Önce Google Ceo’su Sundar Pichai hakkında kısa bir özet geçelim.
1993 yılında Hindistan’da bir üniversitede Metalurji mühendisliğinden mezun olan Sundar Pichai, burslu olarak Stanford Üniversitesinden yüksek lisans eğitimine başladı. Sonra buradan da Pensilvanya’da işletme yönetimi bölümünde yüksek lisans yapmıştır. Sundar Pichai, ürün yönetimi ve yönetim danışmanlığı departmanlarında çalıştı. 2004’te ürün yöneticisi unvanıyla Google’da işe başladı. Sundar Pichai’nin işe başladığı gün Gmail, Google Chrome, ve Google Drive gibi ürünlerin geliştirilmesinde rol oynadı. Başında bulunduğu dönemde Google Chrome dünyanın en çok kullanılan tarayıcısı seviyesine ulaştı. Larry Page (Google kurucularından), 2015′ yaptığı bir açıklamada Google’ın Alphabet Inc. adıyla yeniden yapılandırıldığını açıklamasıyla Sundar Pichai’nin Google CEO‘luğuna getirildiğini açıkladı.
Kısa özetinde bile ilgi çekici hikayesi olan biri olduğunu anlayabiliyoruz.
…
Teorimizin Adı: HAMAM BÖCEĞİ
Teorinin hikayesi biraz basit bir olay olarak görülebilir. Fakat ayrıntılı olarak incelediğimizde ders verici bir özellikte olduğunu görüyoruz. Hikaye, bir hamam böceğinin bir restorandaki müşterileri rahatsız etmesi üzerine bir garsonun hamam böceğine karşı nasıl tepki gösterdiğini anlatıyor.
Pichai, bir gün restoranda oturup kahvesini yudumlarken kendi açısından ilginç bir durumla karşılaşır. Olay da hamam böceği bir anda uçarak ortaya çıkar ve restorandaki bir kadının üstüne konar. Kadın panikle bağırıp o korkuyla zıplamaya başlar. Sonra diğer bir kadının üstüne konar. Diğeri de benzer bir davranış sergiler. Doğal olarak bu kişilerin arkadaş grupları da rahatsız olduğundan bir hengame ortamı oluşur. En sonunda orada bulunan bir garsonun yardıma gelmesiyle beraber onun üstüne konar. Fakat garsonun davranışları diğerlerinden farklıydı. Böceğin davranışlarını izlemeye başladı ve hiçbir ani hareket göstermeden.. Sonunda da hamam böceğini eliyle alarak restorandan dışarı atmayı başarır.
Sade ve öz olarak olayımız bu şekilde meydana gelmiş. Şimdi de olaydaki ayrıntılardan bahsedelim.
Pichai, kahvesini tekrar yudumlamaya başlamış ve bir anda olayla ilgili tuhaf düşüncelere anlam vermeye çalışırken bulmuş kendini. Kendi sözlerini okuyalım.
“Yaşanan tüm olayın ardından, acaba ufacık ve bilinçsiz bir canlı olan hamam böceği tüm bu çılgınlığın sorumlusu olarak gösterilebilir miydi? Eğer bu doğruysa garson neden diğerleri gibi rahatsız olmamış, sakinliğini korumuştu? Diğer herkes paniğe kapılıp olayı çözemezken, garson sakinliğini hiçbir şekilde bozmadan olaya sakince yaklaşmıştı. Hayır, problem hamam böceğinde değildi. Problem, insanların hamam böceğinden duydukları rahatsızlığı yönetmekteki başarısızlığındaydı. Problem insanlardaydı. O zaman bunun sadece bu ilginç ve basit olayla sınırlı olmadığını, hayatın her alanında benzer durumların yaşandığını fark ettim. Babamın, patronumun ya da karımın davranışları değil, bu davranışlardan duyduğum rahatsızlıkları kontrol altında tutamıyor olmamın beni rahatsız ettiğini anladım. Trafik sıkışıklığından yaşanan rahatsızlık da aynıydı. Trafik sıkışıklığı aslında beni rahatsız etmek için tek başına yeterli değildi. Ben trafik sıkışıklığının yarattığı rahatsızlık hissiyle baş edemediğim için bu olay canımı sıkıyordu. Aynı trafikte sıkışmış olmalarına rağmen “mutsuz” olmayan insanları başka ne açıklayabilirdi ki?
Problemin kendisinden ziyade benim probleme olan yaklaşımım, problemin hayatımda yarattığı kaosun gerçek sebebiydi. Başımdan geçen bu hikayeden anladım ki hayatta önüme çıkan olaylarda tepki vermeden önce durumu anlamaya çalışmalı, ardından tepki değil, anlamlı bir yanıt verebilmeliyim. O gruptaki kadınlar sadece tepki gösterdi, garson ise anladı ve bir “yanıt” verdi.”
Problemin kendisinden ziyade benim probleme olan yaklaşımım, problemin hayatımda yarattığı kaosun gerçek sebebiydi. Başımdan geçen bu hikayeden anladım ki hayatta önüme çıkan olaylarda tepki vermeden önce durumu anlamaya çalışmalı, ardından tepki değil, anlamlı bir yanıt verebilmeliyim. O gruptaki kadınlar sadece tepki gösterdi, garson ise anladı ve bir “yanıt” verdi.”
…
Bu teoriden hangi dersleri çıkarabilirim? Bunu düşündüm ve bu teorinin göz açıcı olduğunun farkına vardım.
Yaşamlarımızda ve sıkıntılarımızda sevmediğimiz şeylere her zaman tepki vermemiz bizim için çok normal ve neredeyse bir içgüdü. Mesela, komşumun yüksek sesle müzik yaptığı gürültüsü beni sinirlendiriyor ve beni evimden fırlatıp kapıya çarpıyor. Garsonun yaptığı gibi durup düşünebilir ve gözlemleyebilir miyim, nihayetinde gürültüyle alevlenmeden bir çözüm bulmadan önce? Fizikte, her eylem için bir tepkinin olduğu söylenir.(Newton’un 3. Hareket Yasası) İlginçtir ki, bu yasa çarpışmalara uygulanır. Yaşam stresine karşı tepki verdiğimizde ortaya çıkan kaos ve dram şaşılacak bir şey değil. hayat bize her zaman hoşgörü vermiyor, aynı zamanda kesinlikle uğraşmamız gereken hayal kırıklıklarını da. Bu hayal kırıklıklarıyla nasıl başa çıkacağımız, hayatımızın çığlık atmak gibi kaotik olup olmayacağını ya da sorunun sakin bir şekilde gözlemlenmesi ve buna çözüm bulunması durumunda kontrol altında olup olmayacağını belirleyecektir. Çoğu zaman, insanlar genellikle uzun yıllar alışkanlıktan ve problemlerle nasıl başa çıkılacağına dair bir anlayıştan yoksun olan tepki vermeye başvururlar. Birçok insan da kendi problemleriyle yüzleşmenin başka yollarını seçer; Onlardan kaçınarak ya da başkalarını kendi problemleri için suçlayarak. Bu bağlamda, problemi çözmeye çalışmak, bir sorun haline gelmeye başlıyor, çünkü sorundan kurtulmak yerine, problemleri çözmenin yollarını arayacak. Bu sadece kişisel yaşamlarımızda değil, işimizde de büyük bir etki yaratıyor. Birçok psikolog tarafından verilen iyi bir tavsiye, stres zamanlarında sakin kalmanız olarak bilinir. Bu problemi farklı bir perspektiften görmenize ve problemle başa çıkmanın yollarını düşünmenize yardımcı olur. Her şeyi sarmak için tepki vermektense hayat streslerine tepki vermenin (durup neye bakmanız gerektiğine dair düşünmek) çok daha iyidir. Bu şekilde, yolunuza çıkan zorluklara rağmen, hayatınızı zenginleştirmede doğru tavrı geliştireceksiniz.
Tepkiler her zaman içgüdüseldir, buna karşılık verilen cevaplar her zaman iyi düşünülür. İnsan ilişkilerindeki çatlaklardan kaçınmak ve öfke, endişe, stres ya da acele etme gibi durumlardan kaçınmak taraf olmamakla beraber en adil olandır ve en doğrusudur. Hayat bunu anlamak için göreceli ama güzel bir yol..
Yorumlar (0) Yorum Yap