Kalitenin günden güne yükseldiği, oyunculukların zirve yaptığı ve teknolojinin daha da güçlendirdiği sinemada dünyası 2018’de oldukça hareketli geçti. 2019’da bu tempo daha da yükselecek ve sinemaseverler olarak yine muhteşem yapımlarla buluşacağız. 2019’da vizyona giren ve kesinlikle izlemeniz gereken en iyi filmleri, güncel bir şekilde bu başlık altında fragmanlarıyla birlikte listeliyor olacağız.
İşte 2019 film önerileri!
1) Aquaman
Konusu: Bir DC Comics filmi olan Aquaman’de Atlantis adındaki fantastik denizaltı dünyası ve gerçek dünya arasında yaşananların ortasında bir süper kahramanın hikayesi ele alınıyor. Atlantis kraliçesi Atlannaile’nin oğlu olan Aquaman (Arthur Curry) aslında hakkı olan krallıkta en ufak bir hak bile iddia etmeden dünya üzerindeki yaşamını sürdürken Atlantis’ten çıkıp gelen Mera, onu Atlantis’e gelip kral olması adına ikna etmeye çalışır. Diğer taraftan Aquaman’in öz kardeşi Orm, suyun üzerindeki gerçek dünyaya savaş açmak için kolları sıvamıştır. Aquaman bu savaşı durdurmak zorundadır.
Yorum: Justice League ile tanıdığımız, bizi çok da heyecanlandırmayan, kötü çocuk Aquaman’e giderken oldukça düşük bir beklentimiz vardı. Genel olarak her #DC filminde bir “Acaba?” ile gidiyoruz. Belki düşük beklentilerimizden, belki de filmin gerçekten iyi olmasından dolayı biz Aquaman’i beğendik. Hikaye genel olarak başarılıydı, sadece sürekli apaçık bir misyon yaratmaya çalışılması düşündürdü. Filmde çok fazla obje, canlı, karakter devreye giriyor fakat bunların hiçbirine gereksiz vakit ayrılmadığını anlayabiliyorsunuz. Eğer bir balık üzerinde durulursa biliyorsunuz ki filmin bir yerinde bir olayı patlayacak bu balığın. Görsel olarak söyleyecek hiç ama hiç bir şeyimiz yok. Çok başarılıydı. Filmin tabii ki de su altında çekilmediğini biliyoruz ancak ortam çok başarılı yaratılmıştı, çiğ durmadı. Şehirler ve hayvanlar bize biraz Avatar’ı hatırlattı. Jason Momoa başarılı bir iş çıkarmış gibiydi ama onun görünümünde birinin hala iyi adamı oynuyor olması bize çok garip geliyor 🙂 Bu arada Aquaman’in 9 yaşındaki halinin Türk oyuncu Kaan Güldür olduğunu biliyor muydunuz?
2) Glass
Konusu: James McAvoy’un başrolde olduğu Split ile Bruce Willis ve Samuel L. Jackson’ın başrollerini paylaştığı Unbreakable filmlerinin devamını niteliğinde olan bu yapımda, farklılıkları zamanla birer süper kahraman gücüne dönüşen 3 farklı adam arasındaki çatışma ele alınıyor. Aynı psikiyatri hastanesinde tedavi altında olan bu üç adam, birbirlerine taban tabana zıt karakterler. “Süper kahraman olduğunan inananlar” üzerine uzmanlaşan bir psikiyatrın yaklaşımlarıyla biçimlenen hikaye bir noktadan sonra heyecan veren bir kovalamacaya dönüşüyor.
Yorumu: Şunun tekrar altını çizelim: bu filme gitmeden önce Unbreakable ve Split filmlerini izlemeniz bizce şart. Bu iki filmi izlemediyseniz Glass’ı izlerken olan biteni çok anlamamanız muhtemel. Gelelim filme… James McAvoy, Bruce Willis ve Samuel L. Jackson hayranlığımızdan, önceki iki filmi beğendiğimizden ve yönetmenin uzun bir süredir bu üçleme için uğraştığını öğrendiğimizden olsa gerek, Glass’ı büyük bir merakla bekledik. Farklı platformlarda ağır eleştiriler alınca, puanlar beklendiği gibi olmayınca neyle karşılaşacağımızı çok bilemeden filme gittik. Split ve Unbreakable’da tanıştığımız karakterlerimiz bu filmde bir araya geliyorlar. Yönetmen bu filmde de, alışılagelmedik bir süper kahraman hikayesini bizlere anlatmaya devam ediyor. Karakterlerin kendilerini ve yeteneklerini sorguladıkları, birbirleriyle savaştıkları ve bilinmedik bir düşmanın varlığını keşfettikleri filmin sonu hiç de düşündüğümüz gibi bitmedi. Kötü anlamda değil tabii, ama beklenmedik 🙂 Yönetmen bu filmde de Split’teki görüntü yönetmeniyle çalışmış. Bizce ortaya güzel bir iş çıkmış. Özellikle kahramanlara biçilen renkler ve film boyunca bu renklerin sunulması oldukça hoştu. Karakter anlamında kahramanımız Dunn’ı biraz geride bırakılmış bulsak da Samuel L. Jackson ve 23 karakterin 20’sini canlandıran James McAvoy inanılmaz iş çıkarmış. Glass genel olarak beklentilerimizin altında kaldı ancak filmden mutsuz ayrılmadık.
3) Organize İşler: Sazan Sarmalı
Konusu: Organize İşler Sazan Sarmalı, başroldeki Asım Noyan (Yılmaz Erdoğan) ve ekibinin illegal maceralarını anlatıyor. İstanbul’daki organize suç dünyasının içinde yer alan Asım Noyan, uzun yıllar boyunca sarf ettiği yalanlar ve döndürdüğü oyunlarla insanları dolandırmaya devam ederken kendilerini, argoda “sazan sarmalı” olarak isimlendirilen bir üç kağıdın tam ortasında bulurlar. Kıvanç Tatlıtuğ, Ezgi Mola, Rıza Kocaoğlu, Bensu Soral gibi başarılı isimlerin yer aldığı film Organize İşler filminin devamı niteliğinde.
Yorumu: Sinemada çok nadir izlediğimiz Türk filmlerinden biriydi Organize İşler! İlk filmin o naif dokusundan bir şeyler görmeyi beklemiştik ama göremedik. Eski oyuncuların yarısından çoğu yoktu. Senaryosu hemen hemen sıfırdan başlayan yeni bir film izledik sanki. Standartın biraz üstünde bir Türk filmi gibi geldi bize. Hikayeyi klişe bulduk. İstanbul manzaraları tatmin ediciydi. Kıvanç Tatlıtuğ’un oyunculuğunu ise ayakta alkışladık.
4) Alita: Savaş Meleği
Konusu: Alita adındaki genç robot bir gün hafızası sıfırlanmış şekilde uyanır. Nereden geldiği, kimlerle yaşadığı, kim olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktur. Baba şefkatliyle onu sarıp sarmalayan doktor Ido, Alita’yı yanına alarak teknolojik bedeninin altında sevgi dolu bir kadının kalbi olduğunu fark eder. Doktor Ido, Alita’yı esrarengiz ve tehlikeli geçmişinden korumaya odaklanmıştır. Ama gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Yorumu: Alita: Battle Angel’a bayıldık! Marvel, DC, Star Wars gibi popülerlerin aksine hakkında pek de bir öngörüye sahip olmadığımız yeni sinematik evrenlere, bilim-kurgu dünyalara düşük beklentiyle gidiyoruz genelde. Bunun üzerine bir de film bu kadar iyi olunca adeta çıldırıyoruz. Bu arada filmin görüntü yönetmeni ve yapımcısı olan James Cameron aynı zamanda Avatar’ın görüntü yönetmeni ve yapımcısı. Artı olarak Titanic’in de yapımcısı kendisi. Filmde bu kalite farkını zaten görüyorsunuz. Elbette hiçbir film kusursuz değil, Alita’nın da hatalı tarafları vardı. Fakat mutlaka izlenmesi gerekiyor diye düşünüyoruz.
5) Sibel
Konusu: Filmde, köy sakinleri tarafından dışlanan ve dilsiz olan Sibel’in öyküsü anlatılıyor. 20’li yaşlarının ortalarında olan Sibel, Karadeniz’de babasıyla ve kız kardeşiyle beraber yaşar. Eski bir kültür olan ıslık çalma sayesinde etrafındaki insanlarla iletişim kurabilmektedir. Sibel’in fazla sıradan olan yaşamı ormanda bir yabancıyla karşılaşması sonucu çok değişecektir.
Yorumu: Öncelikle Sibel filminin bir festival filmi olduğunu ve uluslararası ödüllere sahip olduğunu hatırlayarak başlayalım. Film köylüler tarafından dışlanan, babası ve kız kardeşi ile birlikte yaşayan dilsiz bir genç kızın hikayesini anlatıyor. Sibel’i canlandıran Damla Sönmez de kendisini kariyerinin zirvesine çıkaran bir oyunculuk sergiliyor. Kendisi bu performansıyla Adana Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanmış. Filmde acabalar, keşkeler vardı fakat genel akışı büyük oranda etkileyecek türden değildi.
6) Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında
Konusu: Bu yapım Vincent van Gogh’un Arles’te geçirdiği son yıllarını ele alıyor. Başarılı ressamın yaşamının konu edinildiği filmde, Van Gogh’u başarılı oyuncu William Dafoe canlandırıyor. Ünlü ressamın hayatına dair bilinmeyen ve etkileyici detaylara ışık tutan filmin yönetmenliğini ise Julian Schnabel üstlenmiş.
Yorumu: Film, anladığınız üzere Van Gogh’un hayatını anlatıyor. İşlerine hayran olduğumuz ancak bu dönemde fazlasıyla tüketilen Van Gogh’u, Willem Dafoe inanılmaz başarılı canlandırmış. İzlerken Willem Dafoe diye birinin varlığını resmen unuttuk ve o bizim için tamamen Van Gogh oldu. Sanatçının bir yandan eserlerinin değer görmeye başlaması, bir yandan da mental olarak kendini bazı çıkmazlarda bulması işleniyor. Filmde gördüğümüz birçok sahne, Van Gogh’un çalışmalarında işlediği mekanlar ve insanlar üzerine kurulmuştu. Birçok sahnede “Aaaa! Bu sahne çok tanıdık, burayı da resmetti!” dedik ve bunları belli belirsiz vermeleri çok hoşumuza gitti. Film bir yandan da yavaş temposuyla hafif sıkıcı kaldı. Özellikle Van Gogh’un bir yerden başka bir yere koşarken bacaklarını izlememiz… ne bilelim ya, gereksiz geldi.
7) Captain Marvel
Konusu: Geçmişi hakkında hiçbir şey bilmeyen Carol Danvers, süper güçlere sahip bir şekilde dünyaya düşer. Dünyayı keşfettikçe kimi görüntüler hatırlamaya başlar. Yıllar önce burada yaşadığını hissetmeye başlayan Carol yanlış tarafta olduğunu fark eder. Bu yolda güvenebileceği tek insan SHIELD ajanı Nick Fury’dir. Dünyanın yeryüzündeki savaşta belirli bir tarafı seçmek zorunda kalan kahramanımız Captain Marvel’a dönüşmeye başlar.
Yorumu: Captain Marvel’ı oynayan kızımız Brie Larson’a fragmanlar ve afişlerden bu yana pek ısınamamıştık. “Ya bu kızda hiç süper kahraman tipi yok nasıl olacak?” diyorduk fakat kendisi bizi dumur etti. Bazı filmseverler kendisinin oyunculuğunu çok beğenmemiş. Biz öyle düşünmüyoruz. Muhteşem oyunculuğu, etkileyici güzelliği, kalpleri ısıtan mimikleri bizi bizden aldı. Film Captain Marvel’ın origin hikayesini anlattığı için ilk yarıda çok hafif sıkılabiliyorsunuz fakat ikinci yarıda aksiyon dur durak bilmiyor. Hikayenin biraz daha orijinal olması filmi daha çarpıcı kılabilirdi. Nick Fury olarak tanıdığımız Samuel L. Jackson’ın gençliğine ve SHIELD’in ilk zamanlarına şahit olmak da ayrı güzeldi. Avengers: Endgame’e doğru giden yolda son dönemece girerken Captain Marvel güzel bir mola yeri oldu. Hala vizyondayken mutlaka gidin, imkan varsa IMAX’le izleyin. İki After Credit var, izlemeyi unutmayın.
Yorumlar (0) Yorum Yap