Milattan önce 6. yüzyılda yaşadığı iddia edilen Taoizmin kurucusu
Lao Tzu, Uzak Doğu’nun en büyük filozoflarından biri kabul edilir. Lao Tzu’nun zor zamanlarınızda ayağa kalkacak gücü kendinizde bulmanızı sağlayacak etkileyici bir öyküsü var.
Bir köyde yaşayan çok fakir ve yaşlı bir adam varmış. Fakat onu kral bile kıskanırmış. Bu yaşlı adamın görenleri kendine hayran bırakan çok güzel bir beyaz atı varmış. Kral defalarca bu at için ihtiyara büyük servetler önermiş fakat
yaşlı adam güzel atını satmaya pek niyetli değilmiş. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” dermiş.
Yaşlı adam bir sabah uyanmış ve bir bakmış ki, at yok. Köylü halkı ihtiyarın başına toplanıp “Seni yaşlı bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları en başından belliydi belliydi. Keşke krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar krallar gibi yaşardın. Şu an ne paran var, ne de atın…” demişler.
İhtiyar da kabalığa dönüp şöyle demi:
“Acele karar veriyorsunuz. Yalnız ‘at kayıp’ demeniz gerekiyor, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuzdur ve verdiğiniz karardır. Gerçeği yansıtmaz. Atımın ortadan kaybolması, bir talihsizlik ya da bir şans. Bunun cevabını henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç ve devamında neler olacağını kimse bilemez.”
Köy halkı yaşlı adam kahkahalarla gülmüş. Aradan geçen 15 günün ardından bir gece atın döndüğünü görmüşler. Aslında çalınmamış, uzaklara gitmiş. Dönerken de vadide yaşayan 12 vahşi atı da peşine takmış.
Bunu gören köylüler toplanıp yaşlı adamdan özür dilemişler:
“Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”
İhtiyar adam köylülere “Karar vermek için hala acele ediyorsunuz” demiş ve eklemiş:
“Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”
Köy halkı bu kez açık açık yaşlı adamla dalga geçmemiş. Fakat içlerinden de “bu ihtiyar harbiden saf” diye geçirmeden de edememişler. Aradan bir hafta geçmeden, vahşi atları eğitmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşüp ayağını kırmış. Evin geçimini tek başına sağlayan genç adam uzun bir süre yatakta kalacakmış. Köylüler tekrar toplanıp ihtiyara şunları söylemişler:
“Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Halbuki sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zor durumda olacaksın.”
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş ve yine eklemiş:
“O kadar da acele etmeyin. Oğlumun bacağı kırıldı. Gerçek yalnızca budur. Bundan ötesi yine sizin verdiğiniz kararlardır. Ama acaba ne kadarı doğru? Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz.”
10-15 gün sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir kurtuluş ararken eli silah tutan bütün gençlerin orduya katılmasını emretmiş. Köye gelen muhafızlar ihtiyarın kırık bacaklı oğlu hariç bütün genç erkekler askere almış. Köyü bir anda matem havası sarmış. Çünkü savaşın kazanılması zor görünüyormuş. Giden gençlerin ya öleceği ya da esir düşeceği herkesçe biliniyormuş.
Köylüler tekrar ihtiyara gelip şöyle demişler:
“Gene haklı olduğun kanıtlandı. Ooğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”
İhtiyar yine cevaplamış:
“Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Tanrı bilir.”
Lao Tzu, bu öyküyü şu nasihatla tamamlamıyor:
“Asla acele karar vermeyin. Hayatın küçücük bir parçasına bakarak tamamı hakkında karar vermek doğru değil. Karar; aklın durması demektir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi ve sonuç olarak gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Oysa yolculuk asla sona ermez. Bir yol biter, bir yenisi başlar. Bir kapı kapanır, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
This post is also available in:
English
Yorumlar (0) Yorum Yap