Shakespeare’den Türkiye’ye Yücel-me

  1-Yıl 1926 bir ağustos günü İstanbul’da gelecekte modern şiire ve Türk edebiyatına sayısız katkısı bulunacak olan bir akıl , bir şair doğacaktı.O isim bir dönem -1940’larda- çok kısa bir süre de olsa faaliyet gösteren günümüz 21.yy Türkiye’sinde bile adından bahsettiren Köy Enstitülerinin ana mimarlarından biri olan ve aynı zamanda Tek Parti Rejiminin 7 yıl aralıksız Milli Eğitim Bakanlığı himayesinde bakanlık görevini yürüten ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine adını altın harflerle yazdıran bir Türk aydınının oğlu olarak dünyaya geldi.
2-Böyle bir ebeveynin evladı olması sizi bu konumu kullandığı veya bu durumdan faydalandığı düşüncesine sarmasın.Zaten babası da buna izin verecek biri değildi.Hatta bir keresinde Ankara Atatürk Lisesinden samimi arkadaşı ve gelmiş geçmiş en iyi sinir cerrahı olarak ünvanlandırılan daha sonraları Zürih Üniversitesinde departman başkanlığı yapan – ki bu konum başhekimlikten yüksektir- ,adını en başarılı ve en prestijli insanların dahi kolay kolay ağzına alamadığı University of Oxford , Friedrich-Schiller University of Lema , University of Lima ve birçok Türk üniversitesi tarafından fahri doktora ünvanı verilen Gazi Yaşargil ile birlikte yurtdışı eğitim bursu kazandığı halde babasının ”Bakan , kendi oğluna torpil yaptı derler.” diyip karşı çıkması üzerine bu imkanı kullanamadı.Fakat Yaşargil iyiki de kullandı.
3-O isim kim mi idi?O isim bugün herhangi bir kırtasiye , kütüphane , mağaza veya kitapçılarda elinize aldığınız çoğu klasik eserin çevirmeni olan Hasan Ali Yücel’in oğlu Can Yücel’den başkası değildi tabii ki.
4-Yücel’in eğitim hayatına Ankara Atatürk Lisesinden sonra Ankara Üniversitesi ve University of Cambridge’de eklendi.University of Cambridge’de bulunduğu dönemde Yunanca ve Latince üzerine derin araştırmalar yaptı.Bazı eserleri ve İngiliz edebiyatındaki bazı büyük emektarların yapıtlarını ilk defa Türkçe’ye çevirdi ve kazandırdı.Shakespeare’in  ” To be or not to be ” sözünü ”Olmak veya olmamak bütün mesele bu.” sanılanın aksine aynı zamanda bir şarkı sözü olan ” Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin ? ” olarak Türkçeye çevirdi.
5-Akademik hayatından sonra çeşitli ülkelerde çeşitli vazifeler için bulundu.Bir çok elçilikte çevirmenlik yaptı , Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı.Askeri amaçla Kore’de bulundu.Türkiye’de ise birçok görev üstlendi : çevirmenlik , rehberlik , dergi yazarlığı , EMEP kurucu üyeliği , hatta ömrü yetse belki de milletvekili olacaktı.
6-Fakat hayatının en önemli anlarından biri şüphesiz İngiltere’de bulunduğu dönemde keşfi özellikle Türkiye’de müthiş yankı bulmuş olan 1709 yılından kalma Latin harfleriyle taş tabletlere baskılanmış bir Türkçe dilbilgisi kitabı bulmasıydı.
7-Politik açıdan 20.yy’ı kasıp kavuran hatta Avrupa camiasının Türkiye’ninde bu kervana katılmasını beklediği ve fakat 1980 Asker Darbesi ile önü alınan Komünist-Sosyalist-Marxist düşünceyi benimsiyordu.Kendisine bu yönüyle de argo dilinin yanı sıra bir de bu yandan hem sempati hem anti-sempati duyuluyor hem seviliyor hem sövülüyordu.
8-Can Yücel’in çevirmenliğe olan ilgi ve yatkınlığı babasına olan sevgi ve saygıdan kaynaklı olduğu sanılmaktadır.Kezâ kendisi de az buz eser çevirmemiştir.Fakat enteresan yönetici ve hükümetlere şahit olan ülkemizde yaptığı çevirmenlik nedeniyle (1971’de asrın büyük sosyalist figürü Che ve Komünist Çin Rejiminin hükümdarı Mao’dan çeviriler yapması) 1971 yılında tam 15 yıl hapse mahkum edildi.Allahtan 1974 ‘te çıkarılan genel afla 3 yıl hapis hayatı yaşamıştı. 
9-Yücel birçok kez yazılarında argo , küfür , hakaret vb. müstehcen içerikler kullandığı için eleştirildi.Hatta bir seferinde gelen tepkiler üzerine neden bu kadar argo içerikli cümleler kullandığı ile ilgili bir soruya ”Bana şiirlerimde küfretme diyorlar , usulsüz.Lan bu kadar …… çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz ? ” diye samimi fakat yine argo bir cevap ile karşılık vermiştir.
10-Edebi açıdan taşlama ve toplumsal duyarlılığın iliklerimize kadar işlediği şiir ve yazılarında sade dili ile dikkat çekti.İlgisini çeken konular genel olarak doğa , insan , olay , duygu ve heyecandı.Yazılarında kısa , öz ve en önemlisi samimiydi.Gelin görün ki onun bu samimiyetinin bedeli onun ölüsüne bile ödetilecekti.
11-12 Ağustos 1999 günü vefatında ”Mekanım Datça Olsun” şiiri vasiyeti olarak Datça’ya götürülecekti.Fakat 17 Ağustos 1999’da Datça’ya getirilmesiyle Türkiye’nin üzerine çöken 17 Ağustos kâbusu onun da üzerine hatta naaşına bile çökecekti.Öyle ki anma günleri şarap içiliyor diye Datça Belediyesi tarafından kaldırılacaktı.Hatta vefatından yıllar sonra kabri yıkıma uğratılacak mezarı yakınında bulunan ”Can Evi” kapanacaktı.
12-Vefatından sonra adı bir çok semt , okul ve bölgelere verilmiştir.Ama onun ismini yaşatmak onu okuyarak olacaktır.
13-Umarım bu yazarımız hakkında bilgi vermekte yardımcı olabilmişimdir.Bu yazı aynı zamanda farklı bir mahiyetle toplum adına Can Yücel’e bir özür borcudur.Esen kalın.
Kategoriler: Sanat, Yaşam

Yorumlar (0) Yorum Yap

/
Exit mobile version