Interrail Günlükleri – Amsterdam 3

Serhat L. Bora

Serhat L. Bora

Proud Uncle & Social Entrepreneur

Beşinci Gün – Amsterdam

Antikacı da çok güzel bir vakit geçirdikten sonra aldıklarımızla kapıdan çıkarken ”- Eğer bir kez daha Amsterdam’a gelirseniz mutlaka bana uğrayın” diye uğurlanarak tekrardan hostelimize doğru yola çıkmıştık. Hostelden ya çıkış işlemlerimizi yapacaktık ya da başka bir yere gidecektik. Vardığımızda hostelde kalmamaya, interrailın gerekliliği olan garda yatma planı bize daha cazip gelmişti. Fakat bütün valizlerimizi taşıyamayacağımız için ağır olanları hostelde geri kalan uyku tulumu ve sırt çantalarımızı beraberimiz de götürdük.

Planımız gece olduğunda  Utrecht’e gidip eğlenmek ve sabaha karşı trenle Amsterdam-Rotterdam arasında git-gel yaparak uyumaktı. Herkese uygun görünmüştü ve tekrardan hostelden çıkıp dolaşmaya başladık. Daha önce Dam Meydanında buluştuğumuz erasmuslu arkadaşımız ile buluşacaktık ve gece bizi o dolaştırcaktı. Hava kararmaya başladığında tren ile  Utrecht’e geçtik ve bir şeyler atıştırdık.
Normalde Amsterdam’da alışık olduğumuz kanal mantığı burada da hakimdi. Hatta bir çok gece kulübü ve kafeler evlerin altında kanalların yanında ki kaldırımlara yapılmıştı. Gideceğimiz gece kulübü de bu şekilde yapılmış eski bir kanal tünelinin içiydi.
Her şey planladığımız şekilde ilerliyordu. Saat ilerledikçe daha fazla eğleniyor ve geceyi sağlıklı bir şekilde dışarıda geçiriyorduk. Bir süre sonra herkes yavaştan evlerine dağılmaya başlamıştı fakat kalmak isteyenler hemen tünelin önünde yere oturarak ayaklarını kanala uzatmış sohbetine kaldığı yerden devam ediyordu. Bizler de erasmuslu arkadaşımızı dışarda beklerken bir anda yanında sarhoş birini gördük. Okuldan arkadaşıymış ve bayadır görüşmemişler fakat bu şekilde onu eve tek gönderemediği için kendi bisikletiyle onu evine bırakacağını söyledi bize. Normalde bu olağan bir durummuş yani siz eve gidemeyecek durumdaysanız, hiç tanımadığınız biri sizi evinize bisikletiyle bırakıyormuş ve kendi bisikleitinizin olduğu yerin fotoğrafını çekip kaydediyormuş. Ertesi gün de gidip bisikletinizi olduğu yerden alıyormuşsunuz. Aksi halde bu bisiklet cennetinde çok zor bulunuyormuş bisikletler.

Durum böyle beklenmedik gelişince bizlerde gara gidip trene binmeyi uygun gördük. Yolları zaten öğrenmiştik. Amsterdam-Rotterdam arası bu trende (-ki 1 saat gibi bir yolculuk süresi var) uyumaya başladık. Kaç kez git-gel yaptığımızı hatırlayamıyorum fakat uyandığımızda Amsterdam Centraal’deydik ve saat 12h30 civarıydı. Hostelden eşyalarımızı alıp Belçika trenine geçecektik. Son kez Van Gogh müzesinin bahçesinde oturduk, hoş ve temiz Amsterdam sokaklarını dolaştık. Ardından gara gidip Brüksel’e biletlerimizi ayarladık. Bekleme salonu üst kattaydı ve tren için aşağıya inmemiz gerekiyordu. Antikacıdan aldığım tahta valizin üzerine yine Amsterdam’dan aldığım, gittiğim ülke bayrakları stickerlarını yapıştırmıştım. Aşağıya indiğimizde bende bir eksiklik olduğunu farketmiştim. Bunun antika valiz olduğunu anlamamla yukarıya koşmam bir olmuştu.  Beklediğimiz yerde valizim yoktu. Ufak bir arama sonrası görevliye sorma gereği duydum. Aramızda geçen diyaloğu aynen aktarıyorum:

-Çok pardon, burada eski ve üzerinde bazı ülke bayraklarının olduğu bir valiz buldunuz mu ?
-…. Ne renkti acaba ?
-Kahverengi!

-Hmm, Hangi ülke bayrakları vardı ?
-Danimarka,Hollanda,Bulgaristan,Fransa,Belçika ve İspanya !
-Hmm, İçerisinde neler vardı ?
-Baget ekmek, nutella, portakal suyu ve plastik çatal-bıçak.
-(Gülümseyerek) Çok güzel bir valiz, hemen gelseydiniz içerisine bakmayacaktım. Bir daha ki sefere daha dikkatli olun. İyi Yolculuklar!

Ufak bir kalp krizi sonrası tam bir şekilde trenimize binmiştik. Yaklaşık üç saatlik bir yolculuk bizi bekliyordu. Henüz hiç birşeyimizi kaybetmemiştik ve Brüksel için heyecanlanarak tren yolculuğuna başladık.

-Aşağıda o meşhur valizi görebilirsiniz.-

Yorumlar (0) Yorum Yap

/