Merhaba değerli okur. Buluştuk çünkü konuşulması gereken şeyler var.
Mesela beklentilerimiz. Dünyadan beklentilerimiz, ailelerimizden, çocuklarımızdan beklentilerimiz, komşularımızdan, çevremizden beklentilerimiz. Peki ya kendimizden beklentilerimiz?
Sürekli bekleyerek yaşıyoruz sanırım. Başka insanların bizim hayatımızı daha güzel hale getirmesini bekliyoruz. Başka insanların bize saygılı olmasını bekliyoruz. Başka insanların bizim fikirlerimizi önemsemesini bekliyoruz. Hemen kızmayın, en bilinçli insan bile yapıyor bunu. Ne de olsa aziz ya da azizeler topluluğu değiliz. Benim değineceğim konu başka. Ben biraz da kendimizden ne beklediğimize bakmak istiyorum.
…
Doğduğumuz zaman dünyayı şimdiki halinden çok başka hissediyoruz. Her şey çok yeni, biz çok yeniyiz ve beynimize kaydedeceğimiz çok fazla şey var. Zaman geçtikçe nereden öğrendiğimizi bilmediğimiz çok fazla şeyi bildiğimizi fark ediyor etrafımızdakiler.
Etrafımızdakiler diyorum çünkü hiç kimse henüz taze insancıklar halindeyken durup da “aaa ben bunu nereden öğrendim acaba?” demiyor. Yemek yemekten tutun da gülmeye, kahkaha atmaya ya da karnı acıkınca ağlamaktan tutun da birine sevgiyle bakmaya kadar çok fazla şeyi işliyoruz beynimize yavaş yavaş. Peki hangi noktada kendimizi sevmeyi öğreniyoruz? Daha da önemlisi hangi noktada bunu unutuyoruz?
Etrafımızdakiler diyorum çünkü hiç kimse henüz taze insancıklar halindeyken durup da “aaa ben bunu nereden öğrendim acaba?” demiyor. Yemek yemekten tutun da gülmeye, kahkaha atmaya ya da karnı acıkınca ağlamaktan tutun da birine sevgiyle bakmaya kadar çok fazla şeyi işliyoruz beynimize yavaş yavaş. Peki hangi noktada kendimizi sevmeyi öğreniyoruz? Daha da önemlisi hangi noktada bunu unutuyoruz?
Kendini sevmek deyince yanlış anlaşılmasın, narsist bir şekilde gösterilen tavırlardan bahsetmiyorum. Eksiklerinin de olduğunu kabullenerek, olduğumuz halimizle kendimizi sevmekten bahsediyorum.
Bazı duyguları bir kenara koyup da, bizi özgüvensiz, sürekli mükemmellik arayışına iten, yetersizlik hissiyle gece gündüz bizi yoran yollara adım atmaya başladığımız zaman dilimi tam olarak hangisi? Başkalarının düşünce ve onaylarının bizim iç huzurumuzdan daha önemli olduğu nokta tam olarak neresi mesela? Mecbur muyuz kendimizi beğendirmeye başka insanlara?
Bunların hepsi belki de hepimizin bildiği şeyler. Aile veya arkadaş meclislerinde konuştuğumuz “tabi canım, olur mu öyle şey beğenmeyen beğenmesin” diye söylediğimiz ama hareket ederken unuttuğumuz şeyler. Çocukların gittiği lisenin çocuğun mutluluğu ya da mutsuzluğundan daha önemli olduğu bir çağ yarattık insanlar olarak. Hiçbirimizin mükemmel olmadığı bir dünyada en öncelikli onay başkalarının değil kendi iç sesimizin onayı olmalıydı halbuki. Kendimizi yeterli görmeyi bıraktık. Başka insanlar, başka kurumlara verdik bu onay mekanizmasını. Değerlendirme ölçütlerimizi değiştirdik. Kaç senelik deneyimimizin olduğu, öğrenmeye olan merakımızın boyunu aştı. Çocukken hissettiğimiz o saf sevgi yerini çıkar yarışlarına bıraktı. İnandığımız değerler bir kenarda kaldı, hırsla atılan adımlara dönüşen yeni değerler edindik. Hep bir yarış, hep birinci olma arzusu, en iyi olmak için gerekirse başkalarını ezebilme baş gösterdi. İyi de hani iyi insan bizdik? İyiliğin tanımı da mı değişti yoksa? O kadar da dönüşmüş olmayalım yahu. İnsanların hayalleri “biz sizi ararız” cevabının meali olan “yeterli değilsin” cümlesinin altında ezilmesin.
…
Gelişmek, öğrenmek, ilerlemek bizim boynumuzun borcu. Önemli olan bu süreçte tutunduğumuz ipleri bırakmamak. O tutunduğumuz ipler bizi hayata bağlayan değerlerimiz, duygularımız. Kendi iplerimizi bırakıp can havliyle başkalarının iplerini tutmayalım. O tutunduğumuz yabancı ipler bizi taşımaz çünkü. Düşmeyelim diye başka başka hayatların değer yargılarında perişan olmayalım. O yüzden duygularınızı unutmayın. Unutturmayın da etrafınıza. Kendinizi hatırlayın. Başkalarının hatrı kadar kendi hatrınızı da sorun. Siz olmazsanız kimse yok çünkü ve bu gerçeği unutmaya o kadar meyilliyiz ki, adeta yokmuş gibi davranıyoruz.
…
Hayaller değersiz değildir. İnsanı hayaller ayakta tutar. Hayallerden doğan fikirler hele, işte o fikirler mutlaka dinlenmelidir. Sonu bilinmez bir hayat yaşıyorken beklemeye ne lüzum var harekete geçmek için?
Korkmayın. Deneyip yanılmaktan korkmayın. Denemeden önce iyi araştırın ama her şeye rağmen yanılabilirsiniz. Bir daha denersiniz. Kendinizi sevmenize yanılmak engel değil. Konuşmaktan, fikirlerinizin, hayallerinizin peşinde koşmaktan korkmayın. İnsan gerçekten istediği takdirde her şeyi yapabilecek bir varlık. Denedikçe siz de göreceksiniz. Korkmayın. Korkmayın çünkü hayat deneyimlerle güzel, köşede beklerken değil. Bırakın önce iç sesiniz konuşsun. Önce kendinizden alın onayı. Yapabileceğinize inanıyor musunuz? O zaman yapın gitsin. Bir şeye niyet etmek çok önemlidir. Özeldir. Bir şeye niyet etmek kendi içinizde yaptığınız kontrat gibidir. Kontratı yapın gerisi gelir, çünkü isteyen bir insanın elinden bir şeyin kurtulması gibi bir seçenek yoktur.
Korkmayın! Her insanın hayali değerlidir. Her şey ama her şey bir hayalle başlar. Eğer hayal edebiliyorsak, o hayali gerçekleştirebiliriz de. Hayal edebiliyorsak gideceğimiz yolu, çalacağımız kapıyı, kuracağımız geleceği seçebiliriz. Sıkı sıkı tutunun hayallerinize. Kendinizden en önemli beklentileriniz hayalleriniz olsun. Hayal kurmaktan korkmayın sakın.
…
Hayal edin. Hayallerinize inanın ve adım atın. Adım adım bütün zorluklar, bütün yapılamayanlar geride kalacak çünkü artık o noktada olmayacaksınız. Siz hele bir hayal edin, zaten tadına doyamacaksınız.
Sevgiyle, hayalle kalın değerli okur.
Yorumlar (0) Yorum Yap