Küçük Prens dünyanın en çok okunan ve en çok satın alınan kitabıdır. Küçük Prens 1945 yılında yayımlanmış ve güncel olarak 210 farklı dile de çevirisi yapılmıştır. Bu eser, Antoine de Saint-Exupéry tarafından kaleme alınmıştır.
Küçük Prens’in yazarı kimdir?
Yazar Antoine de Saint-Exupéry, 29 Haziran 1900’de Fransa’nın Lyon kentinde dünyaya gelmiştir. Mimarlık okuduktan sonra teknisyen olarak Fransız Hava Kuvvetleri’ne katılmış, ardından da Strasburg’a pilotluk eğitimi almak için gönderilmiştir. Daha sonra Amerika’ya giden yazar, Küçük Prens kitabını bir otel odasında yazmıştır.
İçinde sulu boya ile yapılmış tüm çizimler de yazarın kendisine aittir. Yazarın kitabı yazmak için kendi hayatında yaşadığı birtakım olaylardan esinlendiği düşünülmektedir. Bir pilot olan yazar 1935 senesinde gerçekten de Sahra Çölü’ne iniş yapmıştır. Ayrıca yaşadığı yer, yani El Salvador’da volkanlarla kaplıdır.
Küçük Prens’in konusu nedir?
Eser, yazarın uçağının bozulması ve Sahra Çölü’ne mecburi bir iniş yapması ile başlar. Yazar bu mecburi inişinden sonra, bu uçsuz bucaksız ve ıssız çölde Küçük Prens ile karşılaşır. Küçük Prens pilottan kendisine bir koyun çizmesini, koyunu koymak için de bir kutu çizmesini dile getirir. Hatta koyunu için bir ip bile ister. Çünkü koyunu bağlaması gerekebilir. Bağlanmak istemesinin sebebi ise gözü gibi baktığı nazlı çiçeğinin başına bir şey gelmesini istememesidir. Sonra pilota sorular sormaya başlar, pilot ise şaşırır. Bu küçük çocuğun başka bir gezegenden geldiğini anlar.
Küçük Prens, Asteroid B 612 isimli bir gezegende nazlı ve biraz huysuz bir çiçeği, her sabah küllerini temizlediği biri sönmüş ikisi tanesi aktif olan üç yanardağı ve devamlı temizliğini yapmak zorunda olduğu baobaplarla yaşamaktaydı. Baobapları temizlemek zorundaydı, çünkü eğer baobaplar zamanında temizlenmezlerse tüm gezegene yayılır ve kökleriyle gezegeni delik deşik edebilirlerdi.
Aslında Asteroid B 612 isimli bu gezegen bir ev kadar ufaktır. Pilot, Küçük Prens ile günbatımı hakkında yaptığı bir muhabbet sonucu bunu anlamıştır. Çünkü Küçük Prens günbatımını bir gün içerisinde tam kırt dört kere izleyebiliyordu.
Pilot, Küçük Prens ile muhabbet ettikçe geldiği gezegende arkasında bıraktığı ve çok değer verdiği bir çiçeğinin olduğunu anlamıştı. Küçük Prens bu çiçekten bahsederken gözyaşlarına boğulmuştu. Onu tüm kusurlarıyla, dikenleriyle, nazlanmalarıyla, şımarıklıkları ve kaprisleriyle kabullenemediği ve o zavallıyı ansızın terk ettiği için kendisine çok ama çok fazla kızıyordu.
Küçük Prens kendi gezegeninde yakın olan 325, 326, 327, 328, 329 ve 330 numaralı asteroitleri gezmek ile başlamıştı yolculuğuna. Birinci gezegende görkemli ve asil bir tahtta oturan soylu bir kral yaşıyordu. Fakat Küçük Prens kendi gezegeninden bile küçük olan, kendi kendine yaşadığı halde gezegenini görmeye gelen birisine emirler veren bu otoriter görünümlü kraldan sıkılıp bu gezegeni terk etti.
Sırada ikinci gezegen vardı. Burada ise kendini çok ama çok beğenmiş birisi yaşıyordu. Bu kişi kendisini en yakışıklı, en zeki, en şık varlık olarak görüyor ve Küçük Prens’in ona hayran olmasını istiyordu. Küçük Prens’e yalvarıyordu. Küçük Prens bu gezegendeki varlığı da tuhaf buldu ve yoluna devam etti.
Sırada üçüncü gezegen vardı. Burada ise içmekten utanç duyduğunu için sürekli içen sarhoş bir adam yaşıyordu. Küçük Prens enteresan buldu bu adamı da ve yoluna devam etti.
Sırada dördüncü gezegen vardı. Burada ise bir işadamı yaşıyordu. Bu işadamı Küçük Prens’i zar zor fark etmişti. Sürekli bir şeyler hesaplayan bu adamın tek derdi ise zengin olmaktı.
Yıldızlara sahip olduğunu, yıldızları kendisinin keşfettiğini, onları satın alıp bankaya koyabileceğini dile getiriyordu. Maddi olan şeylere o kadar kaptırmıştı ki kendisini Küçük Prens bu adamı bir acayip, acınası buldu ve yoluna devam etti.
Beşinci gezegen ise inanılmaz ilginçti. Bu gördüğü gezegenlerin hepsinden daha ufaktı. Burada sadece bir tane sokak lambası ve bu sokak lambasını yakan görevliye kadar yer vardı. Küçük Prens şaşırmıştı, çünkü insanların olmadığı bir gezegende bir sokak lambası ve görevlisine neden ihtiyaç olsundu ki… Buradaki insan da diğer gezegenlerdeki kadar ilginçti, ama en azından yaptığı işin bir gayesi var diye düşündü Küçük Prens.
“Kral, kendini beğenmiş adam, ayyaş adam, iş adamı, hepsi bu adamı küçümserlerdi. Oysa ben bir tek bu adamla arkadaş olabilirdim, en azından kendisinden başka bir şey ile meşgul kendisi. Fakat gezegen o kadar ufak ki, ikimiz burada yaşayamayız.” diye düşündü Küçük Prens ve yoluna devam etti.
Altıncı gezegene geldi Küçük Prens. Burası bir önceki gezegene göre baya büyüktü. Burada ise kitaplar yazan bir coğrafyacı yaşıyordu. Bu coğrafyacının da bilimle pek alakası yok gibiydi. Kalıplar arasında sıkışıp kalmıştı. Küçük Prens ona hangi gezegene gitmesini tavsiye edebileceğini sordu. “Dünya,” dedi coğrafyacı. “Çok ünlü bir gezegendir orası.”
Ve Küçük Prens Dünyaya gelmek amacıyla tekrardan yola koyuldu…
İşte böyle oldu Küçük Prens’in Dünya’ya gelmesi. Buraya gelince çok şaşırdı, çünkü diğer gezegenlerde gördüğü her şeyin burada onlarcası, hatta binlercesi vardır. Binlerce fenerci, binlerce işadamı, binlerce ayyaş, binlerce bilim insanı hatta ve hatta tonlarcası. Sadece bunlar değil tilkiler, yılanlar, ağaçlar, dağlar, ovalar, volkanlar, çiçekler, ırmaklar ve görebildiği her şeyin tonlarcası…
Küçük Prens çocuk kitabı mı?
Küçük Prens, bir çocuk kitabı olarak kategorize edilse de aslında küçük bir çocuğun gözünden yetişkinlerin hayatına birtakım eleştiriler getirmesiyle kategorize edildiği alanın dışında, hatta çok daha ötesindedir.
Aslında Küçük Prens bizlere büyüdükçe unuttuğumuz, körelen hislerimizi, duygularımızı, hayatta başımıza gelen ya da sahip olduğumuz küçük şeylerin bile aslında ne kadar değerli olduğunu anımsatır. Ayrıca Küçük Prens’in, 2. Dünya Savaşı’nın toplum üzerinde bıraktığı birçok olumsuzluğu da tenkit ettiği söylentiler arasındadır.
Küçük Prens’in ana fikri nedir?
Masalda geçen gezegenlerde, her gezegen aslında ayrı bir şeyi simgeler. Kralın gezegeni otorite ve itibar gibi birçok arzuyu; kendini beğenmiş adamın gezegeni küstahlığı ve başkalarını küçümsemeyi; sarhoşun gezegeni tükenmişliği ve buna bağlı olarak her şeyi unutma arzusunu; işadamının yaşadığı gezegen maddi şeylere sahip olma arzusunu; fenercinin gezegeni görevini dahi sorgulamadan işini yapan birisini; coğrafyacının gezegeni ise bilimin ne için varolduğunu unutmuş, aslında bilimden uzaktan yakından alakası olmayan bir birey üzerinden bilime bakış açısını temsil eder.
Küçük Prens kitabındaki Türk kimdir?
Kitapta, Küçük Prens’in geldiği asteroit B-612’yi keşfeden gökbilimci bir Türktür. Bu gökbilimci keşfi üzerine 1909 senesinde katıldığı uluslararası bir gökbilim kongresinde taktığı fes ve giydiği kıyafetler yüzünden dikkate alınmamıştır. Türk gökbilimcinin ülkesindeki diktatör halkına Avrupalı insanlar gibi giyinmeyi mecbur kılmıştır ve Türk gökbilimci Avrupalı insanlar gibi giyinip, kongreye tekrar katılmıştır.
Böylece gökbilimcinin keşfi kabul görmüştür şeklinde olan paragraf Türkiye’de bir çok tartışmaya yol açmıştır. Bu paragrafta Türkiye’deki kılık ve kıyafet devrimine bir gönderme yapıldığı, Atatürk’ün eleştirildi yönünde söylemlerde bulunulmuştur. Türkçe çevirilerinde metinde bu paragraflar farklı şekillerde edisyonlar yapılmıştır. Küçük Prens 2005 yılında öğrencilerin okuması gereken 100 Temel Eser kategorisinden bu sebeple çıkarılmış, fakat daha sonra yapılan revizeler sayesinde tekrar eklenmiştir.
İlgili İçerik: Küçük Prens Kitabından Hayat Üzerine Derin Anlamlar Taşıyan 17 Alıntı
This post is also available in: English
Yorumlar (0) Yorum Yap