Eminim ki bu bir meslek olsaydı çoktan senior seviyesine yükselmiş birçok kişi olurdu.
Yılların “güneye yerleşmek istiyorum” deyip hiçbir zaman bunun için bir adım atmama klişesi gibi, girişimcilik de bugün çoğu kişi için “sohbetlerde dile dolanan bir hayal”.
Hadi söyleyin bakalım, hangi arkadaş sohbetinde “Aslında şunu yapacaksın ne tutar…” diye başlayan bir konuşma yok? Ve kim gerçekten büyük şirketlerin çarkını çevirerek kas yapmaktan hoşlanıyor? Çoğumuz patronu zengin etmekten ve bir kübik içine tıkılıp binbir kişiyi alttan almaktan yoruluyoruz. Girişimcilikle ilgili de birçok fikrimiz var yok değil. Fakat iş harekete geçmeye gelince, sanki orası vizesiz girilmeyen bir ülkeymiş gibi davranıyoruz.
Bunun için bir terim bile var:
Wantrepreneurs
Türkçe’si “Girişmci olmak isteyen” olarak çevrilebilir. Birçoğumuz bu aşamada takılıyız işte. Üstelik bu konu sadece iş hayatıyla ilgili değil. Kelime “lovepreneurs, sportspreneurs, dietpreneurs…” diye uzatılabilir bence. Sevmek isteyip sevememek, spor yapmak isteyip yapamamak, diyete girmek isteyip girememek çok popüler takılıp kalmışlıklar.
Bugünkü araf’ımız “yapmak istemekle kalkıp yapmamak” arasındaki o derin vadi.
Belki de bize başarılı ve kültürlü olmanın formülü yanlış öğretildi.
Oku. Konferanslara git. Okula git. Dersi dinle. Eğitim al. Elit profesyoneller olarak, pasif olarak bize katkısı var gibi görünen her şeye zaman ve para akıtıp, iş harekete geçmeye gelince ortadan toz olmakta çok başarılıyız.
Neden arafın konforlu salonundan çıkmak bizim için bu kadar zor?
Yaşam Koçu Nil Gün’ün çok kısa ve çok güzel özetlediği gibi:
“İnsan küçük olmaktan değil, büyük olmaktan korkar.”
Kendi potansiyelimizle yüzleşip onun sorumluluğunu almak, bizi yıllardır alıştığımız plaza miskinliğinden silkinmeye zorlayacağı için üşeniyoruz. Yalan yok, öğle arasını on dakika uzatarak, sabah 5 dakika geç gelerek küçük özgürlük kırıntılarıyla mutlumsu olmayı kendimize neredeyse öğretmiş durumdayız.
Neredeyse yaptığımız işe ve kazancımıza mahkum olduğumuza inanmış, bunun için gereken tüm bahaneleri ezberlemiş durumdayız. Bu aslında hayatla ilgili bir seçim. Ortaya çıkıp hayatı yaratmayı veya ortaya çıkıp hayatı yaratanları seyretmeyi seçmek gerekiyor.
E bu da kolay iş değil hani. Bir kez başkasının yörüngesinden, ezberlenmiş kural ve geleneklerden çıkınca sudan çıkmış balığa dönüyor insan. Kendine yedirdiğin “aman sunsam da kabul etmezler ki, aman düşünsem de bunu bizim şirket yapmaz ki, aman müşterinin buna bütçesi yetmez ki” gibi yarısı doğru yarısı bahane bir sürü gerekçe uçup gidiyor. Girişimcilik çok çetin bir savaş. Sen yaparsan olacak, sen yapmazsan olmayacak.
Israr ederken, pes etmezken kimse seni ittirmeyecek, kendi içindeki tembel, cesur, küskün, hevesli ruhları çarpıştırıp duracaksın. İşte bu nedenle bütün mesele tam da kendini o poponun yıllardır yapıştığı koltuktan ve üzerindeki bahanelerle dolu kaplamadan kaldırmakta.
İkincisi, elindekilerin, tam şu anın yeterli olduğuna inanmakta. O doğru an hiçbir zaman gelmeyecek. Sen değil misin sürekli girişimcilik hikayelerini okuyup “vay be, adam şirketi garajda kurmuş”, “vay be, kadın kitabı kafede yazmış” deyip herkese “helal olsun”lar saçan.Bugün de sana helal olsun artık, olmaz mı?
Bir arkadaşımla İsviçre’deki dehşet pahalı hediyelikçileri geziyorduk, baktık herşey çok pahalı, alamıyoruz. 5. dükkanda yine ona buna bakıp “ay çok güzelmiş” deyip çıktık. 6 dükkan için “buna da girelim mi?” dediğimde arkadaşım, “hadi o dükkanı da takdir edip çıkalım” dedi. Bu güzel bir hikaye, hayatlarımız da bundan çok farksız değil. Heves etmek ama asla yapmamak.
Girişimci hikayelerini okuyup aksiyon filmi izler gibi heyecanlanmakla, kendinle hayat arasındaki bağa güvenip kendini bilinmez sulara atmak arasında dağlar kadar fark var. Boşver, daha fazla bilgi toplamaya, daha fazla hazır olmaya çalışmaya ara ver. Kitaplara, etkinliklere, eğitimlere. Önce sadece cesaretin lazım. O temel, o olmazsa olmaz. Diğerleri elbette yardımcı olacak ama onlar cesaretine katık olacak.
Finans üstadı Robert Kiyosaki’nin dediği gibi;
“Her zaman, her dönemde dünyada milyarlarca fırsat vardır. Yatırım/girişim yapmayışınıza bahane bulmayın. Fırsat göremiyorsanız, bakmayı bilmediğinizdendir.”
Yani diğer birçok yazı gibi bu yazıyı da okumak içinizde bir sıçrama yaratabilir. Harika! Onun peşine düşüp sıçramak ise size kalıyor, yoksa bu yazının ve diğer girişimcilik yazılarının gorillerin hayat hikayesini okumaktan başka bir farkı yok.
Heyecanlanın, gidin, yapın. Yapmak ya da yapmamak, işte bütün mesele bu!
Bu değerli yazısı için Gözde Atilla’ya teşekkürler!
Kaynak.
Yorumlar (0) Yorum Yap