Neden Sürekli Mutlu Olmaya Çalışmaktan Vazgeçmelisiniz?

Ezgi Diliçıkık

Ezgi Diliçıkık

Environmentalist, Digital Addict

Mutlu olmayı denemek zorundaysanız, asla mutlu olmayacaksınız. Bu sorunun temelinde yatan şey, mutluluğu sürekli arıyor ve ona ulaşmayı çok sık deniyor olmamız.
Mutluluk, deneyerek edindiğimiz bir duygu değil, kendimizi birdenbire içinde bulduğumuz bir duygudur. Kendinden emin bir insanın kendinden emin olup olmadığını merak etmediği gibi, mutlu bir insan da mutlu olup olmadığını merak etmez.
Mutluluğun belli bir yol haritası izlenerek bulunmadığı, bunun yerine yaşamınız boyunca edindiğiniz deneyimlerinin bir yan etkisi olduğu biliniyor. Mutluluk bugünlerde kendi başına bir amaç olarak pazarlandığı için kafalarımız oldukça karışık. “X al ve mutlu ol. Y’yi öğren ve mutlu ol.” Fakat mutluluğu satın alamaz ya da bir şekilde elde edemeyiz. Hayat yolumuz aslında bizim mutluluğunuzdur.
Peki, neden sürekli mutlu olmaya çalışmaktan vazgeçmeliyiz?




Mutluluk ve zevk birbirinden farklı kavramlardır.

Mutluluk olarak adlandırdığımız şeye ulaşmak için çok çaba sarf ederiz. Bu arayışı sürdürürken aslında ulaşmaya çalıştığımız şeyin mutlu olmak değil, sadece zevk almak olduğunu fark edemeyebiliriz.
İyi bir yemek, daha iyi bir ev, güzel bir televizyon ve film izlemek için daha fazla zaman ayırabilmek, yeni bir araba, arkadaşlarla partiler, vücut masajları, daha popüler olmak…
Zevk mutlulukla ilişkilidir, evet ancak zevk almak gerçek mutluluğu getirmez. Herhangi bir uyuşturucu bağımlısına, zevk arayışının nasıl ortaya çıktığını sorabilirsiniz. Ailesini paramparça eden ve çocuklarını kaybeden bu bağımlıya, aldıkları zevkin onları nihayetinde mutlu edip etmediğini sorabilirsiniz.
Zevk, sahte bir tanrıdır. Araştırmalar, enerjilerini maddi ve yüzeysel zevklere odaklayan insanların uzun vadede daha endişeli, duygusal açıdan dengesiz ve daha az mutlu olduklarını göstermektedir. Zevk ise yaşam memnuniyetinin en yüzeysel şeklidir ve bu nedenle ulaşması en kolay olanıdır. Zevk, bize pazarlanan şeydir.


Mutluluğa ulaşmak için beklentilerinizi düşürmeniz gerekmez.

Çoğumuz, ailelerimiz tarafından, büyüdükçe dünyayı değiştirecek özel ve eşsiz kar taneleri olduğumuz söylenerek büyütüldük. Ama bir yandan da Instagram’da başkalarının hayatlarının ne kadar ilginç ve keyifli olduğunu görüp kendimizi berbat ve yetersiz hissettik. Sürekli sorguladık: “Ben neden onlar kadar mutlu değilim?”
Kendimiz hakkında beklentilerimizi karşılayamamamız mutluluğa engel değil. Kendimizi takdir etme alışkanlığını kazanmak ise mutluluk için gerekli olan temel yapı taşı.
Yaşamınıza katacağınız mutluluk, aylık 100.000 lira gelirinizin olmasına bağlı değil. “Haydi oradan!” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak siz de çok iyi biliyorsunuz ki aylık geliriniz 100.000 lira olduğunda bile hayat standartlarınızı yükseltmek isteyecek ve 200.000 lira aylık geliriniz olsun isteyeceksiniz. Bu sonsuz bir döngü.
Beklentilerimizi elbette dile getirecek ve onlara ulaşmak için çaba harcayacağız. Ancak bu hedeflere giden yolda karşımıza çıkan insanları, fırsatları, yeni patikaları da es geçmemeliyiz. Hedefe ulaşamama durumunda ise başarısızlıklarımızdan ders çıkarmalı ve edindiğimiz deneyime teşekkür ederek yolumuza devam etmeliyiz. Hedeflerimizin ve beklentilerimizin yaşama engel olmasına izin vermemeliyiz. Toprağın çatlamasına ve kayaların etrafa dağılmasına izin vermeliyiz, oluşan çatlaklardan nelerin filizleneceğini asla bilemeyiz.


Mutlu olmayı pozitif olmakla aynı kefeye koymayın.

Oldukça basit bir gerçeklikle karşı karşıyayız: hayatta her şey yolunda gitmeyebilir. Bazı fırsatları kaçırabilir, bazı yarışları kaybedebilir, hayal kırıklığına uğrayabiliriz. Bunlar, içimizden negatif duyguların yükselmesine neden olabilir. Negatif duygulara sahip olmak gerçekten ama gerçekten dünyanın en normal şeyi. Hatta bu negatif duygular stabil bir mutluluk zemini yaratabilmemiz için gerekli ve sağlıklı unsurlardan biri.
Negatif duygularla barışık yaşayabilmenin ise iki koşulu var:
1) Bu duyguları sosyal olarak kabul edilebilir ve sağlıklı olarak,
2) Değerlerimizle örtüşecek şekilde ifade etmeliyiz.
Etrafta “her zaman olumlu olun” ideolojisini takip eden olan birçok insan var. Bu insanlardan kaçınmanızı öneririm. Mutluluk standartlarınızı her zaman neşeli hissetmenize bağlıyorsanız bir ayaklarınızın yere basması için gerçeklik kontrolüne ihtiyacınız var demektir.
Sanırım takıntılı pozitifliğin cazibesinin bir parçası, özellikle influencerların ve dijital dünyada tükettiğimiz içeriklerin yansıttığı “sürekli mutlu” algısı. Uzaktan gördüğümüz sahte hayatların ne kadar pozitif olduğunu düşünerek kendi hayatlarımızda sorun aramaya başlıyoruz.


Mutluluk, ideal benliğinize ulaşma sürecinizdir.

Bir maraton tamamlamak, bizi çikolatalı kek yemekten daha mutlu ediyor. Bir çocuk yetiştirmek, bizi bir video oyunu oynamaktan daha mutlu ediyor. Arkadaşlarla küçük bir işletme kurmak ve para kazanmak için mücadele etmek, bizi yeni bir bilgisayar satın almaktan daha mutlu ediyor.
İşin komik yanı, yukarıdaki üç faaliyetin de gerçekleştirilme süreçlerinin son derece tatsız olması. Üç faaliyet de oldukça yüksek beklentiler içeriyor ve yüksek başarısızlık riski taşıyor. Ancak biliyoruz ki, hayatımızın en anlamlı anlarından ve aktivitelerinden bazıları yine bu riskli aktivitelerdir. Bu dönemleri yaşayanlar o dönemlere dair acıdan, mücadeleden, öfkeden ve çaresizlikten söz ederler. Ancak geriye dönüp bakıldığında bunların hiçbirinin önemli olmadığını anlamışlardır.
Peki neden?
Çünkü bizim ideal benliğimize ulaşmamızı sağlayan adımlar bu tür adımlardır. Olumlu ya da olumsuz duygulara, yüzeysel zevklere ya da acılara bakmaksızın bize mutluluk veren şey, ideal benliğimizi yerine getirmek için yaşadığımız sürekli arayıştır.
Bizi mutlu eden maratonu bitirmek değil; zor, uzun vadeli bir hedefe ulaşmaktır. Bizi mutlu eden gösterecek harika bir çocuğa sahip olmamız değil; kendimizi bizim için özel olan başka bir insanın büyümesine adadığımızı bilmektir. Bizi mutlu eden iş dünyasındaki prestijimiz ve kazandığımız para değil, değer verdiğimiz insanlarla tüm zorlukların üstesinden gelme sürecimizdir.
Mutlu olmaya çalışmak, ideal benliğimizde yaşamadığımız anlamına gelir; yani olmak istediğimiz kişinin niteliklerine uymuyoruzdur. İdeal benliğimizi yaşıyor olsaydık mutlu olup olmadığımızı sorgulamazdık bile.

Hayatta nerede olursanız olun, her zaman daha mutlu olmak için yapmanız gereken mutlaka bir şey daha olacak. Bunun nedeni ideal kişiliğimizin her zaman üç adım önümüzde olmasıdır. Bir müzisyen olmayı hayal ediyoruz; bir müzisyen olduğumuzda, bir film eleştirmeni olmayı hayal ediyoruz; film eleştirmeni olduğumuzda, bir senaryo yazmayı hayal ediyoruz… Önemli olan, bu başarı adımlarının her birine ulaşıp ulaşamamamız değil, sürekli olarak onlara doğru hareket ediyor oluşumuz; her gün, her ay, her ay, her yıl…
Ve bununla birlikte, mutluluğa ulaşma konusunda en iyi tavsiyemiz, aynı zamanda en basit olan tavsiye gibi görünüyor:

“Kim olmak istediğinizi düşünün ve daha sonra ona doğru adım atın. Büyük bir hayal kurun ve sonra ona ulaşmak için harekete geçin.”

Hayal ettiğiniz sonucu bırakın gitsin, ona ihtiyacınız yok. Gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değil. Önemli tek şey yaşamak! Sadece yaşa. Mutlu olmaya çalışmayı bırak ve böylece mutlu ol.

Bu arada dilerseniz YouTube kanalımdaki videolarıma göz atabilirsiniz. ?

This post is also available in: English

Kategoriler: Yaşam

Yorumlar (0) Yorum Yap

/