Interrail Günlükleri – Amsterdam

Serhat L. Bora

Serhat L. Bora

Proud Uncle & Social Entrepreneur

Üçüncü  Gün – Amsterdam’a Gidiş

Güneş İskandinav ülkelerinin en güzellerinden biri olan Danimarka’da batarken, Kopenhag tren istasyonunda uykulu gözlerle kendi kompartmanımızı bulduk. Beş kişiydik fakat altı kişilik koltuk vardı. Bir süre sonra o koltuğun sahibi geldi ve bizi gördükten sonra ”-Siz beraber yolculuk yapın, ben başka bir yer bulurum.” diyip gülümseyerek bütün odayı bize verdi. Bunun getirdiği rahatlıkla biraz daha yayıldık. Bir banliyö treni olmasına rağmen gayet iyi durumda ve güvenliydi.

Yolculuk onbeş saat sürecekti. Almanya üzerinden Amsterdam’a geçecektik.
Bir kaç saat uyuduktan sonra birbirimizi uyandırdık. Çünkü ülkeler arası yolculuklarda bilet kontrolu yapılıyordu. Interrail biletlerimizi ve pasaportlarımızı hazırladık. Bu arada kompartmana bindiğimiz an Kopenhag’dan aldığım Danimarka bayrağını valiz konulan yere asmıştım. Almanya sınırını geçtikten sonra bilet kontrolü için gelen görevli kapımızı açtı. Önce bize sonra bayrağa baktı ve iyi yolculuklar dileyerek biletlerimizi kontrol etmeden devam etti. Önce ufak bir sessizlik oldu ve birbirimize bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştık. Daha sonra olayın güzelliği ile kompartmandan çıkıp yemek vagonuna geçtik. Çok güzel Alman biraları deniyebiliyorsunuz – ki biz de öyle yaptık 🙂 -. Yol güzergahımız belliydi fakat gideceğimiz şehirlerde gezilecek yerler için bir planımız yoktu. Bu sırada acıkmaya başlamıştık ve fazla para harcamamız gerekiyordu çünkü günlük para limitimiz belliydi – 30 €-. 

Tren Hamburg yakınlarında bir istasyonda durdu. Fakat öncekilerde ne kadar süre bu durakta kalacağımızı ne bir anonsla ne de bir görevliyle kimseye söylemediler. Trenin kapıları o kadar ağırdı ve güçlü kapanıyordu ki kolunuz ya da bacağınız sıkışsa anında kopabilirdi. Bunu gördüğümüz için trenden inip bir şeyler almaya korkuyorduk; çünkü eğer kapılar kapanırsa ve dışarıda kalırsak asla açamazdık.

Karnımız iyice acıkmıştı. Hamburg yakınlarında ki bu durakta neredeyse yarım saattir bekliyorduk. Uyumamış olan bir arkadaşımla beraber açık olan tren kapısından 3 metre ilerideki otomata ve içerisindekilere bakmaktan kendimizi alamıyorduk. Cebimizde ki bozuk paraları çıkarttık ve otomattan alınacak atıştırmalıkları hesapladık. Arkadaşım kendini kapıya siper etti ve bende bir anda trenden koşarak otomata gittim. Paraları nasıl attığımı, numaraları nasıl girdiğimi şu an bile tarif edemiyorum. Bir gözüm treni kontrol ederken bir gözüm otomattan atıştırmalıkları seçiyordu. O krakerler hiç bir zaman hiç bir yerde bu kadar uzun dönerek hazneye düşmemiştir emin olun. Büyük bir hışımla yiyecekleri alıp trene kendimi atmış ve bundan tam beş dakika sonra kapılar büyük bir sesle kapanmaya başlamıştı. Arkadaşım bana ben ona bakıyordum ve yüzümüzde ki o başarmışlık ifadesi mükemmel bir hissiyattı. Emin olun o an ki atıştırmalıklar dünyanın en güzel yemeğinden daha lezzetliydi. Tren hareket etti ve yaklaşık dört saat sonra Amsterdam Centraal’e geldik.

Yorumlar (0) Yorum Yap

/