İçerisinde yarısına kadar su olan bir bardak düşünün. Yarısı dolu olan bir bardak olarak mı seslenmek isterdiniz yoksa yarısı boş olan bir bardak mı? Ya da siz de Yıldız Tilbe gibi “bardağın dolu olan tarafını kafanızdan aşağı dökmek” mi istersiniz?
Normal zamanlarda “Polyannacılık” oynamak ve her şeye pozitif yaklaşmak kolaydır. Ancak ben özellikle mevsim geçişlerinde pozitif düşünme yeteneğini kaybedenlerdenim.
Geçtiğimiz günlerde fark ettim ki bu şekilde hayatı kendime ve çevreme zehir ediyorum. Bunu engellemek adına yaptığım bir çok araştırma sonrasında kendime bir reçete oluşturdum. Eğer bu paragrafta anlatılanın “siz” olduğunuzu düşünüyorsanız reçetemi uygulayabilir ya da ilham alarak kendinize göre uyarlayabilirsiniz.
…
1) Başarısız olduğunuzu düşündüğünüzde başarının ne olduğunu tekrar sorgulayın.
“Başarı, başarısızlıktan başarısızlığa koşarken heyecanını yitirmemektir.” diyor Winston Churchill. Düşüş anlarınızda elinizden tutup ayağa kaldıracak kuvvette bir söz. Unutmayın başarının bir çok tanımı vardır ve bir tanımına uymamanız sizi başarısız yapmaz.
…
2) Kendinize tamamlaması kolay hedefler koyun.
Bazen yapacak işler çok biriktiğinde hiçbirini yapmak istemeyiz. Ben böyle durumlarda “Ne kadar çok çalışsam da yetişmeyecek en iyisi hiç çalışmayayım.” kafasına giriyorum. Ancak sonrasında hiç çabalamadığım için inanılmaz rahatsız edici bir vicdan azabı peşimi bırakmıyor. Bu yüzden işlerimi küçük parçalara bölüyor ve bir yapılacaklar listesi hazırlıyorum. Listenin ne kadar uzun olduğu önemsiz, o listede üstü çizilen her madde sizi motive edecektir.
…
3) Yanında mutlu hissettiğiniz bir arkadaşınızla buluşma ayarlayın.
“Yapacak çok işim var, kimseye vakit ayıramam.” cümlesi aslında bizim değil içimizdeki depresif çocuğun bahanesidir. Mutsuz ve bunalmış hissettiğinizde çalışmak asla verimli olmayacaktır. Kendinizi çalışmaya zorlamak yerine yanında mutlu olduğunuz arkadaşınızla 1-2 saat vakit geçirin. Döndüğünüzde çok daha verimli bir şekilde işe koyulacağınızdan şüpheniz olmasın.
…
4) Sabah evden mutsuz bir şekilde çıktıysanız dışarıda ilk gördüğünüz kişiye içten bir günaydın deyin.
Alarmla uyanmak insanlar üzerinde gerçekten mutsuz edici bir etkiye sahip. Kabul edelim, bazı sabahlar asık bir suratla, henüz uyanamadan evden çıktığımız oluyor. Dışarıya adım atar atmaz, güne sizden çok daha önce başlamış ve sizin için sokakları süpüren amcaya, ya da tıpkı sizin gibi erkenden kalkıp bir yere yetişmeye çalışan komşunuza kocaman bir gülümsemeyle “günaydın” deyin. Bu ikinizin de daha güzel bir gün geçirmesine yardımcı olacaktır.
…
5) Dokunsanız ağlarım moduna girdiğinizde en sevdiğiniz komedi/dram dizisinden 1-2 bölüm izleyin.
Beni bu anlardan “Leyla ile Mecnun” kurtarır. Eğer sizin de aynı bölümde hem güldüren hem ağlatan bir diziniz varsa hemen bir bölüm açın ve rahatınıza bakın. Nedensiz yere ağlamak istediğinizde ağlamaktan çekinmeyin. Unutmayın, herkes arada odasına çekilip nedensizce gözyaşı dökme ihtiyacı duyar.
Yorumlar (0) Yorum Yap