Son zamanlarda çeşitli haber kaynaklarında “fazla çalışmadan kaynaklı ölüm” haberlerini sık sık görmeye başlayınca bu konu ile ilgili bir içerik yazmak istedim. İşin ilginç yanı da bu rakamlara bakıldığında kadın-erkek, genç-yaşlı ayrımı gözlenmemesi.
Kazancı 6 haneli rakamlara ulaşan bir Uber Yazılımcısı 2016 yılında intihar etmiş, eşi de stresli çalışma ortamından şirketi suçlamıştı. Merrill Lynch adında bir yatırım bankasında 72 saat aralıksız çalışan 21 yaşındaki stajyer de epilepsi krizi sonucu hayatını kaybetmişti. Bunun gibi örnekleri arttırmak maalesef mümkün.
Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı’nın açıkladığı verilere göre, yılda 550 milyon iş günü kaybının en büyük nedeni “stres nedenli işe gitmeme”. 2015’te yapılan ve 300’den fazla araştırmacının çalıştığı bir diğer araştırma sonucuna göre de iş yerindeki zararlı uygulamaların yol açtığı ölüm ve hastalık oranları, pasif içicilerin maruz kaldığı hastalık oranına eşdeğer.
Zararlı uygulamalara örnek verecek olursak bunlar; uzun çalışma saatleri, iş-aile çatışması, ekonomik güvensizlik ve bazı ülkelerde de çalışanların sağlık sigortalarının olmaması.
Tek tük örnekler vererek konuşuyoruz gibi gözükebilir. Ancak iş yerleri insanları hasta ediyor hatta ölümüne sebep oluyorsa bu konu üzerinde ciddi bir araştırma yapılması gerektiği de aşikar. Dünya Ekonomik Forumu tahminlerine göre dünya üzerindeki tüm sağlık harcamalarının yaklaşık dörtte üçü kronik hastalıklara ve bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle ölümlere gidiyor. Kronik hastalıklar hepimizin bildiği gibi, stres, sigara, alkol, uyuşturucu kullanımı, stres kaynaklı aşırı yemek yeme gibi sağlıksız davranışlar sonucu ortaya çıkar. Yapılan araştırmalar en büyük stres kaynağının iş yerleri olduğunu ve bunun sonucu olarak da sağlık sektörünün en önemli sorunlarından biri hale geldiğini vurguluyor.
Stresin ABD ekonomisine maliyeti, Amerikan Stres Enstitüsü’ne göre, yılda yaklaşık olarak 300 milyar dolar. Kulağa ne kadar korkutucu geliyor değil mi? Bu rakamın sadece 320 milyon nüfusa sahip Amerika’ya ait olduğunu da unutmayın.
Peki şirketler yönünden etkisi neler?
Eskiden ekonomik kriz dönemlerinde işten çıkarmalar rutin bir hal alıyordu. Bunun sonucunda da “esnek ekonomi” güvencesiz çalışmayı dayatıyor. İşçiler ne kadar çalışacaklarını, gelirlerinin ne olacağını bilemiyor. Bu durum aile ile geçirilen zamanı ve ilişkileri de olumsuz etkiliyor.
Tüm bunların sebebine gelecek olursak ortaya şu sonuç çıkıyor: 1950-60’larda CEO’lar hissedarlara, müşterilere, çalışanlarına ve topluma karşı sorumlulardı. Şimdilerde ise ne yazık ki hissedarların çıkarları ve kazançları her şeyin üzerinde tutuluyor.
Çalışanlarına ücretli izin veren, her saat mesaj gönderen müdürlerin olmadığı ve çalışanlarına evdeki zamanlarını dinlenerek geçirme fırsatı sunan çok az sayıda şirket var.
Çalışanların iş yerini seçerken ücret ve terfi imkanlarının dışında fiziksel ve ruhsal sağlıklarını da göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Tabi bunun yanında işletme yöneticilerinin de sadece kâr marjını değil aynı zamanda iş gücü sağlığını da dikkate almaları gerekmekte. Hükümetler de sağlık yönündeki harcamaları kısmaya çalışmak yerine iş yerlerindeki sağlık problemlerine yönelmeli. Çünkü bütün bunlar, çalışma ortamının insanları hasta etmesinden kaynaklanıyor.
Yorumlar (0) Yorum Yap