Çocuklar ve Medya İle Kurdukları İlişkiye Dair

Medya kullanımının çocuklar ve yetişkinler tarafından yoğunluğu aşikârdır. Ve içeriğine baktığımızda medyanın olumlu ya da olumsuz her şeyi barındırdığını görebiliriz. Özellikle interaktif medya bu konuda sınırsız bir zenginliğe sahiptir. Bu içerikler ise sıklıkla çoğunluğun ilgisini çekip çekmemesi üzerinden şekillenmektedir. Bu sebeple olacak ki içerikler çoğu zaman kişinin bastırdığı, sosyal ortamda yeterince rahat sergileyemediği olumsuz davranışların altını çizmektedir. Şiddet, saldırgan davranışlar, cinsellik doğal olarak bu içeriklerin en başında gelmektedir. Peki bu içerikler hayatın her yerinde iken ve çocukların da artık medya erişimi bu kadar kolayken; çocukların medyadaki bu içeriklere maruz kalması, sosyal gelişim süreçleri üzerinde ne gibi etkiler bırakmaktadır?

Bunu değerlendirmek için öncelikle Albert Bandura’ nın 1977’de ortaya koyduğu Sosyal Öğrenme Teorisi ele alınmalıdır. Sosyal Öğrenme Teorisi’ni basitçe anlatmak gerekirse bir tür gözlem yoluyla öğrenme teorisi olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre çocuk, etrafını sürekli gözlemler ve bir yığın davranış biçimi görür ve bu davranışları taklit eder. Ancak gözlemlediği davranışların ödüllendirilmesi ve yahut cezalandırılması bu taklit sürecini etkiler. Eğer gözlemlediği davranış ödüllendirilirse çocuk bunu hızlıca içselleştirir ve taklit eder. Ancak cezalandırılırsa bu davranışı içselleştirmemeyi tercih eder.

Düşünün ki bir komedi filmi izliyorsunuz ailece. Ve yanınızda 6 yaşında bir çocuğunuz var. Filmdeki ana karakter küfürbaz ve kaba davranışlar sergiliyor. Saygısızca yere tükürüyor, önüne gelene şiddet uyguluyor. Ve yetişkinler için belki komik sayılabilecek bu davranışlara hep beraber gülüyorsunuz ve neşe içinde bir aile etkinliği gerçekleştiriyorsunuz.

Aslında bu esnada yaşanan en önemli şey ailece neşelenmeniz değil. Çocuğunuzun öğrenmeye aç gözlerinin o esnada sizin üzerinizde geziniyor olması. Siz çocuğunuza aslında kaba, saygısız, küfürbaz olmanın ve şiddetin eğlenceli ve komik bir davranış modeli olduğunu öğretiyorsunuz. Ve bu sadece çocuğunuzun küçük yaşlarda masumca kullandığı bir davranış örneği oluşturmuyor. Aksine ömür boyu zihninde bir noktada kayıtlanarak, onaylanmış bir davranış şeması haline geliyor. Tabi ki de hiçbir ailenin esas niyetinin bu olduğu söylenemez. Ancak sıklıkla unutuluyor ki; arka planda her anı kaydeden bir kamera var: Çocuğunuzun gözleri.

Peki medya öğelerinin çocuklarla kullanımı tamamen olumsuz etkilere mi sahip? Tabi ki de hayır. Burada önemli olan 3 temel öğe var. Birincisi, çocuğun günde ne kadar medyaya vakit ayırdığı; ikincisi ve bence en önemlisi medyanın içeriği; üçüncüsü ise, medya ile nasıl muhatap olduğu. Açıklamak gerekirse;

Pamukkale Üniversitesi’nde 2011 yılında yapılmış bir çalışmaya göre; televizyon izleme süresi arttıkça çocukların arkadaş sayısında ve topluma yararlı davranış miktarında azalma görülmüş. Bunun yanı sıra asosyal davranış, korku-anksiyete düzeyleri, dışlanma, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite, saldırganlık ve arkan zorbalığına maruz kalma düzeylerinin de arttığı gözlemlenmiş.

İçeriğin etkisini açıklamak için örneğin 2008 yılında Illinois Üniversitesi’nde yapılmış başka bir çalışmayı baz alalım. Bu çalışmanın sonuçlarına göre eğitici programların, durum komedilerinin olumlu etkilerinin olduğunu belirtilirken şiddet öğeleri içeren video oyunları ve programların olumsuz etki ettiğini söylenmiş. 2

Çocukların medya aracılığı ile birçok şey öğrenebildiği aşikardır. Halihazırda birçok akademik çalışmaya konu olmuş ve uzmanlar tarafından hazırlanmış Susam Sokağı ile büyümüş bir kuşak şu an ebeveyn. Susam Sokağı’nın birçok ülkede, her ülkenin kendi versiyonun, çocukların gelişimi üzerinde oldukça olumlu etkileri gözlemlenmiş. Az önce bahsettiğim ve buna benzer sonuçlara sahip birçok çalışma sonucu gösteriyor ki doğru içerikle donatılmış medya öğeleri, çocuğunuzun sosyal gelişimine olumlu katkılarda bulunabilir.

Üçüncüsü ve sonuncu ise çocuğun medya ile muhatap olma şekli. Burada kastedilen çocuğun kontrolsüzce televizyon izlemesi veya internette vakit geçirmesi. Çocuklarınızı nasıl tanımadığınız insanlara emanet etmiyorsanız, televizyondaki ve internetteki programlara da aynı şekilde bir başına emanet etmemelisiniz. Ona eşlik etmeli ya da eşlik edemiyorsanız da doğru programlar konusunda rehberlik etmelisiniz. Ona eşlik ettiğinizde oradaki olumlu ve olumsuz içerikleri ona açıklamalısınız. Size izlediği ve öğrendiği şeyleri anlatmasını sağlamalı ve bunlar üzerine sohbet etmelisiniz.

Çocuk olmak demek, aklı evvel anlamına gelmez. Aksine çocukların algıları yetişkinlere göre çok daha açıktır. İyi – kötü, doğru – yanlış filtreleri yetişkinlere göre daha esnektir. Çocuklar hemen her şeyin farkında ve mutlaka bir yerlerde bizim zararlı ya da yanlış bulduğumuz gerçeklerle karşılaşacak. Bunlara şahit olmasına tamamen engel olma şansınız yok. Ancak bu gerçeklerle karşılaştığında onlara ,örneğin ‘şiddetin neden yanlış olduğunu’ açıklayacak bir rehber olduğunda bu olumsuzlukları tersine çevirme şansınız var.

Sonuç olarak, çocuklarınızı uzun süre kontrolsüzce televizyon ya da internet ile baş başa bırakmamalısınız. Yaşına ve çağa uygun içeriklere sahip programlar seçmeye çalışmalısınız.Onların sosyal gelişimine katkıda bulunmak için, onlara eşlik etmeli; uzaktan ve onu tedirgin etmeden kontrol etmeyi ihmal etmemelisiniz. Böylelikle hem çocuğunuzu koruyabilir hem de çevresine duyarlı, sosyal açıdan bilinçli bir insan yetiştirebilirsiniz.

Kategoriler: Psikoloji, Yaşam

Yorumlar (0) Yorum Yap

/