Bu yazımda hedonizm felsefesinin, toplumun -çoğunlukla gençlerin- üzerindeki etkisinden bahsedeceğim. Hedonizm diğer anlamıyla hazcılık, hayatta hazzın peşinden koşturulmasını söyleyen bir felsefedir. Buna göre insana haz veren şeyler insanı mutlu eder ve bunlar ahlaklıdır. Biraz tarihçesinden bahsedecek olursak, Sokrates’in öğrencisi Aristipposun öğretisidir. Diğer bir kurucusu ise Epikürdür. Bu iki ismi ayıran nokta Epikürün ruhsal hazcılığa, Aristipposun ise bedensel hazcılığa önem vermesidir. Yani bu iki fikir ayrılığının tam bir zıt olduğunu görüyoruz.
Fazla eskiye gitmeden günümüz toplumuna baktığımızda bu bedensel hazcılığın ön planda olduğunuz görüyoruz. Özellikle gençlerde ciddi derecede bencillik, sorumluluktan kaçınma, benmerkezci bir yapıya sahip olma, sadece kendini düşünme gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. İnsanlar artık sadece yeme-içme, eğlence veya cinsel hazzı ön planda tutmaktadır. Hele artık teknolojinin genç yaşlarda çocukların eline geçmesiyle bu sorun daha da artmaktadır. Özellikle telefonun, hayatımızın her alanına girmesiyle beraber adeta başımızı kaldıramayacağımız noktaya kadar ilerledik. Hatta kafamızı kaldırmadan sohbet bile ediyoruz artık. Otobüs, metro, metrobüs gibi toplu taşıma araçlarında birazcık dikkat edersek, bu sorunu daha iyi anlayabiliriz. Bu sorunları bazı cümlelerimizde de görmekteyiz;
-Dünyaya bir kez daha mı geleceğiz?
-Sanane ondan sen kendine bak.
-Nasıl olsa ölümlüyüz hayatına bak.
-Sanane ondan sen kendine bak.
-Nasıl olsa ölümlüyüz hayatına bak.
Bu hedonist bakış açısıyla insanlar artık üretmeyen sadece tüketen konuma geçmiştir. Geleceğini düşünmeyen ve yorgun bir milletle karşı karşıya kalıyoruz. Tek isteği haz peşinde koşan bir insan, boş kalan vakitlerinde ne yapacağını bilemez. Çünkü onun tek isteği mutlu olanı yapmaktır ve her anında buna sahip olmak ister.
Teknolojinin ilerlemesiyle beraber insanlar, instagram, twitter ve hatta televizyondaki olaylarla gerçek yaşam arasında bağlantı kurmaya başladı. Hatta herhangi bir nesnenin 3 boyutlu holografik görüntüsünü oluşturabilmeye kadar geldi. İnsanlar hayalle gerçek yaşamı, yani olmayan şey ile var olan şeyi birbirine karıştırmaya başladı. İnsanlar instagramda arkadaşının veya takip ettiği kullanıcının storysini izlediğinde, gerçek yaşamıyla uyumsuzluğu görüp bunalımlara girmeye başladı. Bu yapılması istenilen olaylara duyulan hazcılık, gerçek yaşamda yerini bulamadığında, derslere konsantre olamama, işini sevmeme, yakın çevresine kin besleme, hayata odaklanamama gibi sorunlar meydana geldi.
Akıllı cihazların, özellikle çocukların ellerinde bulunması ciddi hastalıklara sebep olmaktadır. Bunların başında halk arasında “sara hastalığı” olarak bilinen epilepsiyi doğurmaktadır. Epilepsi, beynin elektriksel işlevinde bir bozulma ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu hastalığın nedenlerinden birini Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk şöyle dile getirmektir: “Günümüzde yüksek ışıkla kullanılan akıllı telefon, tablet, bilgisayar ve televizyon ekranları ile bozuk floresanlar, epilepsi tanısı konulmuş bir hastada nöbet riskini artırdığı gibi tanı konulmamış bir bireyde de bu hastalığı tetiklemektedir. Uzun süre telefon görüşmelerine maruz kalmak, belli süre telefon ekranına bakmak epilepsi nöbetini ortaya çıkarabilir, bazen o zamana kadar çıkmayacak bir epileptik atağın bile çıkmasını sağlayabilir. Kişinin epilepsi tanısı varsa her durumda parlak ışıklardan ve elektronik cihaz kullanmaktan kaçınmalıdır. Cihazların ışık seviyeleri mümkün olduğunca düşük ayarda tutulmalı.”
Bu noktada, teknolojik cihazları tamamen hayatımızdan çıkaramayacağımıza göre biraz da olsa kafamızı kaldırıp çevremize bakmalı ve mümkün olduğunca gerekli zamanlarda kullanmalıyız. Bencil, yorgun, sorumsuz, isteksiz, bir tek bedensel haz yerine, insanlarla ikili ilişkiye girmeli, hayatımızın her anında değişim içinde olmalıyız. Gerçek yaşam ile teknolojideki yaşam arasındaki farkı çözmeli ve anlamalıyız.
Yorumlar (0) Yorum Yap