Hayata Karşı Psikolojik Dirençleriyle Bilinen Stoacılar Kaygılarla Nasıl Baş Ediyor?

“Gerçek mutluluk, geleceğin getirdiği kaygıya ve umudun verdiği neşeye bağlı kalmadan anın tadını çıkarabilmektir. İnsanlığın en büyük nimetleri içimizde ve yanı başımızdadır. Bilge bir insan sahip olduklarıyla yetinmeyi bilir ve sahip olmadığı şeylerin esiri olmaz.” —Seneca

Hayatımıza gizliden gizliye zarar veren, iç dünyamızı büyük bir yıkıma uğratan kaygılar; modern yaşamın yoğunluğu ve özellikle şehir hayatının düzeni içerisinde en büyük düşmanlarımızdan biri oluyor.
Hal böyle olunca potansiyelimizin en büyük katili kaygılar ve getirdiği yıkım oluyor. Birçok alanda hareketlerimizi, yargılarımızı ve şevkimizi etkileyen kaygılarla başa çıkabiliriz. Potansiyelimize zarar vermek ve kaygıların getirdiği mutsuzluğa teslim olmak zorunda değiliz.
Öncelikle kaygıların zaman odaklı kaynaklarına odaklanalım.
1) Geçmiş: Kaygılar, geçmişte yaşadıklarımız ve geçmiş hakkında düşüncelerimizle ortaya çıkabilir.
2) Bugün: Bugünümüz hakkında nasıl bir bakış açısına sahip olduğumuz, kaygılar konusunda belirleyicidir.
3) Gelecek: Sürekli geleceğin belirsizliği üzerine düşünmek ve sürekli gelecek senaryoları yazmak kaygılarınızı tetikleyecektir.
Şimdi bu üç unsura derinlemesine bir göz atalım:

Geçmiş: Kontrol Edemediklerimiz Üzerine

“Aceleci hareketler size huzuru getirmez. Eğer tamamen duygularınızı takip ediyorsanız, varış yeriniz her zaman sorunlar olacaktır.” —Seneca

Geçmişte yaptıklarınızdan ya da yapmadıklarınızdan dolayı şu an kaygılı olabilirsiniz. Geçmişinizdeki “başarısızlıklar”, kötü bir ilişki, toplum içinde utandığınız bir an kaygınızın kaynağı olabilir.
Geçmişinizin sizi hala incitmesinin sebebi çoğu zaman oraya takılı kalmanızdır. Stoacıların ana ilklerinden birini unutmayalım: Kontrolümüz altında olan şeyler ve kontrolümüzün altında olmayan şeylerin ayrımını yapabilmek. Bunların farkını iyice kavradıktan sonra kendinize şu soruyu sorun: Geçmişte gerçekleşmiş bir olayı değiştirebilir misiniz? Elbette hayır.
O halde geçmişimizi kabul etme konusunda istekli olmalıyız ve bugünümüze etki etmesine izin vermemeliyiz. Enerjimizi düşüncelerimiz konusunda bir yere kadar ayırabiliriz, neden bunu kontrolümüz dışındaki olaylar hakkında düşünerek yapalım?
Ek olarak belirtmeliyim ki, geçmişin bugünde yarattığı her şey bir algıdır. Gerçek olmayan bir algı üzerinde bu kadar düşünmek bize bir yarar sağlamayacaktır.


Bugün: Bir Köprü Değil

“Vahşi doğadaki hayvanlar, tehlikeyi gördüklerinde kaçarlar ve kaçtıktan sonra daha fazla endişelenmezler. Ancak biz hem geçmiş hem de gelecek arasında kendimize işkence ediyoruz. Geçmişteki anılar bugünümüze vicdan azabı olarak geliyor, gelecek hakkındaki öngörüler de erkenden korkuyu getiriyor. Vaktinden önce mutsuz olmayın.” —Seneca

Seneca’nın bahsettiği şey aslında bizi diğer canlılardan ayıran inanılmaz bir bilişsel yetenektir. Ayrık düşünebilmek, olan şeyler ile olabilecek şeyler arasında bağlantı kurmak ve bu sırada hala çevremizin farkında olabilmek güzel olduğu kadar, zararlı da olabiliyor.
İnsan zihni aynı zamanda -hayali bile olsa- başka insanlarla, başka yerde ve başka zamanda karmaşık etkileşimlere girebilmeyi de düşünebilir. Ya da bir sohbet sırasında karşıdaki insanın nasıl bir cevap vereceğini de tahmin etmeye çalışabilir.
Bu becerilerimiz sosyal anlamda ve planlama konusunda gerçekten hayat kurtarıcıdır, ancak fonksiyonları dışında çalıştıkları takdirde birçok sorununuzun da kaynağı olabilirler.
Sürekli olarak çalışan bir ayrık düşünebilme yetimiz vardır. Bu yüzden tamamen anın içinde kalabilmek bizim için çok zordur ve yoğun uğraşlar sayesinde kendimizi bu şekilde eğitebiliriz. Yaparken geleceği ya da geçmişi düşünmediğiniz bir şey var mı?
Bu farkındalık eksikliği genellikle, geçmiş/gelecek hakkında endişeli olmakla meşgul olduğumuz ya da sinirli olduğumuz zamanlarda iyice artar.
Düşüncelerimizi günümüze getirmek için çabalarsak, farkındalığın kapısını açmış olur ve kaygılara karşı yapılacak en önemli hamleyi yapmış oluruz.
Marcus Aurelius mutlu bir yaşam için üç şeye ihtiyacımız olduğunu söylemişti ve hepsi anda yaşamayı içeriyor:
1) Objektf yargı
2) Bencil olmayan eylem
3) Kabullenme isteği


Gelecek: Umut ve Korku Aynıdır

“Bütün gücünüzle yapmanız gerekeni yapın ve sonrasında gelecek her şeyi kabullenin.” —Epiktetos

Tıpkı geçmiş gibi, gelecek de kontrol edemediğimiz parçalardan oluşur. Açıkçası geleceğe umutla bakmak ya da gelecek hakkında büyük kaygılar hissetmek yerine, geleceğin bilinmezliğini kabul etmeye daha çok ihtiyacımız var.
Stoacılara göre korku ile umut arasında neredeyse hiç fark yoktur. İkisi de içinde bulunan anın düşmanıdır. İçinde bulunduğumuz anın düşmanı, zihnimizin de düşmanıdır.
Geleceğe sıkı sıkıya bel bağlayarak yaşamanın kaygılarınızı artıracağı aşikardır. Bununla beraber umut aslında ne kadar devam etmeniz için bir motivasyonmuş gibi görünse de aslında birçok duygudan daha kurnaz bir yapısı vardır. Beklentilerinizi şekillendirir, zihninize sınırlar koyar ve birçok konuda sizi savunmasız bırakır.
Friedrich Nietzsche’nin eserlerinde sıklıkla kullandığı bir terim olan “Amor fati” (kaderini sev), bu noktada bize neyin nasıl olması gerektiğini işaret ediyor.
Hayatta her zaman işlerin istediğimiz gibi gitmeyeceğini, kimi zaman hiç beklemediğimiz şeylerle de karşı karşıya gelebileceğimizin altını çizen bu söz, ne olursa olsun başınıza gelenleri kabul etmeniz ve bu şartlar altında kendinizi en iyi şekilde gerçekleştirmenizi öğütlüyor:

“… zafer ve felaketle tanışın. Ve bu iki sahtekara da aynı şekilde davranın.”


✍️ Editörün Notu ve Son Düşünceler

Kaygıların gerçek kaynakları ne kadar olaylarmış gibi görünse de, aslında yaklaşımlarımız ve bakış açımız bu kaygıları oluşturur. Bu yaklaşımlar zamanla ya da kendimizle ilgili olabilir.
Başından aynı olaylar geçmiş iki insanın kötü bir deneyim ya da travmalarla başa çıkış biçimleri farklı olabilir. Bazıları kontrolü tamamen kaybederken, bazıları soğukkanlı olarak mantık çizgisinden şaşmaz ve bu acıları aşar. İşte tam da bu noktada bakış açılarımız ve yaklaşımlarımız devreye giriyor.
Geçmişi değiştiremeyeceğimizi, bugünümüzün geçmiş ile gelecek arasında bir köprü olmadığını ve gelecekte kazanacağımız bir zaferin ya da mağlubiyetin bizim aklımızı karıştırmaması gerektiğiniz kabullenmeliyiz.
Yazının genel çerçevesini ve kaynağını Vincent Kennedy’nin In the Centre Lies Virtue adlı kitabı oluşturmuştur.

This post is also available in: English Français Español

Kategoriler: Gelişim

Yorumlar (0) Yorum Yap

/