Gençliğimde, çoğu erkek gibi, gerçekten hayatımda tutkulu olan üç şey vardı: kızlar, uyku ve iyi zaman geçirmek.
Çoğu gencin aksine, tutkularımın keyfini-zevkini çıkarmakta tehlikeli sınırları zorladım. Üniversitedeki dört yılım boyunca sağlığımı, akıl sağlığımın ötesinde test ettim. Derslere girmedim, sınavları salladım ve esas olarak siyasi davalara, zararlı maddelere ve diğer hoş olmayan alışkanlıklara, eğitimim için gereken paralarımı boşa harcadım.
Her nasılsa, iyi bir derece ile eğitimim tamamladım. Bozuk bir eğitim sisteminden en iyi sonuca nasıl ulaşacağımı öğrenebilecek kadar parlak bir öğrenciydim ve belki daha da önemlisi, yapmasam bile, önemli olmayacağını düşünecek kadar kibirliydim.
O günlere geri dönüp baktığımda, Biraz huzursuzum ama ben bunu pişmanlık olarak görmüyorum. Yaşadığım önemli deneyimlerden bazıları ve tanıştığım insanlar beni bugünkü haline dönüştürmede büyük bir rol oynadı. O zamanlar sevdiğim kişiye şuan o kadar meraklı gözlerle bakmıyorum, ama aynı zamanda ona minnettar olmamı gerektiren bir çok şey var.
Yine de, bir şey yapamam artık ama o zamanlar ne kadar çok şey yapabileceğimi merak ediyorum. Hayat tecrübem ne kadar iyi olurdu ve aşırı eğlence ve yanlış heyecanı, sağlıklı bir disiplinle dengeleyip dengede tutsaydım ne kadar az acı çekerdim acaba.
Sonuç memnuniyet vericiydi. Her şeyden çok değer verdiğim şey de buydu.
Hızlı bir hayat yaşayarak enerjisi yüksek biri oldum ve benim için iyi olmadığını bildiğim her şeyi istedim. Daha fazla istememek için zorlandım, şimdi ve sonrasında aklım ve vücudum çökecekti.
Açıkçası yaşadığım zevklerin peşinde yalnız değildim ama hayatınızı dikte etme dereceniz, en çok değer verdiğimiz şeylerin nasıl olduğu hakkında daha derin ve alçak gönüllü bir ders almanızı engeller.
Hepimiz, niçin ve nasıl bir hayat yaşadığımızın arka planında bir motivasyona sahibizdir. Çevremizden tüketilen duyusal bilgilerle birlikte bu
motivasyon, hayatın bizi nereye götürdüğünden çoğunlukla sorumludur. Her birimiz deneyimlerimize dayanarak bağlamı ve anlamı nasıl çerçeveleyebileceğimiz konusunda güçlü bir seçimde bulunuyoruz. Hayatı değerli yapan şey de budur zaten.
Sabah seni uyandıran şeyler beni uyandıran şeylerden farklıdır. Her birimiz yedi milyar kişiden sadece biriyiz, ancak seçtiğimiz değerler ve takip ettiğimiz ilkeler, farklılıklarımızın ortaya çıkmasını sağlıyor. Her birimiz kendi markamızı bu şekilde ortaya koyuyoruz.
Yine de, aynı gerçek, bizi sık sık yoldan çıkarır, çünkü bir şeyi çok değerli görmeyi seçebilme sevinci ve mutluluğu içinde bunu yaptığımızda gücümüzün bir parçasıyla o şeyden vazgeçeriz, ister bilinçli olsun bu, ister olmasın ve bu her zaman iyi bir şey değildir.
Zevki, sorunlu bir şey olarak tanımlamak kolaydır ve o ahlaksız şeylerde oldukça görünürdür. Buna göre, bizi yanlış yönlendiren tek şey bu da değildir.
Nasıl kibirli biri olduğumu biliyor musun?
Bu, benim ne kadar özel birisi olduğumla ilgili sahte bir hikayeyi ortaya atmamdır.
Bir bakıma çok şanslıyım. Bir işim-meşgalem olmamasından dolayı, özellikle iyi bir hafıza ve dikkat çekici bir öğrenme yetim söz konusu oldu. Bu, genç yaşta ortaya çıkan bir şey ve bunun ne kadar değerli olduğunu, gençliğimde sık sık faydasını görerek anladım. Her şey diğer arkadaşlardan daha kolay geliyordu bana.
Yıllarca, hayat çizgisi boyunca bir yerde, büyük şeyler uğruna başka birisi olduğumun iç sesini çok sevdim ve bunun etrafında bir kimlik inşa ettim.
Eğer o kadar büyük biri olsaydım, hiçbir şey için sıkı bir çalışma yapmaya ihtiyacım olmadığını düşünürdüm. Ve yapmadım 🙂 Eğitim sisteminde geçirdiğim zamanların birçoğunda böylesine rahat bir şekilde geçebileceğim göz önüne alındığında, kibrim, belki de kuralların benim için geçerli olmadığı kanaatine kadar götürdü beni ve zamanımı boşa harcamakla da iyi yaptım
Anahtar kelime burada umuttur. Gerçek şu ki, bunu gerçekleştirmek de zaman almıştı, kibir güvensizlik için bir maskeydi aslında. Sıkı çalışmak, düşündüğüm her türlü düşünce potansiyeliyle yüzleşmek zorunda kalacağım ve bunun beni korkutan şeylerin olmayabileceği fikrini ifade ediyordu.
Bu yüzden, hiç çalışmadım ve kısa görüşlü arzularıma uyarak daha fazla boşa zaman harcadım, çünkü bunun için bir bahanem vardı. Bahanem, sadece umursamazlığımdı, ancak potansiyelim hala söz konusuydu.
Olaylara bu şekilde bakmak, büyük ölçüde hayalperestlikti. En çok arzuladığım – var olduğunu sandığım potansiyelim, zekam – benim en büyük güvensizliğimin kaynağı oldu ve neredeyse bana zarar görmüş bir vücut ve çok fazla sığ anılar dışında, içi bomboş olan dört yıllık bir eğitim hayatı sundu.
Zevk benim birinci sorunum olabilir, ama kontrol dışında kalmamın nedeni de başka bir şeyden kaçıp gitmemdi.
Birkaç yıl önce David Foster Wallace’ın yaptığı eski bir konuşmanın belirli bir bölümüyle karşılaşana kadar benim için pek de değişen bir şey yoktu.
O, duyguyu şimdiye kadar benim elde edebildiğimden daha iyi yakalamıştı:
“Çünkü garip ve gerçek olan başka bir şey var: manevi yaşamın günlük mevzilerinde ateizm diye bir şey yoktur. İbadet etmek gibi bir şey de yoktur çünkü herkes ibadet eder.
Yapabileceğimiz tek seçenek ibadet etmek zorunda olduğunuzdur… Eğer paraya ve maddeye ibadet ediyorsanız – hayata gerçekleri anlamaya geldiğinize göre – o zaman yeterince onlara sahip olamazsınız. Asla yeterli hissetmeyin. Gerçek bu.
Kendi bedeninize, güzelliğinize ve cinsel cazibesine tapınırsanız, daima çirkin hissedeceksiniz. Zaman ve yaş ilerlediğinde, tüm bu tapındıklarınızı yitirip öleceksiniz…
ibadet etme gücüyle zayıf ve korkmuş hissedeceksiniz ve korkuyu yakınınızda tutmak için diğerlerine karşı daha fazla güce ihtiyacınız olacak. Zekanıza kulluk edip, akıllı görününce – aptalca, hırsızlığın her zaman eşiğinde olacaksınız.”
“Ben eşsiz değilim”. Buna ister inan ister inanma, hepimiz için geçerlidir bu. İster kişisel değerler olsun ister bir nedene bağlılığınız olsun, hayatınızı belirleyen şeyler hep olacaktır. Ve bazıları sizi mutsuz edecektir, diğerleri ise içinizdeki kalıcı kıvılcımı yakacaktır.
Öyle ya da böyle, seçim yapacaksınız, ve bu seçimi yaşayacaksınız…
Yani, soru şu ki ..
“Neye ibadet etmemeliydin?”
Yorumlar (0) Yorum Yap