Öncellikle ikinci sınıf bir psikoloji bebesi olduğumu belirterek yazıya başlamak istiyorum. Düşüncelerimin her yıl daha farklı hale geleceğine eminim, özellikle hala giriş dersleri aldığım için. Proje dersleri gibi artık teorik bilginin pratiğe döküldüğü noktalarda psikoloji öğrencisi olmak nasıl bir şey daha deneyimlemedim.
Kime psikoloji okuyorum desem insanların aklına sadece klinik psikoloji alanı geliyor. Sanırım bu bütün psikoloji öğrencilerinin yaşadığı bir durum. Evet, bunun nedenini anlamak çok zor değil. Özellikle son yıllarda çok popüler olan bir alan olduğu için televizyondaki ya da diğer popüler bilgiyi halka ulaştıran araçlardaki yansıması genellikle klinik psikolog olarak oldu. Kimse deneysel psikolojinden ya da bilişsel psikolojinden bahsetmedi. Ben de bu konularda oldukça az bilgiye sahiptim ama araştırdıkça aslında kocaman bir bilim alanına düştüğünüzü fark ediyorsunuz. Bence buradaki en önemli noktalardan bir tanesi psikolojinin bilim olduğunu kabul etmek. Bence bir psikoloji öğrencisi olarak bunu kabul etmek ufuk açıcı bir adım. Zira o zaman psikolojinin ne kadar büyük bir havuz olduğunu fark ediyorsunuz. Yoksa oldukça sığ bir bakış açısıyla mezun olursunuz. Bunu fark etmediğiniz noktada Cem Yılmaz’ın gösterisinde söylediği nişastanın yanındaki kitaptan hiçbir farkınız kalmaz.
Psikoloji öğrencisi olmak nasıl bir şey sorusunu kendi kendime sorduğum zaman aklıma tipik şu cümleler geliyor: “Mezun olunca tedavi edersin artık bizi.” “İlaç yazıyordunuz dimi siz? Aaa! Yazamıyorsanız ne işe yarıyorsunuz siz?” “Canım, ben de dinlerim seansı 300(!) lira ise.” “Sen psikoloji okuyordun dimi? Bilirsin sen neden bu böyle davranıyor?”… Bunların binbir farklı versiyonunu sürekli dinliyorsunuz. Bir noktadan sonra sadece gülerek onları görmezden geliyorsunuz. Oda ya da ev arkadaşınız tarafından sürekli soru yağmuruna tutuluyorsunuz tavsiyeler için ama buradaki tavsiye isteği arkadaş olmanızdan değil tamamen psikoloji okuyor oluşunuzdan geliyor. Bir hocam “arkadaşlarınızın psikoloğu olmak zorunda değilsiniz.” demişti.
Bazı derslerden sonra hareketlerinize anlam yüklemeye başlıyorsunuz ya da güncel olayları farklı bir bakış açısıyla değerlendirmeye başlıyorsunuz. Ben bunu özellikle sosyal psikoloji dersinden sonra çok yaşıyorum. Kitlesel olayları, bireysel olayları farklı okumaya başlıyorsunuz. Bence çok özel bir bakış açısı kazandırıyor çünkü sığ bakış açılarından çıkıp kaynaklı bir bakış sağlıyor olaylara karşı.
Çok fazla okuyorsunuz, sürekli okumanız gerekiyor. Ama okumak yetmiyor, anlamanız da gerekiyor. Vizeler, finaller zamanı sayısal bölümlerdeki arkadaşlarım bana sürekli “Ne kadar şanslısın on sayfa okuyorsun bitiyor!” diyor. Mesele sadece okumak olsaydı herkesin ortalaması 4 olurdu, buradaki ayırıcı nokta anlamak. Piaget’in ne söylediğinden ziyade bu kuramı diğerlerinden ayıran nokta ne diye düşünmek ya da neden insana bu yönden yaklaşmış diye bir sürü soru sormak ve cevaplarını bulmak gerekiyor.
İnanın eğer psikolojiye isteyerek gelirseniz büyük bir zevkle okuyacaksınız ve büyük bir zevkle bu soruları soracaksınız. Onun getirdiği ve götürdüğü her şeyi büyük bir mutlulukla kabul edeceksiniz.
Yorumlar (0) Yorum Yap