Vincent van Gogh’u Eserleri Anlatıyor!

Adını duyduğunuz anda sizin de aklınıza ilk gelen şey, “kulağını kestiği” oldu, öyle değil mi? Peki gerçekten Vincent van Gogh sadece kesik kulağı ile anılması ve de bunun yeterli olduğunun düşünülmesi gereken biri midir? Hayır!

30 Mart 1853’te Belçika sınırına yakın Groot Zundert’ın küçük bir Hollanda köyünde doğan ressamın kaderi, belki de kendi doğumundan sadece 1 yıl önce doğum sırasında ölen ağabeyinin adını taşımasından dolayı değişmiş olabilir. Belki adıyla birlikte ölü bir ruh da taşıyordu. Çünkü araştırmalar yaşam içerisinde yer etmiş “sorunlu ailelerin çocukları da sorunlu olur” kanısını haksız çıkarıyordu. Mutlu bir ailenin 6 çocuğundan biriydi. Bununla birlikte kız kardeşi Willemien ve yıllarca erkek kardeşliğinin yanında mektup arkadaşı, sırdaşı, desteği, yoluna inananı olan Theo ile iyi geçinirdi. Öyleyse, hikayenin sonunda onun “deli” diye anılmasının bir sebebi olmalıydı. Bizce o sebep ruhuydu!

Etrafındaki insanların duygularını yüzlerinden okuyan, içselleştiren ve kendi dünyasındaki yansıması ile oluşan karanlıkta bir ışık yakmaya çalışırken bocalayan Vincent van Gogh, sanatın ticarete dönüştüğünü görmesi ile öfkelenmeye başladı. Öğretmenlik, kitap satıcılığı ve hatta evanjelik misyonerlik bile yaptı. Fakat aşık olduğu kadınlar tarafından reddedilmesinin yanında çalıştığı işlerin de ona beklediğini vermiyor oluşu, ruhunun daha da hastalanmasına sebep oldu. Sonrası; kurşun zehirlenmesi, alkol bağımlığı ve kendi istediği ile akıl hastanesine yatışı… Kulağını kesişi ise bu hikayenin belki de ufak bir kısmıdır.

Ve Tabloları

O en bilinen, en sevilen tablolarında, gözümüze görünen renklerin daha derinlerinde işlenmiş bir hayal kırıklığı bulunur.

Otoportresi, içindeki kederi ve kaybolmuşluğu,

Yıldızlı Gece, iç huzura duyduğu ihtiyacı,
Yatak Odası, sarı rengi huzur ve mutluluk ile bağdaştırışını,
Dr.Gachet’in Portresi ise, o insana baktığında gördüğü yansıması ile yüzleşmesini anlatmaya çalışır bizlere.

Vincent’ı Sevmek

Bir ressamın filmi yapılacak olsa, nasıl bir yol izlenirdi? Filmi de kendi gibi, farklı…

Şimdiden 4 ödül sahibi ve orijinal ismi “Loving Vincent” olan film, 1.000 tuval üzerine çizilen 65.000’den fazla çerçeve ile çekilmiş. Aktörlerle çekilen film çerçeve çerçeve boyanmış. Bu bir animasyon filmi ama çizgileri, renkleri, geçişleri ile bambaşka bir çalışma olmuş. Bu film çekimi için gerekli tekniğin bulunması ekibin 4 yılını almış. Keşiften sonra ise film, 100’den fazla sanatçının yaptığı 56.000’den fazla resimle 2 yılda tamamlanmış ve dünya tarihinde tamamen resimlerden yapılan ilk film olma özelliği taşıyor. Bu “hadi gelse de izlesek” duygusu uyandıran filmin Türkiye’de ne zaman gösterime gireceği henüz bilinmiyor.

Sanatçıyı anlatan bir filmin de bambaşka bir sanata dönüşmesi, sanatı sanat ile anlatmak, sanatçıya sanatçıyı yaşattırmak… Hepsi bu filmde!

Bir resim sergisinde, resmin önünde durup ressamın iletmek istediği mesajı kendi tecrübelerimiz, bakış açımız, hislerimiz, beynimiz ve kalbimiz ile değerlendiririz. Bu film, ressamın eserlerine bakmaya değil; ressamın fırçası ile tuvalde yarattığı dünyanın içinde yer almaya imkan tanıyor.

Fragmanına bakalım:

Filmin bir de içinde kaybolacağınız güzel mi güzel bir websitesivar.
“Genellikle derin bir ıstırap içinde olsam da içimde hala sükunet, kusursuz düzen ve ahenk var.”
Vincent van Gogh
Belki, biraz da olsa içimizde bir yerlerde onun gibi düşünüyoruzdur. Dengesizliği dengede tutmaya çalışmaya, “hayat” diyoruzdur…
Daha fazla içeriğe ulaşmak için Blogager adlı blog sitemizi ziyaret edebilirsiniz…
Kategoriler: Kreatif, Sanat, Yaşam

Yorumlar (0) Yorum Yap

/