Yazımı okumadan önce yukarıdaki müziği dinlemenizi tavsiye ederim.
Evet dinlediğiniz gibi hayata birçok şey mecburiyetten. Okumak, çalışmak, fatura ödemek, hatta bazen sevmek, iyi biri olmak, evlenmek vs. bunların hepsi çoğu insan için mecburi işler olabiliyor. Gönül isterdi ki herkes her şeyi severek isteyerek yapsın ama o dünya herkes için geçerli değil. Peki mecburen yapan insanlar hep mutsuz mu yaşıyor… Bana göre hayır çünkü asıl olayın odak noktası kabullenmemiz. Evet bizler mecburi yaptığımız işleri kabullenince onları görmezden gelebiliyoruz ve hayatımızı o şekilde sürdürebiliyoruz. Peki görmezden gelip umursamayıp kabullenmemiz ne kadar doğru?
Aslında hiç doğru değil çünkü biz insanlara Allah tarafından mükemmel bir beyin mekanizması verilmiş ve daha sonra bunun yanında düşünebilme, analiz edebilme ve benzeri özellikleri vermiş. Bakın yetenek demiyorum çünkü bu özellikler hepimizde olan sadece geliştirilmeye ihtiyacı olan soyut varlıklar. Tabi biz insanlar sınıf sınıf birbirimizden ayrılıyoruz. Herkesin bu hayatta ayrı birer rolü var, birçok rol içerisinde bizler üçe ayrılıyoruz… Mecburililer, kararsızlar ve olmam gereken yerdeyim diyenler. Malesef ki her insan olmam gereken yerdeyim grubuna giremiyor çünkü her insana verilen şartlar eşit değil ama bunu insan kendi iradesiyle tamamen değiştirebilir .
İşte tam bu noktada da muhteşem şeyler olabiliyor çünkü zincirler yavaş yavaş kırılıyor.
Şöyle ki kendimize verdiğimiz değer ile şartlar ile değişime başlayabiliriz ve bunda ne kadar güçlü olursak o kadar istediğimiz gruba yaklaşırız. Kolay değil…. ama kolay ve zor ayrımı olmasaydı zaten insan gruplaması olmazdı ve monoton bir yaşam sürer giderdik buda yaşamın çöküşü demektir zaten.
Yani kısaca..
oku, sev, yaşa, üzül, öğren, gül, ağla, araştır, geliştir, heyecanlan ama pes edip ye’se kapılma.
Hem Mehmet Akif Ersoy ne demiş ” Ye’s öyle bir bataktır ki, düşersen boğulursun.
Çalış ümide sarıl gör bak neler olursun..”
Yorumlar (0) Yorum Yap