Stoa Felsefesini Benimsemek: Basit Bir Zihin Hilesiyle Hayatınızı Değiştirmek Mümkün Olabilir mi?

Hayatımızda neyin kontrolü elimizdedir? Başarısızlıklarımız, kalp kırıklıklarımız, kayıplarımız, başımıza gelen iyi ya da kötü bütün olaylar, sanki baş kahramanı olduğumuz bir filmi izliyormuşçasına durmaksızın akıp giderken müdahale etmek için çabalasak da bütün bu olaylar üzerindeki etkimiz kısıtlıdır.
Aylarca bir sınava çalışırız, yalnızca iki saat içerisinde bütün geleceğimizi belirleyecek sorulara cevap verebilmek için. Karşı tarafın oldukça anlamsız gelen bir sebepten aniden bitirme kararı aldığı bir ilişki için fedakarlıklar yapar, bize belki de sandığımız değeri vermeyen arkadaşlarımız için kendi değerlerimizden ödün veririz.
Geceleri, ertesi hafta şirkette yapacağımız sunum için uykusuz kalır, sunumun ilk yirmi dakikası ancak biterken patronumuzun aniden çıkması gerektiğinde terfi hayallerimize de veda ederiz.
Peki, hangisini kontrol edebiliriz bütün bunların? Acının, üzüntünün, öfkenin, hayal kırıklığının önüne nasıl geçebiliriz, henüz başarısızlık söz konusu dahi değilken ve geleceğin bize getireceklerini tahmin etmemiz de ne yazık ki mümkün değilken?

Başımıza gelen ya da çevremizde gerçekleşen olayları kontrol etmemiz mümkün olmasa da, onlara atfettiğimiz anlamı kontrol edebileceğimiz temeli üzerine şekillenen stoa okulu, Helenistik felsefenin en önemli akımlarından biridir. Ekolün en önemli takipçilerinden olan Yunan filozof Epiktetos, bireyin kontrolünde olanların ne kadar kısıtlı olduğuna dikkat çekerken, bu durumu bir paradoks olarak niteler; zira kontrol edemediklerimizin anlamlarını, başka bir deyişle bize ifade ettiklerini kontrol ederek, aslında her şeyin kontrolünü elimizde tutmaktayızdır. Olayları, başkalarının kararlarını, iyi ya da kötü haberleri nasıl yorumlayacağımızı belirlemek sadece ve sadece bizim elimizdedir. Çünkü çevremizdeki tüm olaylar ve nesneler aslında nötrken, kendi perpsektifimizde filtreleyerek, onlara pozitif/negatif yüklerini biz bahşederiz aslında.
Stoa felsefesi üzerine York Şehir Üniversitesi’nde halen dersler vermekte olan ve yaptığı oldukça ilgi çekici TED konuşmasıyla dünya çapında tanınırlık kazanan felsefe bilimi profesörü Massimo Pigliucci, günlük hayatta karşılaştığınız herhangi bir olayda uygulayabileceğiniz bir zihin hilesini bir kereliğinde de olsa denemenizi öneriyor: Olayları, onların baş kahramanı değil, yalnızca bir seyircisi olduğunuzu hayal ederek, tamamen duygulardan arınmış bir şekilde ve mümkün olduğu kadar tarafsızca yorumlamaya dayanıyor üstelik bu hile yalnızca.
Kulağa oldukça kolay geliyor, değil mi? Peki ya günlük hayata adapte etmek? Sıradan bir tartışma üzerinden ele almak, bu noktada daha anlaşılır bir örnekleme sağlayacaktır.
Tartışma sessizce değerlendirmeniz gerekenler, aslında oldukça basit: Karşı tarafın size, bu tartışmanın öncesinde ya da esnasında sunduğu sebepler ne? Bunlarda haklılık payı olabilir mi? Karşınızdakinin neden böyle düşündüğünü ya da davrandığını anlayabiliyor musunuz? Bu olayı bir başkasıyla yaşamış olsaydınız ya da taraflar tam tersi olsaydı, yine tartışma aynı şekilde mi seyrederdi?
Karşı karşıya bulunduğunuz durumu soğuk ve yalın bir gerçekçilikle ele almaya çalışmanız ve size sunulan rakamları, istatistikleri ya da argümanları inceliyormuş gibi bütün bu faktörleri değerlendirmeye almanız gerekiyor kısacası.
Bu yaklaşımı hemen benimseyerek uygulamaya koymak, üzerine düşünmek kadar kolay olmayabilir. Elbette ki öfkenin, stresin, yalnızlık hissinin ve özlemin üstesinden gelmek, alıştırma gerektiren bir kabiliyet.
Pigliucci’ye göre, duygu yönetiminin araba sürmeyi ya da enstrüman çalmayı öğrenmekten pek de farkı yok: derslere ve pratiğe ihtiyaç duyulsa ve bu süreçte hatalar yapılsa da, her olayla birlikte gelişme göstereceğinizden emin olabilirsiniz.


Kendi Yorumlamalarının Kurbanları: Eğer Biliyorsanız Çevrenizdekilerden Üstünsünüz

İmparatorluğunun Altın Çağı’nın simgesi, meşhur Roma İmparatoru Marcus Aurelius, bu stratejiyi uygulayabilmek için kendisine her sabah o gün boyunca pek çok stresli, kızgın, sabırsız, memnuniyetsiz insanla karşılaşacağını ve bu insanların hiçbirinin bunu bilinçli olarak yapmadıklarını, yalnızca kendi hatalı yorumlamalarının kurbanları olduğunu tekrar etiğini yazıyor 12 kitaplık Ta eis Eauton (Kendime Düşünceler) yapıtında. Kendisiyse, yorumlamalarına uzaktan bir gözle bakma ve olayları nötr şekilde değerlendirme yetkinliğinde olduğu için, maruz kaldığı olumsuzluklara ve negatif düşüncelere karşılık vermeyeceğini biliyor her gün böylece.




Duyguları Profesyonelce Ele Almak ve Epiküryenlikten Uzak Durmak

Kontrol edemeyeceğiniz şeylerle ilgili duygularınızın önüne set çekmek, bu düşünce okulunu günlük hayatınıza adapte etmek için önemli bir adım olabilir, öte yandan stoa felsefesi yalnızca bu tavsiyeyle sınırlı kalmıyor. Söz gelimi okuduğunuz kitabı “Ya bu okuduğum son kitapsa?” düşüncesiyle okumanızı, içtiğiniz kahveyi “ya bir daha kahve içme şansım olmayacaksa?” sorusunu aklınızda bulundurarak yudumlamanızı öğütlüyor stoacılık: kısacası karar alma aşamasında profesyonelce yönlendirdiğiniz bütün o duygularınızı, görmezden gelmek yerine son zerresine kadar hissetmeye odaklanacağınız faaliyetlere de yer vermelisiniz hayatınızda.



Sadece anlık hazların peşinde koşarak anı yaşama mottosu üzerine şekillenen epiküryen felsefesinin aksine stoa okulu, anlık hazların gelecekte bekleyen daha büyük bir haz için ertelenmesini teşvik ederken, en küçük detaylarını da dahil ederek günlük hayatta yapılan bütün faaliyetlerden maksimum verim alınabilmesi için değer kavramına başka bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Örneğin, ayda bir kere, hiçbir olanağınız olmasaydı yemek durumunda kalacağınız basit bir yemekle öğününüzü geçirmeyi deneyerek, geri kalan öğünlerinizin değerini kavrama konusunda yeni bir perspektif kazanmanız gibi, karşılaştırma yoluyla minnet duygunuzu arttırmayı hedeflemelisiniz felsefenin günümüzdeki yorumcularına göre.


Aklınızdan Çıkarmayın: Aslında Hiçbir Şeye Sahip Değilsiniz

Hiçbir şeyin aslında size ait olmadığı, aksine bir gün teslim etmeniz beklenen bir emanet olduğu düşüncesini benimsemek, stoa inancına göre kayıplarınızı en az hasarla atlatabilmenizde anahtar rol oynuyor. Düşünün: size ücret talep etmeden sunulan bir hizmet bile aslında zamanınıza mal oluyor, verilen bir hediyeyse boşlukta yer kaplıyor, bu mantıkla ilerlediğinizde hayatınızda karşılığı olmadan bir şeyi elde etmenizin, yani herhangi bir nesnenin tamamıyla sahibi olmanızın imkânı zaten yok. Epiktetos, Yaşama Rehberi isimli eserinde bu konuyu şu şekilde ele alıyor:

Asla “şunu kaybettim” deme, sadece “geri verdim” de. Çocuğun öldü mü? Hayır, geri verildi. Eşin öldü mü? Hayır, geri verildi. “Malıma mülküme el kondu.” O da geri verildi. “Ama onu alan kişi kötü biriydi.” Sana verilen şeyin geri alınması için kimin görevlendirildiğinden sana ne? Emanet sende olduğu sürece ona iyi bak, ama sana aitmiş gibi düşünme, bir handa konaklayan yolcu misali.


Stoacı felsefeyle ilgili daha fazla bilgi edinmek isterseniz, aşağıda paylaştığım içerik ve linklere göz atmanızı şiddetle tavsiye ederim. Ayrıca William B. Irvine ve Massimo Pigliucci’nin hem kitaplarına, hem de konu üzerine felsefi ve psikolojik terimlerden arınmış, oldukça anlaşılır ve aydınlatıcı yazılar kaleme aldıkları internet sitelerine de bir göz atın.

Massimo Pigliucci’nin 5 dakikanızı ayırmanıza kesinlikle değeceğini düşündüğüm TED konuşması:

İleri okuma: 1, 2, 3

This post is also available in: English

Kategoriler: Gelişim

Yorumlar (0) Yorum Yap

/
Exit mobile version