Edip Cansever Şiirleri: “Fazla Şiirden Ölen” Şairimiz

Edip Cansever şiirleri ile pek çoğumuzun kalbine taht kuran şairlerden birisidir. Başarılı şair, 8 Ağustos 1928 yılında İstanbul’un Fatih ilçesinde dünyaya geldi. Ailesinin üçüncü çocuğu olarak doğdu. İlkokul öğrenimini İstanbul’un 56’ıncı İlkokulu’nda tamamladı.

Ortaokul ve liseyi 1946 yılında İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladı. Daha sonra Yüksek Ticaret Mektebi’ne kaydoldu. Aynı zamanda da babasının Kapalıçarşı’daki dükkanında çalışmaya başladı. Aile dostları tarafından tanıştırıldığı Mefharet Hanım’la 12 Nisan 1947 tarihinde evlendi. Bu evlilikten Nuran ve Ömer adında iki çocukları dünyaya geldi.

Askerlik hizmetini 1950 yılında yedek subay olarak tamamladı. Döndüğünde babasından kalma dükkânda turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı. Fakat 1954’te çarşıda meydana gelen yangın sonrası dükkânı kullanılamaz hale geldi. Bunun üzerine Jak Salhoşvili ile ortaklık kurup asma katı bulunan başka bir dükkâna geçiş yaptı. Ortağı alım satım işleriyle ilgilenirken Edip Cansever, asma katta oturup şiir yazdı.

Kapalıçarşı’da geçirdiği 30 yıl boyunca 9 şiir kitabı yazdı. 1975 yılında dükkanını sattı ve ticari hayatını sonlandırdı. Artık yaz aylarını Akdeniz sahillerinde, kış aylarını İstanbul’da geçiriyordu. Daha sonra Bodrum’a kalıcı olarak yerleşmeye karar verdi ve yalnızca 20 gün sonra bir beyin kanaması geçirdi. Acilen İstanbul’a getirildi ve alındığı ameliyattan sağ çıkamayarak 28 Mayıs 1986 tarihinde hayatını kaybetti.

edip cansever şiirleri

Edebi hayatına henüz ortaokul yıllarında başladı. Fatih’te yer alan Millet Kütüphanesi’nde eski sanat dergilerini okuyup notlar alırdı. Lise döneminde de şiir yazma isteği giderek arttı. İlk şiiri 1944’te İstanbul dergisinde yayınlandı. Daha sonra Yücel, Fikirler, Edebiyat Dünyası ve Kaynak dergilerinde ilk gençlik şiirleri yayınlandı. Edip Cansever şiirleri İkindi Üstü başlıklı bir kitabında topladı.

1951 yılında Nokta dergisini çıkardı. Bu sayede genç şairlerle ve yazarlarla tanışma fırsatı oldu. İlk kitabından sonra yayınladığı Dirlik Düzenlik kitabı bu dönemin ürünüdür. 1957 yılında yayınlanan Yerçekimli Karanfil ile kendisine özgü bir şiir evreni kurdu ve İkinci Yeni akımının özgün örneklerini verdi. Diğer çoğu İkinci Yeni şairleri gibi anlamsızlığı savunmadı. Bunun yerine anlaşılması güç ama yine de anlamdan ayrılmayan bir şiire yöneldi. Cansever’in sağlığında yayınlanan son kitabı Oteller Kenti oldu.

Türk toplumuna böylesine derin anlamlı eserler bırakmış değerli şairimiz Edip Cansever’in çok sevilen birkaç şiirini sizin için topladık. Edip Cansever şiirleri listemiz sizi bekliyor, keyifli okumalar ☺


Edip Cansever Şiirleri

edip cansever şiirleri

Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.


Yaşamak Telaşı

Hiç böyle ısınmamıştım;
Daldaki vişneye,
Vitrindeki aydınlığa,
Salça kokusuna mutfağımın,
Akan dereye, uçan buluta,
Hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya


Gidemeyiş

Güz ve kış ve ilkbahar geçti
Yaz çarçabuk geçti
Hepsi tekrar tekrar geçtiler
Bu bana uzun geldi

Gecem avurtlarım gibi çöktü
Ve çöktüm
Sabahım, sabahlarım
Kabından taşan sütler gibi büyüdü
Ve taştım
Gün güne taşındı, yıl yıla
Gitmedim, gidemedim

Ki dedim
Bana söz vermeliydi biri
Sesi uzaklardan gelen
Görünmez yıllarla ilgili.


Beyaz Atlar Sulara

Benim yüzümde her şeyler var
Üç dilim ekmek bunlardan biri
Annem bir taşa oturmuş bunlardan biri
Sur dışlarında hafif bir eskici olur
Olur ya bir kendil olur biraz da elleri
İnsan yalnız mı buna bir çare düşünmeli.

Dün biraz ağlamıştım bunlardan biridir şimdi
Çok gülünç bir şekilde kahveye giriyorum
Sorsam ya kapıdayken gözyaşı girilir mi
Girilmez, girilmez, bunu her mahmut biraz anlatır
Korkuyla anlatır, yüzünü baygın tutar anlatır
Kahveci, seni sevmiyorum bunlardan biri.

Bir deniz yandı gene, yansın ne çıkar sanki
İşte horoz öttü yüzümün yarısında
Yüzümde bir horoz var dünyanın biri
Seni sevmek neden mi, acı ve güzel
Geldikçe geliyorlar ellerinin elleri
Odalar! çıplak masalar! buna bir çare düşünmeli.

Bu da bir şarap olmalı şimdi boşluğu dolduracak
İçince bir korsan ağzıyla içmeli
Eskidir, yorgundur, akyıptır diye yüzler
Bir sinek sinek mi vurunca öldürmeli
Ve sinek oldu muydu hafif bir uzaklık olur
Olur ya, hem biraz dargındır hem biraz evli
İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli.

edip cansever

Ölü Bir Deniz Yıldızı

Ey sonbahar! ey düşsel yolculuk! seni
Dolaştım yaz sıcaklarında, bekledim
Duydum ki benim değildi artık, doğanın
Kalbiydi uçurumlar toplamı kalbim.

De bana, anlat bana, öyleyse neden hatırlıyorum onu
O fırtına kuşunu gölgesini yere düşüren
Gittiydi geldiği yere, uzaklığına
Döner mi bir daha dönmez mi bilmem
Yüklenip yittiydi gözden onca çırpınışları
Ne sevinç bıraktıydı içimde, ne keder, ne acı
Bir sen kalmıştın sen, ey sonbahar ilimi, dörtnala gelen
Bir atın kalkışı gibi kalkıp da gözlerimden.

Parlar ki şimdi arasıra geceleri
Diplerde, derinlerde, yalnızlığımda
Ölü bir deniz yıldızıdır mutluluk
O nedensiz mutluluk, olsa da olur olmasa da.


Ben Bu Kadar Değilim

Ben bu kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman
Bir güzel at durdukça gider
Gittikçe döner bir bir güzel at durdukça
Askerim, benim ağzım kuşlardan.

Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan
Dalları sormuyorum dallardan daha iyi
Yüzümü istiyorum bir süvari alayından
Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum
Bir kişi bile değilim yalnızlıktan.

Bir kişi bile değilim yalnızlıktan
Gözlerim ormanlara asılı
Ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan
O kadar geçiyorlar ki, sadece duruyorum
Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan.

Ben bu kadar değilim

Kışlada ölü bir zaman.


Seni Günlere Böldüm

Seni günlere böldüm, seni aylara
Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim
Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla
Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi
Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşında.

Şiirler söylenir, şiirler biter
Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin
Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.

Bütün günler yenileşir her bekleyişte
Ve bütün dünler, bütün geçmişler
Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok
Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.

Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti
Sonra bütün bulutlar hep birden geçti
Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.


Masa da Masaymış Ha

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.


Yüzümü Size Çeviriyorum

Yüzümü size çeviriyorum, siz misiniz?
Elimi suya uzatıyorum, siz misiniz?
Siz misiniz, belki de hiç konuşmuyorum.
Belki de kim diye sorsalar beni
Güneşe, çarşıya, kadehe uzatacağım ellerimi
Belki de alıp başımı gideceğim
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı.


O Mavilik Derdi

Beni uykudan uyandırır uyandırmaz
Dünyanın bütün huyları yüzünde
Ben bunlardan birini seviyorum en çok
Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa
Tutsam tanelerini
Sevincin gözyaşları derdim buna.

Bir süre bakışıyoruz karşılıklı
Ben uykudan uyanır uyanmaz
Benimle şiir gibidir bu
Tam karşımda ama yazılmamış
Durmadan bileniyor aklımda.

Seni unutarak baktığımda bile
Dünyanın her yerlerinden geçiyorsun
Yayılıyorsun kalabalıklara
Yalnız yayılmak mı
Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.

Özlenirsin, alabildiğine varsın da
Daha da var oluyorsun gün günden
Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla
Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin
Bir kuş olsa mavilik derdi buna.

Kategoriler: Uncategorized @tr

Yorumlar (0) Yorum Yap

/