Lao Tzu; Taoizmin kurucusu kabul edilen, önemli bir Çin filozofudur ve bu hikaye Lao Tzu zamanında geçmiş ve Lao Tzu bu hikayeyi çok severmiş. Lao Tzu’yu takip edenler, nesiller boyunca hikayeyi tekrarlamış ve hikayede her zaman daha fazla anlam bulmuşlardır. Hikaye gerçekten büyüyüp canlı bir faktör haline gelmiştir. Hikaye: Yaşlı adam ve Atı
Gerçekten basit bir hikaye: Bir köyde yaşlı bir adam varmış, ve bu adam çok fakirmiş, ama bu adamın çok güzel beyaz atı varmış, bu at yüzünden krallar bile bu adamı kıskanırmış. Böyle dillere destan bir at daha önce hiç görülmemiş. Güzellik, ihtişam ve güç hepsi o atta bulunuyormuş. Kral atı bu adamdan satın almak istemiş ve muhteşem bir fiyat teklif etmiş, ancak yaşlı adam “Bu at benim için at değil, o bir insandır ve bir insanı nasıl satabilirim? O benim arkadaşım, ve o bir mülk değil, İnsan nasıl bir arkadaşını satabilir? Hayır, mümkün değil.” demiş. Adam gerçekten fakirmiş, aklına gelen her türlü günaha varırmış, ama atı asla satmamış.
Yaşlı adam “Karar vermek için acele etmeyin. sadece at ahırda değil ve kayıp demelisiniz, çünkü gerçek bu. Diğer her şey sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez. Nasıl bu durumu yargılarsınız?” demiş.
Köylüler “Bizi aşağılamaya çalışma be adam, harika birer filozof olmayabiliriz, ancak bunun için felsefeye gerek yok, bir hazinenin kaybolduğu basit bir gerçek ve bu gerçekten bir talihsizlik” demişler.
Olaydan 15 gün sonra aniden bir gece at geri dönmüş. At çalınmamıştı ve kendi kendine vahşi doğaya kaçmıştı. Ve tek başına değil, onunla bir düzine vahşi atla beraber geri dönmüştü.
Köylüler yine toplanmış ve “Yaşlı adam, sen haklıydın ve biz yanılmışız, bir talihsizlik değil, bir nimet olduğunu bize kanıtladın. Düşüncemizde ısrar ettiğimiz için özür dileriz.” demişler.
Yaşlı adam ” Karar vermek için yine acele ediyorsunuz, sadece atın geri döndüğünü ve beraberinde on iki vahşi atla birlikte geldiğini söyleyin. Yargılamayın. Bunun nimet olup olmadığını kim bilebilir? Bu sadece olayın bir parçası .Bütün öyküyü bilmiyorsanız, nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir kitabın bir sayfasını okudunuz, kitabın tamamını nasıl yargılayabilirsiniz? Bir sayfadaki bir cümleyi okudunuz – bütün sayfayı nasıl yargılayabilirsiniz? Cümlede tek bir kelime – tüm cümleyi nasıl yargılarsınız? Ve tek bir sözcük el altında değil – hayat çok geniş – bir kelimenin bir parçası ve siz bütünü yargılıyorsunuz! Kimse ne olduğunu bilmiyor ve benim kararımda olmadığım için mutluyum, beni rahatsız etmeyin lütfen. “
Bu sefer köylüler yaşlı adamla dalga geçmemişler. Belki de yaşlı adam haklı diye düşünmüşler. Böylece sessiz kalmışlar ama içlerinden bu adamın akli dengesi yerinde değil diye alay etmişler. Yaşlı adamın ati ile birlikte 12 tane daha muhteşem at geldi. Küçük bir eğitim ile hepsi satılabilir ve çok para getirebilirdi bu atlar.
Yaşlı adamın yalnızca bir oğlu varmış. Genç oğlu vahşi atları eğitmeye başlamış; Sadece bir hafta sonra vahşi bir atın üstünden düşmüş ve oğlunun bacakları kırılmış. Köylüler tekrar toplanmış. İnsan her yerde bizim gibi insandır ve Köylüler bu olayı yine yargılamışlar “Haklıydın, yine haklıydın, nimet değildi, yine bir talihsizlikti. Tek oğlun bacaklarını kaybetti ve Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa şimdi sana bakacak başka kimsen de yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın.” demişler.
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar acele etmeyin, oğlumun bacağını kırıldı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz karar. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size bildirilmez. Hayat parçalara ayrılıyor fakat yargı toplamla ilgili.”
Birkaç hafta sonra ülke komşu bir ülke ile savaşa girmiş ve kasabadaki tüm gençler ordu için zorla alınmış. Sadece Yaşlı adamın oğlu sakat olduğundan evde kalmış. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini, ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla geri dönmeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.” demişler.
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar devam etmiş “oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Tanrı bilir.” demiş.
Lao-tzu, hikâyeyi bitirirken şu tavsiyeyle tamamlamıştır hep:
Acele karar vermeyin ve parçaları saplantı haline getirmeyin. Küçük şeylerden sonuçlara atlamayın. Hayatın küçük bir dilimine bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken, yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz. Tanrı sonsuz bir yolculuktur. Yalnızca cesur olan, hedef uğruna uğraşanlar, yolculuğa ilgi duyan, sadece anı yaşamak ve anın içine girmek için olanlar toplamla birlikte yürüyebilirler.”
Yorumlar (0) Yorum Yap