Altıncı his; Türkçede gönül gözü, kalp gözü olarak da adlandırılan doğaüstü bir sezgi şeklidir. Adını sıkça duyduğumuz bu altıncı his, gelecekte meydana gelecek olayları öncesinde hissetme ve bilme halidir. Merak konusu olan bu fenomen, akıllarda soru işareti oluşturmaya devam ediyor. Peki altıncı his geliştirilebilir mi yoksa geleceği hissetmek sıra dışı bir durumdan fazlası mı?
Mistik bir deneyim olduğu kuşkusuz olan bu durum, İngilizcede Extrasensory Perception olarak biliniyor. Normalde 5 duyumuzla algıladığımız olayların, fiziksel olarak değil spiritüel bir biçimde hissedilmesi diyebiliriz. Günlük hayatımızda sıkça duyduğumuz “içime doğdu” tabirinin altıncı hissi tasvir ettiği kuşkusuz.
Altıncı Hissin Bilimsel Bir Boyutu Var Mı?
Bilimin ölçülebilen ve duyularla algılanabilen yöntemine tezat oluşturan bu durum, çoğu bilim insanının şüpheci bir yaklaşımla konuyu ele alma sebeplerinden biri. Altıncı histe; görme, duyma, dokunma, işitme ve tat alma gibi fiziksel yetiler kullanılmıyor. Tam olarak aydınlatılamayan bu konu, metafizik kapsamında ele alınıyor. Deneylerle kanıtlanamayan bu algılama biçimi, test edilmekten oldukça uzakta. Materyalist bir bakış açısıyla, altıncı hissin tesadüfle açıklanmasından öte bir durum şimdilik söz konusu değil. Zaman ne gösterir bilemesek de, ilginç bir deneyim olarak anlatılmaya devam edileceği kesin.
Altıncı Hissi Güçlü Olanlar Bunu Nasıl Kullanıyor?
Bu psişik yeteneğe sahip insanlar, olayların rasyonel çıkarımlarından öte içgüdüleriyle hareket ettiklerini söyler. Herhangi bir karar verirken de altıncı hislerini devreye sokarak seçim yaparlar. Bir yere gidecekleri zaman, gerçekleşecek kötü bir olayı sezip gitmediklerini sık sık duyarız. Aynı şekilde, yakınlarını da çeşitli tehlikelerden bu şekilde koruduklarını ifade ederler. Adeta bir avantaj niteliğinde olduğu söylenen bu yeteneğin, sahiplerini olumsuz koşullardan sakındığı söylenir. Sonuçta hangimiz negatif olaylardan uzak kalmayı tercih etmeyiz ki? Bunu nasıl başaracağımız konusuna gelirsek, bu yeteneği elde edebilir miyiz?
Altıncı hissi güçlü olan kişilerin, bu sezgisel hadiseye doğuştan sahip olduklarını duyarız. Meditasyon ve çeşitli iç dünyaya ait uygulamalarla artırıldığı söylense de, gizemi çözülebilmiş değil. İnsanların şüpheyle yaklaşması, merakı da beraberinde getiriyor. Nesilden nesile aktarıldığı da söylenen bu yeteneğin, genetik bir miras olduğu da konuya ait bakış açılarından yalnızca biri. Halk arasında “el verme” olarak bilinen uygulama, psişik yeteneklerin bir başka kişiye devredilmesi anlamına gelir. Altıncı hissin daha kişisel bir sezgisel deneyim olmasından ötürü başkasına aktarılamayacağını söyleyenler de mevcut.
Altıncı His Geliştirilebilir Mi?
Spiritüel olaylara ilgi duyanların en çok merak ettiği konulardan biri de altıncı hissin nasıl geliştirileceği. Merakımızı uyandıran konularda farkındalığımızın artması gibi, öncelikle sezgisel yönümüze odaklanmamız gerekir. Meditasyon ve yoga gibi uygulamaların eğitmenleri, ilk olarak içimize dönmemiz gerektiğini söylüyor. Peki içe dönmekten kasıt bir çeşit sosyal izolasyon mu?
Aslına bakarsak bir tür içsel yolculuk dememiz daha doğru. Meditasyon, mindfulness, zihni belirli bir objeye odaklamak gibi pek çok teknik mevcut. Sürekli geçmişte ya da gelecekte takılı kalan zihin, anı yaşamamız için oldukça büyük bir engel oluşturuyor. Spiritüel eğitmenlere göre zihnimiz en büyük düşmanımız. Sakin bir ruh haline ulaşmak için de zihnimizi susturmamızı öğütlüyorlar. Yapısı gereği sürekli işlevsellik gösteren bir organı dizginlemek oldukça zor. Bu tavsiyelere kulak verecek olursak:
1) Meditasyon ve benzeri uygulamalar, stresten uzaklaşıp içimize dönmemiz için bize bir fırsat veriyor. Kendimizle baş başa kaldığımız anlarda, sessizliği dinlememiz başlangıç için iyi bir adım.
2) Günlük hayatta başımıza gelen olayların içyüzüne bakarak bir şeylerin farkına varabiliriz. Örneğin, aklımızdan geçen bir kişinin tam da o anda bizi araması veya düşündüğümüz bir şarkının birdenbire bulunduğumuz mekanda çalmaya başlaması.
3) Bir yere gitmek için karar verdiğimizde, gitmememiz gerektiğini hissettiğimiz zamanlar olmuştur. Bu deneyimlerde, iç sesimizi dinlemeyip gittiğimizde neler yaşadık? Herhangi bir olumsuz durumla karşılaştık mı? Eğer sezgilerimiz bizi yanıltmadıysa, altıncı hissimiz bize yol gösteriyor olabilir.
4) Anı yaşama tavsiyesi her ne kadar klişe olsa da, geçmişin üzüntüsü ve geleceğin korkusundan sıyrılarak kendimizi dinlemeye başlayabiliriz. Böylece hislerimizi sınama şansı yakalayıp sezgisel yönümüzün gücünü fark edebiliriz.
5) Eğlenceli bir yöntem olarak tercih edilen bir diğer teknik de sayı tahminidir. Bir sayfadan 9 adet parça koparılır ve rakamlar her parçaya yazılarak katlanır. Avuç içinde karıştırılır ve bir adet parça seçilerek hangi rakam olduğu hissedilmeye çalışılır.
Altıncı His Yalnızca İnsanlara Özgü Mü?
1999 yapımı ve Bruce Willis’in oynadığı Altıncı His filminde de işlenen konu, sürükleyici senaryosuyla oldukça beğeni toplamış ve pek çok kişinin ilgisini çekmişti. Çoğunlukla psikolojik gerilim filmlerinde gördüğümüz bu deneyim, pek çok kitapta ve araştırma programlarında da yerini aldı. Bazen çevremizden, bazen de anlatılagelen hikayelerden, yalnızca insanlarda değil hayvanlarda da gözlemlendiği söyleniyor. Özellikle yırtıcı hayvanlarda sezgilerin daha kuvvetli olduğuna inanılır.
Yılanların karanlık alanlardaki objeleri hissettiği, örümceklerin de bir çeşit telepatik yolla iletişim kurduğu düşünülür. Atların depremi hissettiği, huzursuzlaşarak bulundukları ortamı terk etmeye çalıştıkları da çoğunluğumuzun duyduğu bir hikayedir. Hayvanlarda oldukça güçlü olan bu hissin; avlanmalarında, tehlikeden uzaklaşmalarında, besin arayışlarında önemli bir katkısı olduğu düşünülür.
Altıncı Hissimiz Doğruyu Mu Söyler?
Aslına bakarsak, hislerimizin ve zihnimizin karışımıyla bütünleşen bir noktada kesin bir çıkarım yapmamız oldukça zor. Anksiyete veya korku hissettiğimiz durumlarda olumsuz düşünmeye oldukça eğilimli oluruz. Böyle bir durumda da zihnimizden geçen her şeyi kötüye yorarız. Fazlasıyla arzuladığımız bir duruma dair umutlu olma hali, bizi olumlu bir sonuca inandırabilir.
Korktuğumuz senaryoları düşündüğümüzde de kötü bir şey olacakmış hissine kapılabiliriz. İsteklerimizin ve stres kaynağı olan düşüncelerimizin handikap yaratması da altıncı hissimizin devrede olmasına engel teşkil edebilir. Yani kötü bir şey olacağına dair duyulan korku, çoğunlukla panikten başka bir şey olmayabilir. Peki altıncı hissimizin doğru söyleyip söylemediğini nasıl anlayabiliriz?
Spiritüel kişilere göre altıncı hisse güvenmenin yolu da zihni sakinleştirmekten geçiyor. Geçmişe yönelik üzüntülerle meşgul bir zihin, anda kalamayacağı için doğal olarak karamsarlık eğilimindedir. Buna benzer olarak da gelecek korkusuyla meşgul birinin kendi iç sesini dinlemeye vakti bile yoktur. İşin en zor kısmının sükunet sahibi bir zihne ulaşmak olduğunu düşünürsek, ayırt etmemiz için nötr bir ruh haline sahip olmamız gerekli.
Altıncı Hissimize Göre Hareket Etmeli Miyiz?
İnsan aklının kompleks yapısını, ruh halimize olan etkilerini düşünürsek net bir şey söylememiz imkansız gibi duruyor. Doğası gereği çeşitli savunma mekanizmaları olan insanoğlu, bilinçli olarak farkına varamayacağı şekilde yanıltıcı sezgilere kapılabilir. Bahsettiğimiz şekilde korku, aşırı istek, tedirginlik ve bu gibi hislerin sonucu aldatıcı olabilir.
Farkındalığımızı hissetmemiz için meditatif bir zihinde kalmak elbette zor. Altıncı hissimize güvensek de, mantıklı kararlar almamız gerektiği kuşkusuz. Hem iç sesimizi dinleyerek hem de rasyonel bir şekilde hareket ederek sezgilerimizi dinlemeye devam edebiliriz. Dengede kalmanın verdiği güven hissiyle, spiritüel yanımızı keşfetmeye başlayabiliriz.
This post is also available in: English
Yorumlar (0) Yorum Yap