Etkili Konuşma Rehberi: Nasıl Karşınızdakilerin Aklında Kalabilirsiniz?

İster geniş kitlelere hitap ediyor olun, ister tek bir kişiye gününüzün nasıl geçtiğinden bahsediyor olun: Kelimeleri nasıl seçtiğinizden mimiklerinize kadar pek çok etmen, akılda kalınırlığınızı doğrudan etkiler. Doğaçlama gelişen bir konuşmada bu etmenlerin hepsine dikkat etmenin ne kadar zor olduğunu, bu konuda doğuştan gelen bir yeteneğiniz yoksa, elbette ki fark etmişsinizdir. Ama etkili konuşmalar yapmak, sadece bu sözde doğal yeteneğe bağlı değil. Beynin işleyişiyle ilgili son bulgulara göre, bilimsel temellerini öğrenerek ve gerekli adımları uygulayarak, yaptığınız konuşmaların efektifliğini büyük ölçüde yükseltmeniz mümkün.

Başarılı Bir Konuşma Dinleyenlerin Beyninde Neye Sebep Olur?

Bir kitleyi oluşturan bireylerin hepsi, farklı karakter özelliklerine, deneyime ve sosyal kimliğe sahiptir.

Bir topluluğa konuşurken tüm bireylere hitap edebilmenin zor olmasının sebebi, ifadelerinizi bu karakter özelliklerinin hepsine uygun olacak şekilde düzenlemenizin imkânsız olmasıdır.
Peki, nasıl oluyor da izlediğiniz o TED konuşmaları ya da devlet liderlerinin uluslara hitap ettiği politik metinler dinleyen herkesi aynı oranda etkileyebiliyor?
Cevabı bulmak için, bu konuşmaların içeriklerine ve baskın konseptlerine bakmanız yeterli.
 İnsanlar, aynı olaylara ya da uyarıcılara aynı şekilde tepki vermeye programlıdır. Söz gelimi, yaralı bir köpek yavrusundan ya da Afrika’da açlıktan ölen çocuklardan bahsetmek, herkeste aynı dönütle sonuçlanır: acıma.

Dinleyicilerin beyin fonksiyonlarının özel elektrotlarla denetlendiği bir konuşmada, deney grubunu oluşturan farklı sosyal kimliklere sahip bireylerin beyin işleyişlerinin konuşma esnasında kendi gündemlerine bağlı olarak farklı grafikler halinde seyrettiği görülürken, konuşmacı aynı duyguyu tetikleyeceği ön görülen noktalara değindiğinde, tüm dinleyicilerin grafiklerinin tamamen aynı şekli aldığı fark edilmiş.

Üstelik bu deneyin çıkarımları sadece topluluk önünde yapılan konuşmalarla kısıtlı değil. Eğer karşı tarafı etkileyen bir konuşma yapmayı başarabildiyseniz, sizin ve karşınızdakinin beyin grafikleri benzer şekilde seyrediyor demektir.
 Bu duruma ise tıp literatüründe eş güdüm adı verilir.

Peki, neden eş güdüm ve bir konuşmacının etkileyiciliği birbiriyle ilişkili? Cevap, karşılıklı anlayış halinde olmakta yatıyor.

Dinleyen taraf, konuşanla ortak bir nokta bulmak için çabalar ve eğer aynı özelliğin kendisinde de olduğu kanısına varırsa, karşılıklı bir anlayış hissederek ilgisini anlatılanlar üzerinde yoğunlaştırır ve veriler, beyin tarafından buna uygun olarak depolanır.
Evli çiftlerin sık sık aynı şekilde düşündüklerinden bahsettiklerini duymuşsunuzdur. Aslında, eğer bahsi geçen nörobilimci bir çift değilse, farkında olmadan bilimsel açıdan doğru bir önermede bulundukları söylenebilir, çünkü “aynı frekansı yakalamak”, ya da başka bir deyişle “karşılıklı anlayış”, bireylerin beyinlerinin eş güdümlü işleyişiyle gerçekten mümkündür.

Peki o halde, eş güdümü nasıl yakalayabilirsiniz?

En temel, başka bir deyişle en düşük seviyeli tepkiler olarak nitelendirilebilecek duygular, birincil koşul olmasalar da beyin eşgüdümünü teşvik eder ve hatırı sayılır ölçüde artırırlar.

Daha önce dinlediğiniz ve bu yazıyı okurken de aklınıza gelen başarılı konuşmaları düşünün. Hepsinde dikkatinizi çeken ortak özellik, gerçekten ikna edici veriler, sayılar ve istatistiklerin kullanılması mı?
Yoksa verilmek istenen mesajın, konuşmacı tarafından, dinleyicilerin duygularına hitap edecek şekilde düzenlenerek sunuluyor olması mı?
İkinci yöntemle konuşmacılar, aslında, dinleyicilerin deneyim ve algılarındaki benzerlikleri öne çıkarıp aralarında sinirsel bir eşgüdüm yaratırlar. İlginç olansa, bahsi geçen sinirsel eşgüdümün, sadece dinleyici kitle içerisinde değil, aynı zamanda konuşmacı ve dinleyiciler arasında da gerçekleşmesi.

Neden duygular bu etkiyi yaratıyor?

Her insanın zihinsel mekanizması, temelde türe ait özelliklerin bütününü kapsadığı için büyük ölçüde benzerdir.

Yapı ve işlev olarak birbirine benzer beyinleri paylaşmanın en büyük faydasıysa, iletişim kurmayı kolaylaştırması ve dünyayı tamamen kendi beyninizle keşfetme yükümlülüğünden sizi kurtarmasıdır.

Bilgiler, edinimler ve tecrübeler, aynı türün bireyleri arasında, beyin yapısı ve fonksiyonlarının benzerliği sayesinde kolaylıkla aktarılır.

Hislerinizi dışa vurduğunuzda, karşınızdakinin duygu durumlarını da istemsizce de olsa şekillendirirsiniz, ki bu da evrim temelli bir süreçtir.
İlk insanları düşünün. Birinin korkuyor olduğunu mimiklerinden ve beden hareketlerinden anlamanız, sözleri beklemeden hareket etmenize yol açarak hayatınızı kurtarmanızı sağlayabilir.
Bu şekilde düşündüğünüzde, bilişsel hiçbir faaliyete gerek olmadan bilgi aktarımını sağlaması yönünden duygular, en kolay iletişim yoludur. Hissettiklerinizi yaptığınız konuşma esnasında belirgin sinyallerle karşı tarafa aktardığınız takdirde, karşılıklı anlayış ve eş güdümü sağlayarak olayların sizin perspektifinizden görülmesini sağlayabilirsiniz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Kategoriler: Gelişim

Yorumlar (0) Yorum Yap

/