Düşüncelerimiz pusulayı yorumlamanın aracı. Ama düşüncelerimiz tek başlarına bir hakikat ifade edebilirler mi? Hele ki düşünce, temeli olan dil ile birlikte sonradan öğreniliyorken ve kültürün birikimiyle ayrılamaz biçimde yüklüyken. Fikirlerimiz doğumla gelen şeyler değiller. Dolayısıyla içimizden gelen geri bildirimi temel almıyorlarsa bize yön gösteren merkez açıkça dışarıdaki bir şeyler olmaz mı? Yaptıklarımız, bize öğütlenenler, seçimlerimiz, hayatımızdaki baskın insanların bildikleriyle sınırlıyken yaşamımız kendimizden uzak, dolayısıyla ruhumuzu doyurmaktan aciz olmaz mı?
Duygularımıza sahip çıkalım. Onları ciddiye almaya başlamamız çok acil bir ihtiyaç. Sadece kendimiz değil dünya için bir ihtiyaç bana kalırsa. Çünkü yanlış giden ne varsa sebep temelde insanın kendinden uzak olması gibi geliyor. Ve inancım o ki kendi merkezinden güç ve yön alanların her biri diğerlerinin onlarca katı etkiye sahip. Bu yüzden kendi potansiyelini gerçekleştirmene engel olan tembel ve sürüngen bir ses ‘boş ver ne anlamı var ki’ dediğinde ‘sen ne anlarsın ki’ deyip gülerek kulak ardı etmeyi alışkanlık haline getirmekte fayda var. Duygularımızı acı da olsalar – ki özellikle acı olduklarında – dinlemeye ihtiyacımız var.
…
Peki Ya Ağlamak ?
Yaşamın bizi hayal kırıklığına uğratması, mutlu olmamak… Bunlar neredeyse utanç yaratan burukluklar. Belki bu yüzden izin vermiyoruz bu duyguları temsil eden gözyaşlarına. Başarısızlığı, çaresizliği kabul etmek, alt edilmek gibi geliyor. Ama unutulmamalıdır ki sadece hüzün değil mutluluk, heyecan, korku, hayret de göz yaşlarına dönüşür . Ağlamak duygularla bağlantılı doğal bir tepki. Onun acının ve güçsüzlüğün simgesi haline gelmesi büyük yanlış.
Bir yara olduğunda gerekli sıvıları orada salgılayarak kabuk bağlıyor. Hiç olmamış gibi yeniden inşa oluyoruz. Ya ağlamak da duygusal bedenimizin yaralarını iyileştiren sıvıysa? İçimizi yıkayan, taşımanın yük olacağı yoğun ve kirlenmiş enerjiyi dışarı atan bereketli bir nehirse? Benim hissettiğim, ağlamak hüzün için de en güzel şifa..
Gözyaşları acıyı geçirir mi? Hayır o bir uyuşturucu değil, bir kabuk. Kabuğu tenine yakıştıramayıp sökmek gibi, gözyaşlarını kendine yakıştıramayıp izin vermemek de iyileşmeyi geciktirir, süreci engeller. İlgilenilmediğinde enfeksiyon kapan önemsenmemiş yaralar gibi, acı veren duygulara, onları oluşturan sebeplere yakından bakmayı erteledikçe yarattıkları etkinin küçülmeyeceği bir gerçek.
Ama her çöküşü bir çıkış izler. Ağlayan vücut seratonin salgılar. Ağlamak duygusal bedenin ihtiyacı olan şifaya izin vermek demek. Ölüm, yani bilinen halin sonu, yeni bir halin başlangıcı olan doğuma denk gelir. Kısaca, suyun altında batmamak için çırpınarak nefesini tüketeceğine bırak dibe vur ki bas ayağını yere, hızla yukarı çık. Ölüm zahmetini göze al ki doğumun hafifliğine kavuş..
Yorumlar (0) Yorum Yap