Antonio’yu temsil eden bir resim çizer. Resimde çölde melekler tarafından göğe yükselmesi sağlanan Aziz Antonio tasvir edilir. Lakin resim Aziz Antonio’nun tam olarak göğe yükseldiği sırada şeytanlar tarafından saldırıya uğraması anını konu edinir.
Tarih boyunca çeşitli şekillerde el değiştiren tablo, günümüzde Teksas’ta bir sanat galerisinde sergilenmektedir. Tabloya ilk bakışta göğe yükselmiş bir erkek dikkat çeker. Bu erkeğin çevresinde ise çeşitli şeytani yaratıklar bulunur ve onun kollarını tutarlar.
Aziz Antonio’nun yüz ifadesi ise kötülükten kurtulmaya çalışan fakat bitkin düşmüş bir ruhu temsil eder. Elleri, kolları ve bedenin neredeyse tamamı şeytanlar tarafından zapt edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında tablo, Ortaçağ düşünce iklimini de yansıtır. Şeytan tarafından kandırılma, ele geçirilme, günaha itilme gibi pek çok konuya atıf bulunur. Aziz Antonio’nun vereceği cevaba yönelik bir sorgulama yapılır. Lakin bu tabloda açıkça sunulmaz.
Michelangelo eserleri listemizin ardından ilginizi çekebilecek ilgili içerikler:
https://ceotudent.com/tablolarin-hangi-ressama-ait-oldugunu-anlamanizi-saglayacak-bilgiler
https://ceotudent.com/ressamlarin-hayatini-anlatan-filmler
This post is also available in: English Français Español Deutsch
Yorumlar (0) Yorum Yap