Genellikle aldığımız çoğu teknolojik ürün bir zaman sonra elimizde kalıyor. Piyasaya bozulması imkansız olarak tanıtılan ürünler bile kısa bir süre sonra bozuluyor. Bu durumda yenisini almak, eskisini tamir ettirip kullanmaktan daha iyi bir seçenek olarak görülüyor. Fakat kısa bir süre sonra yeni olarak aldığımız ürün de bozuluyor bu durumda ise en başa dönüyoruz. Ve bu döngü bu şekilde hep devam ediyor.
Bernard London tarafından ilk kez kullanılan bilinçli eskitme yönteminin anlamı ise, tüketiciye yeni olan şeyi bir an önce aldırmak üzere harekete geçirmek.
Bernard London tarafından ilk kez kullanılan bilinçli eskitme yönteminin anlamı ise, tüketiciye yeni olan şeyi bir an önce aldırmak üzere harekete geçirmek. Bilinçli eskitme yönteminin başlangıcı 1920’lere kadar dayanıyor. Osram, Philips ve General Electrics başta olmak üzere birçok ampul üreticileri bir araya geldiler ve ampul sektörünü kontrol altına alıp, ampul üretimi ve satışını düzenlemek amacıyla bir kartel kurdular. Bu kartele ise Phoebus adını verdiler.
Phoebus adında bir kartel geliştiriliyor.
Böylece daha çok satın aldırmak ve bununla birlikte talep yoğunluğunu arttırmak için 2500 saat dayanabilen ampullerin kalitesini düşürülmeye başlandı. Piyasaya ise 1000 saat dayanabilen ampuller sunuldu. Ama bununla birlikte California’daki bir itfaiye istasyonunda üretilen bambaşka bir ampul daha var. Bu ampul, 1901’den bu yana hala düzgün bir şekilde çalışmaya devam ediyor.
Brooks Stevens ile Edward Bernays tüketiciye yeni ürünü daha kolay satın aldırmak üzere yeni bir fikir ortaya atıyor.
Bernard London’ın bilinçli eskitme yolu üzerine sunduğu kurtarma planı en başta sonraya aktarılmak üzere şimdilik kaldırılıyor. Sonraya aktarılmasının sebebi, başlangıç için bir destekçi bulamamalarıyla birlikte yasa zoruyla üretilmiş olan ürünleri elinden almaları ve yeniden yeni ürünleri satın almalarını sağlamaları. Ama 1940 yılında Brooks Stevens ile Edward Bernays öyle bir fikirle geliyor ki, tüketicinin yeni olan ürünü almaması imkansız hale düşüyor. ”Tüketici ister yeni modeli satın alır isterse de almaz bu sebeple seçim tamamen onların. Ama bozulmuş bir ürünü tamir ettirmekten ziyade hemen hemen aynı paraya yenisini almak daha mantıklı olmaz mıydı?” niteliğinde bir önergeyle karşımıza çıkıyorlar.
Yeni nesil mühendisler ve eski usül mühendislerin çalışmaları arasındaki fark, bilinçli eskitme yönteminin meydana getirdiği başka bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
Bilinçli eskitme yöntemiyle Brooks Stevens ve Edward Bernays’ın satın aldırmaya teşvik edici fikriyle birlikte bambaşka yeni bir durum daha ortaya çıkmaya başlıyordu. Yeni nesil mühendisler ve eski usül mühendislerin çalışmaları arasındaki fark, bilinçli eskitme yönteminin meydana getirdiği başka bir durumdu. Böylece satılması kolay ürünün üretilmesinde yeni nesil mühendisler ilgilenirken, uzun süre dayanan ve daha çok kullanılabilen ürünlerin tasarlanması gerektiğini savunan kesim ise eski usül mühendisler oluyordu. Anlayacağınız üzere daha çok rağbet gören ise yeni nesil mühendislerin çalışmaları oldu.
Teknoloji şirketleri tarafından gerçekten ele mi geçiriliyoruz?
Bütün bu ”eskiyi çöpe at, yenisini al” fikrinin benimsetilmeye çalışılması, tüketim çılgınlığının arttırılma çabaları, ürünlerin bozulmak üzere tasarlanması gibi şeyler aslında bizi teknoloji şirketleri tarafından ele geçiren bir takım olgular bütününden ibaret. İnsanlar aslında bu tüketim döngüsünün içinde kaybolup gidiyor. Doğrudan veya dolaylı yoldan aktarılmaya çalışılan fikirleri farkında olmadan benimsiyor.
2010 yılında Alman yönetmen Cosima Dannoritzer tarafından konuyla ilgili olarak çekilen belgeseli de izleyebilirsiniz:
This post is also available in: English
Yorumlar (0) Yorum Yap