Psikolojik şiddet toplumun sağlığına zarar vererek büyümesine engel olamakla beraber birey üzerinde de çok ağır etki oluşturup zamanımızda büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Özellikle işyerinde uygulanılan psikolojik şiddet daha çok gözümüze çarpmaktadır.
İşçinin kimi zaman psikolojik sağlığına kimi zamanda hem psikolojik hem de fiziksel sağlığına zarar veren işyerindeki psikolojik şiddet geçmişte tabu olarak değerlendirildikten sonra ancak 90’ lı yılların ikinci yarısında basında ve iş hukuku metinlerinde yerini almıştır.
Günümüzde ise; gerçek bir problem olarak kabul edilmesi ve hak ettiği dikkate sahip olmasının sonucu olarak birçok ülke hukukunda işyerinde piskolojik şiddete ilişkin yasal düzenlemeler mevcuttur.Nitekim İsveç ,Almanya ,Fransa,İtalya ve Avusturya gibi çeşitli ülkelerde işyerinde psikolojik şiddet suç olarak nitelendirilmekte , yaptırıma bağlanmaktadır.Söz konusu olguya ilişkin özel bir yasal düzenlemenin bulunmadığı ülkelerde dahi konuya ilişkin hassasiyet ve farkındalık mevcuttur.
Türk hukuk sisteminde, anayasal düzlemde psikolojik tacizi doğrudan içeren bir hüküm bulunmamaktadır. Buna karşın psikolojik tacizin ulusal ve uluslararası hukukta kişilik hakları temelinde değerlendirildiği dikkate alındığında, Anayasa tarafından güvence altına alınan söz konusu haklara ilişkin düzenlemelerin bazıları;
Anayasamızın “Devletin Temel Amaç ve Görevleri” başlıklı 5’inci maddesinde; “kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları sağlamak” devletin asli görevleri arasında sayılmıştır.
10’uncu maddesinde, “Kanun Önünde Eşitlik” ilkesine yer verilmiş ve devletin bu eşitliği sağlamak üzere gerekli tedbirleri alacağına vurgu yapılmıştır. “Herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilemez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu” 12’inci maddede düzenlenmiş ve yine “herkesin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu” 17’inci maddede vurgulanmıştır.
İş Kanunu hükümlerinde ise doğrudan psikolojik taciz kavramına yer verilmemiş olmakla birlikte; 5 inci maddede düzenlenen eşit davranma ilkesi, 22 inci maddede düzenlenen çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi, 77 inci maddede düzenlenen İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri (İş sağlığı ve güvenliği konusunda) kapsamında konunun değerlendirilmesi mümkün görünmektedir.
Mevzuatımıza ilk kez Türk Borçlar Kanunu 417 inci maddesi ile giren psikolojik taciz ifadesi “İşçinin kişiliğinin korunması” başlığı altında düzenlenmiştir. Söz konusu hükümle işçinin, işyerindeki psikolojik tacizlere karşı hukukî güvence altına alınması konusunda son derece önemli bir adım atılmıştır. İşverenin söz konusu maddeye aykırı davranışları sonucu ortaya çıkan zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tâbi tutulmuştur.
Psikolojik taciz, Türk Medenî Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte; “Dürüst Davranma” başlıklı 2 inci maddesindeki “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır” şeklindeki temel ilkeden başlayarak; kişiliği vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı koruyan 23 üncü madde, saldırılara karşı koruyan 24 üncü madde ve bu konuda açılacak davaları düzenleyen “Davalar” başlıklı 25 inci madde kapsamında ele alınabilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun amaçları arasında yer alan “kişi hak ve özgürlüklerinin korunması” kapsamında ise, psikolojik tacize konu eylemlerin işleniş biçimleri ve sonuçlarına göre her biri ayrı ayrı değerlendirilmek üzere 96 ıncı maddesindeki Eziyet, 105 inci maddesindeki Cinsel Taciz, 106 ıncı maddesindeki Tehdit, 107 inci maddesindeki Şantaj, 117 inci Maddesindeki İş ve çalışma hürriyetinin ihlali, 122 inci maddesindeki Ayırımcılık, 125 inci maddesindeki Hakaret, 123 üncü maddesindeki Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma, 124 üncü maddesindeki Haberleşmenin engellenmesi, 132 inci Maddesindeki Haberleşmenin gizliliğini ihlal, 133 üncü maddesindeki Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, 134 üncü Maddesindeki Özel hayatın gizliliğini ihlal, 135 inci maddesindeki Kişisel verilerin kaydedilmesi TCK’da suç olarak sayılan fiiller arasında yer almaktadır.
Hukuken güvence altına alınmış bir menfaatin ihlali halinde, yaptırım uygulanmaksızın gözardı edilmesi düşünülemez. Bu kapsamda, mobbinge maruz kalmış bireylerin elinde olan haklar, genel itibariyle;
İş Kanunu hükümlerince, iş sözleşmesinin haklı nedene dayanarak feshedilmesi,
Gerekli koşulların mevcudiyeti halinde ayrımcılık tazminatı isteyebilme,
Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’na göre tazminat isteyebilme,
Koşulları sözkonusu ise işçinin, kötü niyet tazminatı hükümlerince tazminat isteyebilmesi
Mobbinge konu olan eylemin niteliği gereği Türk Ceza Kanunu hükümlerince yaptırıma bağlanmış olması halinde şikayette bulunmaktır.
Velhasıl kelam, mobbinge maruz kaldığını düşünen bireylerin, vakit kaybetmeksizin alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları yararlarına olacaktır.
Yorumlar (0) Yorum Yap