İnsan Neden Çalışır?

Hiç huzur içinde uyanıp, bir anda işe gitmen gerektiğini farkedip, dayanılmaz bir isteksizliğe kapıldığın oldu mu?

Neden macera dolu bir hayat yaşamak yerine, her sabah kendimizi yataktan dışarı sürüklüyoruz?

Kendine tam da bu soruları soruyor olabilirsin. Biliyorum, elbette ki geçinmek zorundayız; ama “Neden çalışıyoruz?” sorusuna cevabın bu olmadığını bu yazıyı okuduğuna göre sorguluyorsun demektir. Sorguluyorsun değil mi? Teşekkür ederim.

Sizi çok da yormak istemiyorum, zaten tatil sonrası sabah erken kalkmak zor olmuş olmalı. Tatiller ve insanın kendiyle kaldığı zamanlar çok değerli bana göre. Sorgulamalarımızın arttığı, hayallerimiz ve gerçek dünya arasındaki uçurumu farkedebildiğimiz, kendimize kendimiz olarak izin verebildiğimiz nadir zamanlardan.

Koşuşturmalar arasında unutuyoruz çünkü. Gidecek işim bile yok diyenlerle, çalışıyorum ama mutsuzum diyenler arasındaki uçurum hiç olmadığı kadar açılıyor.

Bu yüzden daha kolay bir soruyla başlayayım. Bu sabah işe neden gittin?

En basit görünen sorular aslında en karmaşık olanlardır bazen. En sevdiği film Fight Club ve en sevdiği yazar Schopenhauer olan birinden beklenmeyecek şekilde kurumsal hayatta 10 sene çalıştıktan sonra, gerçekten de yaptığımız işi neden yaparız hala bulamıyorum. Bunun sebebi çok daha derinlerde mi gizli? Yani gözümüzün önündeki şeyi göremiyor olamayız öyle değil mi? Bu kadar basit olamaz. Biz bu kadar basit ve güdümlenmiş canlılar mıyız?

İnsanların nasıl ve neden çalıştığını düşündüğümüzde, tüm ilgilendiklerinin para olduğunu düşünüyorlardı. Labirentin içindeki fareler gibi sadece parayla motive olduklarını. Ve insanlara para verdikleri an onları çalışmaya yönlendirebileceklerini. Bu yüzden ikramiye, bonus, maaş sistemi var. Ama insanlar artık daha fazlasını istemeye başladılar. Yaptıkları işin “ANLAM”lı olmasını…

Günde 10 saat, haftada minimum 45 saat çalışmanın kökeni sanayi devrimine dayanıyor. Artık böyle bir çalışma düzenine ihtiyacımız yok ama yine de kurumsal şirketler bundan vazgeçmiyor. Neden mi? Çünkü 10 saat seni orada tutmaları gerek.

Peki insanlar neden iş yerinde iş yapmak istemiyor?

Genelde çoğu insan her gün ofise gitmek zorunda. Şirketler ofisleri neden yapar? O yüksek gökdelenlerde alan kiralarlar ve bu alanı eşyalarla doldururlar. Ünlü ressamların kopya eserleriyle doldururlar ya da türk kahve makinalarıyla, çay makinalarıyla, abur cubur makinalarıyla, masalarla, sandalyelerle, bilgisayarlarla, insan yiyen dev yazıcılarla…

Ve çalışanlarından her gün oraya gelip iyi iş çıkarmalarını beklerler. Mutlu olmalarını beklerler. Şikayet etmemelerini beklerler. Onları sabah daha gün ışımadan servislerle alıp toplu halde bu binaların önüne bırakırlar ve akşam yine bu alanlardan toplayarak onları evlerine bırakırlar.

Güvenlik önündeki sıraya girerler, turnikelerden geçerler, asansörlerine binerler ve masalarına ulaşırlar. Belki bunları o kadar otomatik yaparlar ki etrafındaki insanlara bakmazlar çoğu zaman. İnsanlar…Tabii ki siz değil, başkaları:)

Sizden bir şeyi rica edeceğim, bugün geçti ama yarın. Servisten indiğinizde insanların yüzlerine bakar mısınız? Bir de x-rayden geçiyorsanız, oradan geçen insanların yüzüne.

Bazı teknoloji firmalarının servislerinde internet bağlantısı var ve çalışanları servise bindiği andan itibaren mesaileri başlıyor. Bizde durum pek böyle değil, o uzun köprü trafiğinde ya da şehir arası yollarda insanlar kendilerini uyutarak saatlerini harcıyorlar. Görünüyor ki bunu istemek şirketler açısından mantıklı.

Ama, gerçekte yakın arkadaşlarınla ya da birlikte çalıştığın kişilerlerle konuşsan, kendini sorgularsan ve kendine sorsan, bir şeyler başarman gerektiğinde nereye gitmek istersin?

Ofise mi?

Kahve dükkanına, doğada sahil kenarı bir yere, internet bağlantısı hızlı olan evde bir oda, kütüphane, uçak? Peki sabah erken saatte mi yoksa gece geç satte mi? Hafta içi mi yoksa hafta sonu mu?

Sabah işe gittiğinde şöyle bir gazeteleri okumadan, ekşisözlüğe ya da LinkedIn e bakmadan işe başlayan kaç kişi var aramızda?

Sonra bir kaç mail cevapla, belki 40 dakika bir toplantı, sonra öğle yemeği zaten, toplu halde yemek yeme zamanı. Aç olmasan bile, öğle yemeği zamanında o yemek yenecek. Sonra çay kahve derken, öğleden sonra başka bir şeyler yapman gerekir, telefon gelir, acil bir mail gelir ve gün sonunda bir de bakarsın ki saat 5 olmuş ve sen aslında hiç bir iş yapmamışsın.O zaman mesaiye kalman gerek, değil mi? Herkes servise biner gider ve sen sessiz boş duvarlarla dolu ofiste işlerini bitirmeye çalışırsın.

Peki iş bitirmek için aslında rahatsız edilmeden, sessiz ve bölünmeden çalışman gerektiğini düşündüğün anlar oluyor mu? Açık ofisler işleri yapmamızı oldukça zorlaştırıyor. Problem çözmemiz için dikkatli düşünmek ve odaklanmamız gerekiyor.

Bu yüzden çoğu insan ofiste çalışmak istemiyor. Başka mekanlarda da dikkat dağıtıcı unsurlar olabilir dediğini duyar gibiyim, televizyon olabilir, pijamalarla çalışıyor olabilirsin, kedin ya da köpeğin ilgi istiyor olabilir. Yöneticilerin çoğunluğu bu gibi sebeplerden dolayı çalışanının evden çalışmasını istemez, onları kontrol edemeyeceğini düşünür.Çalıştığını nereden bileceğim? Derler. Ama bilmezler ki bunlar gönüllü istemli rahatsız ediciler. Yani insan rahatsız olursa o televizyonu ya da müziği kapatır. Açmaya ya da kapamaya kişi karar verebilir. Fakat ofiste mute tuşuna basarak insanların sesini kısamazsınız.

Ama sosyal medyaya, Facebook Twitter, Youtube a erişim yasaktır, bazılarınız böyle iş yerlerinde çalışıyor olabilirsiniz. Ama çay kahve molaları, sigara molaları saatler sürebilir. Bütün bunlar size mantıklı geliyor mu gerçekten de?

“Kuyu yapanlar suya yön verir, ok yapıcılar oku büker, marangozlar odun kütüğü büker, akıllı insanlar kendilerini tasarlar.” – Buda

İki yeğenim okula başlıyorlar, bugün okulların da ilk günü ve onlar çok heyecanlı. Okula gidecekleri için mi emin değilim ama arkadaşlarını görecekleri için, yeni bir sene başladığı için, oyun oynayacakları için erkenden kalktılar.

Peki biz ne zaman bu heyecanımızı kaybettik?

“Instead of wondering when your next vacation is, maybe you should set up a life you don’t need to escape from.” – Seth Godin

Hadi bu dönemi hep birlikte çok daha etkin kullanalım. Yeni kararlar almak için 1 Ocak’ı beklememize gerek yok. Hemen bugün başlayabiliriz. Zaten 01.01.2016 da verdiğiniz karar listesine bir bakın, bakalım kaç kararınızı gerçekleştirebildiniz?

Özellikle 2016’nın son günleri geleceğimizi planlamak ve yeni seçenekleri gözden geçirmek için harika zamanlar. Bir şeyleri değiştirebilmek için.

Ertelemeyin, canınızı çok da sıkmayın olur mu? Değişim enerji ister. Ve kendinizi tekrar şarj edeceğinize eminim. Tatil dönüşü sendromu atlatmak için tatile ihtiyacı olan herkese şimdiden zor olsa da keyifli bir hafta dilerim.

facebook-paylas2 new-twitter-paylas2

[divider]Konuk Yazar[/divider]

Gizem Şahan

Kaynak.

Kategoriler: Kariyer, Psikoloji, Yaşam

Yorumlar (0) Yorum Yap

/