Sadece bir gün uykunuzu almadığınızda bile beyin aktiviteniz kaygı bozukluğu yaşayan insanlarınkine benzer şekilde değişim gösteriyor. Az uyuduğumuzda sadece uyku sersemi değil aynı zamanda sinirli ve gergin de olmamızın sebebi bu.
Uykusuzluk problemi (insomnia) olan insanlarda kaygı bozukluğu görülme riski %70-80 daha yüksek. Şimdiye kadar beyinde uykusuzluk ve kaygı arasındaki bağlantının nasıl kurulduğu bilinmiyordu.
California Üniversitesi’nde Nörobilim Departmanı Doktora Sonrası Üyesi
Eti Ben-Simon diyor ki;
“Yeteri kadar uyumamak anksiyete başlangıcına karşı bizi duyarlı kılan, duygusal süreci destekleyen ve düzenleyen bölgelerdeki beyin mekanizmalarını tetikliyor. Kronik olarak uykusuzluk çekmeniz kaygı düzeyinizi arttırabilir hatta anksiyeteye yol açabilir.”
Yeni yapılan bir çalışmada 18 sağlıklı insan 2 gece boyunca uyku laboratuvarında gözlemlendi. Gözlem boyunca az uyunan bir geceyi iyi uyunmuş başka bir gece izledi. Araştırmacılar katılımcıların kaygı düzeylerini sabah ve akşam her seanstan sonra ölçtü. Katılımcılar uyku eksikliği çektiği günün ardından kaygı seviyelerinde %30 artış gözlemlendi. Katılımcıların yarısı da klinik kaygı düzeyi eşiğine ulaşmıştı.
Araştırmacılar bir gece uykusuz kalındığında beyindeki değişimleri anlamak için katılımcıları az uyudukları bir geceden sonra fMRI (manyetik rezonans görüntüleme) cihazı ile gözlemlediler. Bu sırada verdikleri duygusal tepkileri gözlemleyebilmek için onlara üzücü videolar izlettiler. Negatif bir duygu yaşadığımızda ve kaygı bozukluğu görülen kişilerde oldukça etkin olan beynin iki bölgesindeki aktivitenin oldukça arttığını gözlemlediler.
Beynin
amigdala ile direk bağlantılı olan bölgesi negatif duyguları kontrol etmeyi sağlıyor. Bu bölge sakinleşmeye çalıştığımızda daha etkin olurken kaygıyla ilgili durumlarda ise aktivitesi azalıyor. Bu da uykusuzluk ve kaygı arasındaki ilişkide duygusal kontrolün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Ben-Simon yine bu konuyla ilgili şunları söylüyor:
“İyice dinlenmiş olduğumuzda, duyguları düzenlemede bize yardım eden bölgeler aynı zamanda bizi sakin tutmaya da yarıyor ve uykusuzluğa karşı oldukça hassaslar. Uyku kaybımız az miktarda olsa bile bu bölgeler tam anlamıyla çevrimdışı oluyor ve duygusal düzenleme sürecini başlatamıyoruz.”
İyi haberler ise şöyle, katılımcılar gece uykusunu tam olarak aldıktan sonra kaygı seviyeleri normale dönüyor . İyi bir uyku için önemli olan tek şey ise uykunun miktarı değil niteliği.
Uykunun iki ana aşaması var: rüya gördüğümüz aşama olan REM ve daha derin ayrıca dinlendirici olan nonREM. Bilim insanları EEG sayesinde katılımcının hangi aşamada olduğunu anlayabiliyorlar. Uykularını iyice alan katılımcıların nonREM aşamasında daha fazla zaman geçirdikleri gözlemlendi. Bu katılımcılar daha az endişeliydi ve prefrontal kortekslerinde daha fazla aktivite gözlendi.
“Derin uyku sırasında bazı duygu düzenleyici ve uykusuzluğa duyarlı mekanizmalar onarılıyor. Bu da güne daha az kaygıyla başlamamızı sağlıyor.” -Ben-Simon
Kaygı ve uykusuzluk arasındaki bu ilişki yeni değil!
Harvard Tıp Fakültesi Nöroloji ve Nörobilim Profesörü Clifford Saper da bu konuya dair şu açıklamaları yapıyor:
“Gözlemlediğimiz şey bunun çift taraflı bir etkileşim olduğu. Uykusuzluk kaygı düzeyinin daha da artmasına sebep oluyor. Kaygıdaki artış ise uykuya dalmayı daha da zorlaştırıyor. Çoğu insan için bu bir kısır döngü.”
Derin uyku ile kaygı bozukluğu doğrudan bağlantılı. Öncü araştırmacılar derin uyku aşamasını arttırmanın kaygı bozukluğu tedavisine yardımcı olabileceğini düşünüyorlar.
Aslında kaygı önleyici ilaçlar nonREM uykusunu arttırmada bir yere kadar faydalı olabilir ancak benzodiazepin gibi bazı uyku ilaçları nonREM aşamasında geçirilen uyku süresini arttırmada işe yaramıyor. Saper, bu yüzden uyku-kaygı döngüsünü kırmak için elimizdeki en iyi yöntemin bilişsel davranışçı terapi olduğunu söylüyor.
Uykuyu her zaman bir öncelik olarak görün. Uzun vadede sabah 3’te yapabileceğiniz herhangi bir şeyden çok daha faydalı olduğunu siz de fark edeceksiniz.
Yorumlar (0) Yorum Yap