1939-1945 yılları arasında 50 milyon insanın hayatını kaybetmesine yol açan 2.Dünya Savaşı’nın büyük sosyolojik etkileri olmuştu. Etkilediği alanlardan biri de modaydı.
1940’larda erkekler cephedeyken kadınlar için yeni bir dönem başlamıştı.
Önceden erkek işi olarak nitelendirilen ağır işlerde ve fabrikalarda kadınlar kendilerini gösteriyordu. Bu durum giyimde şıklıktan çok pratikliğin öne çıkmasını sağladı. Kadınlar daha rahat ve maskülen kıyafetleri tercih etmeye başladı.
Savaş bitince cepheden dönen erkekler bıraktıkları işleri geri istiyorlardı.
Kadınların iş sahasındaki yeri azalırken onlara şık olmaları gerektiği tekrar hatırlatılıyordu. Feminen çizgiler tekrar öne çıktı. Erkek modasında ise savaş kıtlığına tepki olarak bol kesimler öne çıkıyordu. Uzun montlar ve tam kesim pantolonlar bolluk ve lüksün simgesi olarak görülüyordu.
Bu dönem iki moda devinin kapışma dönemiydi: Coco Chanel ve Christian Dior. Chanel’in maskülen tarzına karşı Dior feminen çizgileri kullanıyordu.
Dior, kadınlarda hakim olan sert çizgiyi yumuşatmak istiyordu.
Ceketlerde peplum denilen bel plileri kadın ve erkek ceketi arasındaki farkı en net belli eden kesimdi. Dior, peplumu iyice belirginleştirdi. Savaştan sonra kadınlar korselerine kavuşmuştu bu yüzden peplum kısa sürede çok sevildi. Feminen tarz kazandırdığı ceketlerle birlikte uzun, uçarı ve rahat kloş etekleri de trend haline getirdi.
Chanel ise kadınların savaş sonrası feminenleşmesine tepki gösteriyordu.
Peplumu olmayan yakasız ceketler ve düz etekler tasarladı. Maskülen tarzı devam ettirmek istiyordu. Savaş kendine güvenen, iyi eğitimli ve işini bırakmak istemeyen kadın kitlesi yaratmıştı. Trend bu kesim tarafından hemen benimsendi ve kısa sürede yayıldı.
Her ikisi de farklı tarzlarıyla modaya çok şey kattı. Chanel’in duruşu kadınlar için oldukça anlamlıyken Dior da modaya özlenen soluğu ve canlılığı yeniden kazandırmıştı.
Bu zıtlık, geçmişten günümüzü en çok etkileyen moda görüşleri arasında oldu.
Yorumlar (0) Yorum Yap