İyi Liderliğin En Büyük Düşmanı: EGO

Philippe Dumas

Philippe Dumas

Yeni nesil iş insanı

Carlsberg Grubu’nun CEO’su Cees Hart’a, iş yerindeki ilk gününde asistanı tarafından bir anahtar kart verildi. Yeni CEO bu kart sayesinde asansöre bindiğinde hiçbir katta durmadan doğrudan 20. kattaki kendi odasına gidebiliyordu. Etkileyici şekilde dizayn edilmiş olan ofisi Kopenhag’ın çarpıcı manzarasıyla buluştuğunda ona rüya gibi bir çalışma alanı sunuyordu. Bunlar, şirket içindeki gücüne ve önemine değinmiş olan yeni pozisyonunun avantajları.
Cees’in ilk iki ayı yeni sorumluluklarını yerine getirerek geçti. Ancak bu iki ay boyunca, gün içinde çok az insan gördüğünü fark etti. Asansörün diğer katlarda durmaması ve 20. katta da yalnızca belirli bir grup yöneticinin çalışması buna sebep oluyordu. Caes diğer Carlsberg çalışanlarıyla çok nadir etkileşime geçtiğini düşünüp 20. kattaki köşe ofisinden vazgeçti ve alt kattaki ortak alanda boş bir masaya geçmeye karar verdi.
Cees’e bu değişiklikler hakkında sorular sorulduğunda şunu söyledi:

“İnsanlarla tanışmazsam, ne düşündüklerini öğrenemeyeceğim. Ve ekibin nabzını tutamazsam onlara etkili bir şekilde liderlik edemem.”

Bu küçük hikaye bir liderin, üst düzey pozisyonlara sahip olmanın getirdiği ayrışma riskinden kaçınmak için nasıl profesyonel bir yol izlediğine dair iyi bir örnek. Ve bu risk kıdemli liderler için ciddi bir sorun. Kısacası, liderler yükseldikçe saflar yükseliyor. Yani daha şişkin bir egoya sahip olma ya da öyle görünme riskleri artıyor. Liderlerin egoları büyüdükçe meslektaşlarıyla, kültürleriyle ve müşterileriyle temaslarını kaybetme riski artıyor. Şimdi bu nasıl oluyor? Adım adım analiz edelim.
Yükseldikçe daha fazla güç kazanıyoruz. Dolayısıyla yükseldiğinizde  daha fazla kabul görüyorsunuz, insanlar sizi daha dikkatle dinliyor ve şakalarınıza daha fazla gülerek sizi memnun etmek istiyorlar. Bunların hepsi egoyu gıdıklar. Ego gıdıklandığında ise büyür. Eski İngiliz Dış Sekreteri olan Nörolog David Owen ve Duke Üniversitesi’ndeki Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Profesörü Jonathan Davidson, buna “güç sahibi olma ve güç bozukluğu” olarak tanımladıkları “kibir sendromu” diyorlar.
Kontrolsüz bir ego perspektifimizi çarpıtabilir veya değerlerimizi kaybetmemize neden olabilir. Asyalı şirket Lane Crawford Joyce Group’un CEO’su Jennifer Woo bu konuyu şu sözleriyle destekliyor:

“Egonun yarattığı servet, şöhret ve nüfuz arzusunu yönetmek, bir liderin başlıca sorumluluğudur.”

Daha fazla güç için egonun arzularına kapıldığımızda, kontrolü kaybediyoruz. Ego bizi manipülasyona duyarlı kılıyor; görüş alanımızı daraltıyor; ve davranışlarımızı bozuyor. Bu da çoğu zaman değerlerimize ters şekilde hareket etmemize neden oluyor.
Egomuz yanımızda taşıdığımız bir dart tahtası gibidir. Ve büyüdükçe vurulma tehlikesi de artar. Bu durum başkalarının bizden faydalanmasını da kolaylaştırır. Egomuz zamanla manipülasyona açık hale gelebilir. Bu bizi öngörülebilir yapar. İnsanlar bunu fark ettiklerinde egomuza oynayabilirler. Dolayısıyla kendimizi büyük görmeye başladığımızda kendimize, insanlarımıza ve organizasyonumuza zarar verebilecek kararlar almaya başlıyoruz.

Şişirilmiş bir ego davranışlarımızı bozuyor. Başarımızın tek mimarı olduğumuza inandığımızda, kaba davranma ve daha bencil olma ihtimalimiz daha yüksek. Bu, özellikle başarısızlıklar ve eleştiriler karşısında geçerli. Bu şekilde şişirilmiş bir ego, hatalarımızdan ders almamızı engeller ve başarısızlıktan kaçındığımız dersleri takdir etmeyi zorlaştıran bir savunma duvarı oluşturur.
Sonunda şişirilmiş bir ego vizyonumuzu daraltır. Ego, daima neye inanmak istediğinizi doğrulayan bilgileri arar. Temel olarak, büyük bir ego bize güçlü bir onaylama önyargısı veriyor. Bu nedenle, bakış açımızı kaybediyoruz ve sadece ne istediğimizi görüp duyduğumuz bir liderlik balonu ile karşılaşıyoruz. Liderlik ettiğimiz insanlarla, parçası olduğumuz kültürle ve nihayetinde müşterilerimizle ve paydaşlarımızla bağlantımızı yitiriyoruz.
Bundan kaçınmak önemli ve zorlu bir iştir. Özveri ve cesaret gerektirir. İşte size yardımcı olacak birkaç ipucu:
1) Şirketteki rolünüzde size sunulan avantajları ve ayrıcalıkları göz önünde bulundurun. Bazıları işinizi etkili bir şekilde yapmanızı sağlar. Bu elbette harikadır. Ancak bazıları sadece durumunuzu ve gücünüzü ve nihayetinde egounuzu desteklemenin yararınadır. Hangi ayrıcalıklarından vazgeçebileceğinizi düşünün.
2) Egonuzu beslemeyen, egonuza oynamayan insanlara destek verin, onları geliştirin ve birlikte çalışın. Akıllı, idealist insanları işe alın.
3) Alçakgönüllülük ve şükran, özverili olmanın yapı taşlarıdır. Birlikte çalıştığınız insanlara günün sonunda bir dakikanızı ayırıp teşekkür etme alışkanlığı edinin. Bu, başarınızın tek nedeni olmadığınızı görerek, doğal bir alçak gönüllülük duygusu geliştirmenize yardımcı olur.

Egomuzun ne gördüğümüzü, ne duyduğumuzu ve neye inandığımızı belirlemesine izin verirsek, geçmiş başarımızın gelecekteki başarımıza zarar vermesine izin vermişiz demektir.

This post is also available in: English

Kategoriler: Kariyer

Yorumlar (0) Yorum Yap

/