Teknoloji girişimcisi Elon Musk, Kaliforniya’da düzenlenen Code Conference’daki son röportajında hepimizin bir bilgisayar simülasyonunda yaşadığımızı ileri sürdü. İlk duyulduğunda bu iddia inanılmaz gibi görünüyor. Acaba Musk’ın düşüncesinin bir gerçekliği olabilir mi?
İddiasını, bilgisayar oyunlarının son 40 yılda süratle evrim geçirmesine dayandırarak, önümüzdeki birkaç yıl içinde oyunların tamamen bilgisayar tarafından oluşturulup, kontrol edileceğine ve sorunsuz bir şekilde gerçek dünya ile entegre olacağını söylüyor. Diğer bir deyişle, yapay zeka ile birleştirilmiş artırılmış gerçekliği (Augmented Reality, AR) deneyimlemenin sınırındayız. Sonuçta neyin gerçek neyin sanal olduğunun birbirinden ayırt edilemeyeceği bir duruma gelinebilir.
İnsanların bilgisayarlar ya da başka bir şeyler tarafından kontrol edilen harici bedenlerde yaşadığı fikri uzun süredir var ve filozoflar, fizikçiler tarafından da yüzyıllardır bu soru araştırılmakta. Bu konuyla ilgili filozof Nick Bostrom benzer fikirlerini 2003’de yazmıştı.
Musk ve Bostrom “büyük bir bilgisayar simülasyonunda olduğumuz” iddiaları, aralarındaki benzerlikten de öteye geçiyor. İkisi de yapay zekanın gelişiminin teknolojiyi tehlikeye atabilme durumunu göz önünde bulunduruyor. Musk’a göre yapay zeka konusunda araştırma ve geliştirme çalışmaları insan uygarlığının sonunu getirecek. Bostrom da benzer bir bakış açısıyla, geliştirme projelerindeki risk değerlendirmeleri uygun bir şekilde yerine getirilmediğini söylemektedir.
Gerçek mi yoksa Kurgu mu?
Hepsi sadece bir paranoya olabilir mi? İddialarının The Matrix ve 2001: A Space Odyssey gibi bilim kurgu filmleri ile benzerliklerinden daha da fazlası olduğunu Musk ve Bostrom geçerli nedenleri ile dile getiriyor.
Bir simülasyon içinde yaşamadığımız argümanlar tarafından desteklenmektedir. Böyle bir simülasyonun çalışması için gerekli bütün işlem güçlerini bir düşünün. Dünyadaki tüm varlıkları ve aralarındaki etkileşimi yöneten bir sistem. Bu çok büyük bir miktarda işleme gücü demektir. Trilyonlarca etkileşime sahip, gerçek hayattan farksız bir simülasyonu çalıştırabilmek için bir şehir büyüklüğünde bir bilgisayar gerektirir, ki bu da ancak kuantum mekaniği ile ilgili dokümanlarla desteklenebilmektedir. Tüm bunlar simülasyon içinde varoluşumuzu olasılıksız hale getirir.
Varlığımızı simüle edebilecek bir makine var olsa bile yüksek olasılıkla “gerçeklik kusurları” yaşıyor olacaktık. Simülasyondaki bu hatalar sistemdeki arızadan dolayı ya görülecekti ya da duyulacaktı. Örneğin büyütme oranı değiştirilebilen bir teleskoptan baktığımızda yıldızların orada olmadığı görebilirdik. Bu ölçekte bir simülasyonda bu tür hatalar kaçınılmaz olurdu. Fakat bu zamana kadar hiçbir şey biz insanlar tarafından gözlemlenmemiştir.Kendi kendine öğrenmeyi kullanan süper akıllı yazılıma sahip makineler bile şuan “en gelişmiş” olmaktan çok uzak. Yalnızca çok katı sınırlarla belirlenmiş faaliyetlerde çalışan sistemler yapay zekadan faydalanır. Güncel sistemler ise belirli iş alanları içinde kendi performanslarını optimize etmek için öğrenir, dünyayı ele geçirmek için değil.
Örneğin, beynin elektronik modeli olarak bahsedilen sinir ağlarının borsadaki değişimleri tahmin etmesini bir sistem olarak düşünelim. Bu sistem, borsada var olan verileri kullanarak, örnekleri tanımlayarak, oluşabilecek değişiklikleri öngörmeye eğitilebilir. Bunun sonucunda ticaretle uğraşanlar oluşabilecek herhangi olumsuz bir sonucu azaltmak için harekete geçebilir.
Aynı şekilde, iş yüklerini hafifletmek için yapay zeka teknikleri uygulanılarak geliştirilen sistemler vardır. Bunlar bilgi tabanlı sistemler olarak bilinirler. Örnek vermek gerekirse, öğrencilerin yapay zeka konusunda sorularını cevaplayan çevrimiçi bir yapay zeka öğretmeni Jill’i kullananlar, bazen makine ile etkileşim içinde olduklarının dahi farkına varamıyor.
AI – tipi (AI, Artificial Intelligence, Yapay Zeka) sistemleri için geliştirilen sınırlayıcı alanlar kontrol altına alındığında, medeniyetin yok olma tehlikesi de yapay zekaya olan ihtiyacın azalmasıyla birlikte ortadan kalkacaktır. Nitekim, yapay zeka insanların davranışlarını ve kararlarını değiştirmek için değil büyük ölçüde onları düzeltmek için kullanılır.
Alternatif Gerçeklik (Alternative Reality)
Musk’ın düşüncelerinin yakın gelecekte gerçekleşmesi daha muhtemel gözüküyor. Bunun sebeplerinden biri insan-makine ara yüzü teknolojisinin gelişmesidir.
Günlük yaşamımız birbirleriyle bağlantı kuran cihazlara bağımlı hale geldikçe, onları kullanış biçimimiz de sürekli değişiyor. Giyilebilir teknolojinin evrimi de, verilere erişmeye ve iletişim kurmaya olan isteğimiz tarafından şekillendirilmekte.
Musk’ın iddiasına göre etkili bir beyin-bilgisayar ara yüzü geliştirmediğimiz sürece yapay zekanın kontrolü altında olacağız. Buna rağmen giyilebilir teknoloji ve alternatif gerçekliğin babası Steve Mann, toplumun yararı için her iki teknolojiyi birleştirmeyi teşvik ediyor. Alanında daha çok önem taşıyan bu birleşim daha çok tıbbi sistemlere yardım üzerine odaklanmıştır. Örneğin, araştırma alanından biri felçli uzuvların hareketlerini canlandırmaya yönelik elektrik sinyalleriyle donatılmış beyin implantının yapılmasıdır.
Her ne kadar büyük olasılıkla bizler bir bilgisayar simülasyonunun içinde yaşamıyorsak da emin olunuz ki Musk tarafından öne sürülen iddialar çok garip. Bununla birlikte, onun düşüncesinin bazı unsurları gelecekteki teknoloji gelişmeleri hakkında ipucu vermektedir.Artırılmış gerçeklik ve bununla ilgili teknolojik gelişmeler, bizleri birbiriyle daha bağlı bir dünyaya doğru götürecek. Artırılmış gerçeklikte fiziksel dünyaya kusursuz bir şekilde yansıtılmış verilerin sayısal gösterimlerine sahip olacağız. Yapay zeka teknikleri bilgisayar tarafından bilgilendirilerek, verileri anlamamıza ve kararlar almamıza yardımcı olacak. Artırılmış gerçeklikte bu gerçeklikler hala gerçek dünyaya dayandırılacaktır ve gerçek dünyanın içinde olacaklardır.
Yorumlar (0) Yorum Yap