İnsanların Neden Komplo Teorilerine İnanmaya Meyilli Olduğunu Gösteren 5 Bilimsel Gerçek

Gerçeklikten tamamen uzak ve kurgu olan komplo teorileri neredeyse her konuda oluşabildiği gibi toplumun büyük bir kısmı tarafından da kabul görülebilir.
Her ne kadar bilime aykırı olsa da ortaya koyduğu iddianın büyüklüğüne göre tehlikeli sonuçlar dahi oluşturabilecek bu söylemlere neden inanma ihtiyacı görüldüğünü bilimsel olarak 5 ana başlıkta toplayabiliriz:

1) Rastlantısal Olaylarla Gerçekliği Ayırt Edememek

Komplo teorilerine inanan insanların en belirgin ortak özelliği, son derece rastgele olan olaylar arasında dahi belirli bir ilişki ve örüntüler tespit etme veya kurmaya karşı olan eğilimleridir.
Bu olaylar herhangi iki bağımsız olay arasında gerçekleşeceğinden bu tarz insanların hemen belirli bir örüntü kurma eğilimine girmesi manipüle edilmeye açık bir davranış haline gelmektedir.
Örneğin geçtiğimiz yıllarda yapılan bir sosyolojik deney sırasında bu konu üzerinde katılımcılara tamamen bilgisayar tarafından temel dil bilgisi kurallarına uygun şekilde üretilen cümleler gösterilmiş ve onlar için ne anlam ifade ettiği sorulmuştur.Tek fak cümlelerin hiçbir anlama sahip olmayan sadece dil bilgisine uygun rastgele cümleler olduğudur. Ancak komplo teorilerine inananların geneli iki bağımsız durum arasında dahi bir bağ kurmaya çalıştığı gözlemlenmiştir.

2) Teleolojik Yaklaşım

Teleolojik düşünme, etrafımızdaki her olayın temelinde bir amaç olabileceğini düşünmektir. Daha basit bir ifadeyle insanların, tüm canlıların hatta evrenin bile var oma amacını basit bir şekilde sorgulayan ve tek bir nedene dayandıran bir düşünce biçimidir.
Bu düşünceye göre tek bir sav savunulacağı için bilimsel gelişmelerle ters orantısal olarak insanda bu tarz dar kapsamlı bilgilerin azalması beklenir.
Bu nedenle çocuklarda veya belirli bir yaşın üstündeki bireylerde de sıklıkla görülen bu dar düşünce alanı, komplo teorilerine inanan insanların genelinde de yaygın bir durum olarak ortaya çıkmakta.


3) İnanma İhtiyacını Giderme

Komplo teorileri ile dinler arasındaki ilişki ve birbirine olan paralelliği son derece dikkat çekicidir.
Örneğin dinler de benzer bir yaklaşımla dünyayı genel anlamda teleolojik olarak yorumlar ve inançlarına sorgusuz sualsiz yanlış yorumlayarak inanan insanlar daha da ileri boyutlara giderek kendilerinin, diğerleri tarafından büyük oyunlara alet edildiğini iddia eder.
 Bilimsel gerçeklerden tamamen uzak ve uydurma şekilde duygusal olarak etki etmeyi baz alarak bu amaçla oluşturulmuş ifadelere inanırlar.

4) Belirsizlikten Kaçınma

Günlük hayatta her an her şey olabilecekken ve geleceği tahminden öteye taşıyıp ne olacağını bilemezken bazı insanlar; bu belirsizlikten son derece rahatsız olup bu durumu kabullenmekten kaçınırlar.
Çünkü insan bünyesinin temel dürtülerinden olan kontrol mekanizması, son derece gelişmiştir. Bu durum yüzünden insanlar öngöremeyeceği olaylarla başa çıkmakta zorlanır. Sadece algılayabildikleri arasında bağ kurmaya ve sıradan olaylar karşısında dahi başka anlamlar aramaya çalışırlar.


5) Düşük Eğitim Seviyesi

2014 yılında Swami ve arkadaşlarının yapmış olduğu deneyde katılımcıların bir kısmına analitik düşünme yeteneklerini harekete geçiren bir sistem hazırlandı.
Daha sonra tüm katılımcılara konuyla ilişkin kapsamlı şekilde hazırlanmış ve etkileyici bir komplo teorisi okutuldu ve ne kadar inandıkları test edildi. Testin sonunda analitik düşünme yetenekleri uyandırılmayan katılımcıların bu teoriye daha çok inandığı ortaya çıktı.
Elde edilen genel bulgu, eğitim süreci içinde kişi birçok ayrı boyutta analitik düşünme durumunda kaldığı için olayları daha kapsamlı ve objektif değerlendirebildiği ve bu sayede bağlantılar tespit edebildiği olmuştur.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Kategoriler: Yaşam

Yorumlar (0) Yorum Yap

/