Internetin engin bir bilgi havuzu olması, milyonlarca girişimin kurulmasına ön ayak olması veya dünyayı daha önce hiç olmadığı kadar birbirine bağladığı tartışmasız gerçekler. Ancak konu zihinsel gelişime geldiğinde İnternet iki ucu keskin bir kılıca dönüşüyor.
Neden mi?
Huffpost’ta yayınlanan bir araştırmaya göre, internete aşırı maruz kalınması beynimizde şu gibi zihinsel sorunlara yol açıyor:
-Hatırlamayı zorlaştırıyor.
-Bağımlılık etkisi yaratıyor.
-Kıskançlık ve yalnızlık duygularını tetikliyor. (FOMO, bir şeyleri kaçırıyormuş hissi)
-Özellikle gençler arasında kendi kendini yaralama (self-harm) risklerini arttırıyor.
-Empati duygusunu köreltiyor.
-Kronik uyku problemlerine yol açıyor.
-Derin düşünme ve analiz yapma gibi analitik eylemleri kısıtlandırıyor.
-Bağımlılık etkisi yaratıyor.
-Kıskançlık ve yalnızlık duygularını tetikliyor. (FOMO, bir şeyleri kaçırıyormuş hissi)
-Özellikle gençler arasında kendi kendini yaralama (self-harm) risklerini arttırıyor.
-Empati duygusunu köreltiyor.
-Kronik uyku problemlerine yol açıyor.
-Derin düşünme ve analiz yapma gibi analitik eylemleri kısıtlandırıyor.
İnternetin bu gibi yan etkileri, bazı psikologların hastalarına ‘dijital detoks’ yöntemlerini tavsiye etmeye itiyor. Burada amaçlanan beynin bir nevi resetlenmesi ve normal fonksiyonlarının geri kazandırılması.
Nörologlardan oluşan bir ekibin 35 başarılı girişimci üzerinden yaptığı dijital arınma deneyinin sonuçları ise oldukça ilginç. Deney bir grup nöroloğun, CEO, influencer ve girişimcilerden oluşan bir ekibin arasına karışarak internet ve akıllı cihaz erişimlerinin olmadığı Morakan çölleri gezisindeki gözlemlerini içeriyor. Deneyin sonucunda gözlemlenen gelişmeler ise şu şekilde:
1) Artan Göz Teması
Katılımcılar dikkatlerini akıllı cihazlarına vermek yerine etraflarıyla ilgilenmeye başladılar ve sonucunda kişisel ilişkilerin derinleştiği arkadaşlıkların kurulması kolaylaştı.
2) Düzelen Vücut Postürü
Omuzların geride taşındığı, başın ise omurgalarına hizaladıkları, yani daha sağlıklı ve dik bir vücut postürünü alışkanlık edindikleri gözlemlendi. Bu onların aynı zamanda daha yaklaşılabilir gözükmesini de sağladı.
3) İyileşmiş Sosyal İlişkiler
Katılımcıların mailleşme, sosyal medya etkileşimi ve internet erişimi olmadığı için, daha fazla kişisel deneyim ve anektod paylaşacakları konuşmalara dahil oldular. Bu da başkalarıyla olma deneyimini pekiştirdi.
4) Başkaları Hakkındaki Detaylar
Anı yaşamak zorunda oldukları bir durumun içerisinde oldukları için sohbetler sırasında zihinleri tam anlamıyla orada olabildi ve dolayısıyla diğerleri hakkındaki detayları daha çok hatırladılar. Bunlar genelde günlük maruz kaldığımız online bilgi seline kapılıp giden detaylar.
5) Düzenli Uyku Düzeni
Çoğu akıllı cihaz beynin sirkadyan ritmini, yani beynin uyku düzenini ona göre ayarladığı 24 saatlik ritmini bozan mavi ışık yayıyor ve bu da vücudun o anı gündüz sanarak melatonin (gece salgılanan bir uyku hormonu) salınımı yapmasına engel oluyor. Matthew Walker, Why We Sleep? (Niçin Uyuruz?) kitabının yazarı, beynin bu şekilde manipüle edilmesini önlemek için uykudan önceki iki ila üç saatin bu gibi mavi ışıklara maruz kalınmadan (blue-light-free) geçirilmesi gerektiğini öneriyor.
6) Artan Özsaygı
İnternetin yarattığı daimi dikkat dağılımına maruz kalmayan katılımcılar daha derinlikli düşünmeye başladılar ve erteledikleri hayati kararları almaya daha yatkın hale geldiler. Ayrıca bu kararları hayata geçirmek için gerekli irade gücüne sahip oldukları kanısında oldukları da, yani kendilerine daha çok güvenmeye başladıkları da gözlemlenenler arasındaydı.
Burada sayılan etkilerin birkaç günlük bir zaman dilimini kapsadığını unutmamak gerekir. Ancak 24-saatlik bir dijital arınmanın beynin işleyişine dair azımsanamayacak olumlu etkileri olduğuna dair bir çok araştırma var. İdeal olarak ise böyle bir detoksun aileniz ve dostlarınızla yapılması öneriliyor. Bazı insanların teknolojiden arındırılmış bu deneyiminin tam anlamıyla hayat değiştiren bir etkisi olduğuna inanıyor.
…
This post is also available in: English
Yorumlar (0) Yorum Yap