Küçükken genel olarak, kız çocuklarının hayali anne olmak; erkek çocuklarının hayali ise baba olup aile direği rolünü başarı ile yerine getirmekti. Zaman geçti. Teknoloji, dünya, evren, her şey değişti ve sonunda insan da değişti. Yıllardır belki baskıladığı belki de orada olduğunun farkında bile olmadığı “ego”su su yüzüne çıktı. “Ben” kelimesini bastıra bastıra söyler oldu. Hatta bu kendini önemli görme öyle bir hal aldı ki, hani derler ya “dünya kendi etrafında dönüyor zannediyor” diye, işte bu noktalara kadar ulaştı.
Hayat böyle bir şey değildi. O yüzden zengin insanlar salaş yerlerde mutluluk arar oldular. İnsana güvenmek yerine hayvanlara güvenmek ve hatta belki de deveye hendek atlatmak çok daha kolay oldu. Eğlenmek, en ciks mekanda en sahte gülümsemenle çektirdiğin fotoğrafı sosyal medyada paylaşmak; yardımlaşmak, “bir elin verdiğini diğer el görmemeli” noktasından çoktan ayrılıp “benim elimin verdiğini herkesler görmeli” noktasında kalakaldı.
İnsanların birliği, bir kısım insanın her gece “keşke hiç sınıflara ayrılmasak” hayaliyle, umuduyla başını koyduğu yastıkta rüyalara karışır gibi artık.
Kimsin Sen?!
Söylesene kimsin sen? Koskoca bir evrenin içinde minicik bir nokta görünür, adı “DÜNYA” olan. Her karışında aynı anda bulunamayacağın o dünyanın içinde minik bir noktasın sen! Hani sen karıncayı nasıl görüyorsan, işte biraz öyle.
Bir Aziz “Nesin” hikayesi paylaşmak istiyoruz.
Aziz Nesin’e Soyadını sorarlar.
Şöyle Cevap verir:
“1934 yılında soyadı kanunu çıktı.
Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların
bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı.
Dünyanın en cimrileri ‘eli açık’,
Dünyanın en korkakları ‘yürekli’,
Dünyanın en tembelleri ‘çalışkan’ gibi soyadları aldılar!
Kendime ‘NESİN’ soyadını aldım.
Herkes ‘NE-SİN’ diye çağırdıkça,
Ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.”
– Aziz Nesin
Biraz böyle bakmak gerek dünyaya ve yaşama. “Ben Neyim? Ben Kimim?” diyebilmek sürekli gelişim için önemli olduğu kadar insanın kendisine her gün “insan” olduğunu hatırlatması için çok kıymetli bir sorudur. Cevabını yürekli bir şekilde, dürüstçe, bir seferde verebiliyorsak; ağlayan bir çocuk hala kalbimizdeki buzları bir çırpıda eritebiliyorsa; “bir insana yardım etmek aslında sadece kendine yardım etmektir” anlamını yitirmemişse; insanları birbirlerinden farklılıklarına göre ayırmıyorsak; bizden farklı düşünüyor diye başka birine yokmuşçasına davranış göstermiyorsak; iş dünyasının isimlerimizden önemliymişçesine gösterdiği ünvanlarımızdan soyunmak özgürleştiriyorsa; (biraz kamyon arkası sözü gibi olacak ama) “Vefa” denildiğinde bozası ile ünlü bir semtten farklı anlamlar canlanıyorsa kafamızda; “her şey güzel olacak” denildiğinde hala buna inananacak gücümüz kalmışsa; hala yağmur yağdıktan sonra çıkan güneşle gözlerimiz gökkuşağını arıyorsa…
Umut var!..
Emin Çapa’nın TedX konuşması, hepimize bu konuda silkelenmemiz gerektiğini bir kez daha hissettiren bir konuşmadır. Hep birlikte izleyelim mi bir kez de…
Unutma! Sen küçücük bir noktanın içindeki küçücük bir noktasın. Gerekiyorsa, sarsıl ve kendine gel!
Belki üzüleceksiniz ama bir sır vermek istiyorum : Mükemmel değilsiniz!
Ama güzel olan ne biliyor musunuz? Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Hiçbir zaman da mükemmel olmayacağız. Farklılıklarımız birbirimizi tamamlayan yanlarımız.
Kusursuz dünyanın kusurlu canlısı “insan”… Söylesene Kimsin Sen?!
Bonus:
Bu kadar “insan” olmaktan bahsetmişken bunu eklemesek olmazdı!
Yorumlar (0) Yorum Yap