Sosyal medya kullanımının bu derece arttığı bir dönemde, sosyal medyanın davranışlarımızı ve/veya düşüncelerimizi etkileyebilmesine “modern bir salgın” olarak bakılıyor. Hepimiz diğer insanlar tarafından sevilme, beğenilme, takdir edilme gereksinimi duyabiliriz ve hatta bu gereksinimin doyurulması için zaman harcarız. Çoğumuz Facebook’ta sürekli paylaşım yapan o sinir bozucu arkadaşa sahibizdir. Değiştirdiği her konumu bildiren, oradan bir fotoğraf paylaşan ve orada şu an nasıl hissettiğini de mutlaka ekleyen o arkadaş… Yaptığı her paylaşım beğenilsin, paylaşılsın istiyor; takdir edilmek ve sürekli yeni arkadaşlar, yeni takipçiler edinmek istiyor olabilir. Bu arkadaşımız bu sosyal onaya niçin ihtiyaç duyuyor ve narsisizmin bununla ilgisi ne?
Kimdir bu narsisistik bireyler?
Narsisistik bireyler, aslında benlik değerlerinde, kendilerine olan güvenlerinde ve yine kendilerine karşı saygıları konusunda sorunlar yaşayan kişilerdir. Bu değerlerin eksikliği dolayısıyla sürekli olarak sosyal onaya ihtiyaç duymaktadırlar. Her ne kadar bir kişilik bozukluğu olarak tanımlanmış olsa da narsisistik bireylerin dışarıya belirli bir zararları yoktur. Narsisizm aslında patolojik ve normal narsisizm olmak üzere iki ayrı düzeyde ele alınmaktadır. Öncelikle narsisist bireyler arası farkı anlamalıyız. Zira narsisist kelimesini her duyduduğumuzda aklımıza “kendine aşık birey” tanımlaması gelmesi her zaman için doğru değildir.
Peki patolojik narsisizm ve normal narsisizm arasındaki fark nedir?
Patolojik narsisizmde, birey kendisini beğendirmek, sevdirmek için kusursuz görünmeye ve davranmaya ihtiyaç duyar. Ama dışarıya bunun tamamen tersini yansıtır. Ve hatta çoğu zaman diğer insanlardan aldığı övgüler sayesinde mutlu olur. İdealize ettiği kişinin takdirini alamadığı anlarda yetersiz, değersiz veya kusurlu hissettiği için mutsuz olur. Örneğin patolojik narsisistik bir bireye, kilo aldığını söylemeniz onu üzecektir; yine aynı şekilde kilo verdiğini söylemeniz onu çok sevindirecektir.
Normal narsisizmde ise, kişi kendinden son derece emindir, özgüveni tamdır ve dışarıdan gelen bir yorumla etkilenmesi pek mümkün değildir. Normal narsisist bir bireye kilo aldığını söylemeniz, kendisini kıskandığını düşünmenize bile sebep olabilir. Bu yüzden bu insanlara “kendilerine aşık” deniyor. Sürekli olarak büyük, anlamlı, takdir edilen bir kişi olduğunu diğer insanlara kanıtlamaya çalışmaktadır. Kendisini çok sık diğer insanlarla kıyaslar ve genellikle üstün görür. Zaman zaman kendisine gereğinden fazla değer verir ve karşı taraftan da aynı değeri bekler. Görünüşte çok büyük davranış bozuklukları göstermeyebilir ve gayet başarılı bir birey de olabilir.
Aslında hepimiz (biraz) narsisist miyiz?
Birtakım çalışmalar her birimizin içinde yaşattığı bir narsisistik benliğin olduğunu kanıtlar. Ancak narsisistik kişilik, bu benliğin tüm kişiliğimizi ele geçirdiğinde ortaya çıkardığı karakteri temsil eder. Peki acaba biz içimizdeki bu kişiliği nasıl besliyor ve bizi ele geçirmesine izin veriyoruz? Ve buna yardım eden ne? Bu sorunun günümüzdeki cevabı (hiç şüphesiz) ; sosyal medya.
Peki sosyal medya araçları, günümüz teknolojisi narsisizmi nasıl besliyor?
Artan paylaşımlar, özellikle büyük bir çabayla çekilen fotoğraflar diğer insanlarda “eksik olma korkusunu” (FOMO: fear of missing out) öne çıkarıyor. Ve hatta insanlar birbirlerinin fotoğraflarının aynılarını, aynı mekanda, aynı pozla çekmeye çalışıyor. Örneğin; çoğu insan Pisa şehri sokaklarında fotoğraf çekilmiyor ama herkes mutlaka Pisa kulesini itiyorken poz veriyor.
Eksik olma korkusunun ilerlemiş bir boyutu da “farklı olma isteği” olabiliyor. Bu sefer Pisa kulesi itilmiyor da bir poşetin içine konulmaya çalışılırken fotoğraf çekiliyor. Ama bir şekilde o kuleyle mutlaka fotoğraf çekiliniyor. Çünkü Pisa sokaklarındaki bir fotoğraf 15 beğeni alabilir ama kule ile olan fotoğraf daha çok beğenilecektir. Üstelik belki siz sokaktaki fotoğrafınızı daha çok beğenmiştiniz. Ama hayır! Önemli olan insanların hangisini beğendiği(!)
Beğenilme duygusu veya sosyal onay bu kadar önemli mi?
Pisa kulesi örneği gezip göreceğimiz yerlere, çekeceğimiz fotoğraflara, sosyal medyada paylaşıcaklarımıza “beğenilme” duygusu ile karar verdiğimizin bir kanıtı aslında. Bu durum hepimizi daha popüler, daha görkemli yerlere gitmeye, fotoğraflar için zaman harcamaya ve belki de daha güzel giyinmeye itiyor. Dolayısıyla narsisizm yalnızca fazla selfie paylaşımı ve kendine aşık olma durumu ile özetlenemez. Yani selfie paylaşmıyorsak veya paylaşım sıklığımız düşükse narsisizmden beslenmiyoruz diyemeyiz. Unutmadan; selfie çekmenin ve paylaşmanın da bir boyutu var; bireysel selfieler, grupça çekilmiş selfieler, çeşitli araçlarla düzenlenmiş/oynanmış selfieler. Narsisist kişilikli insanlar daha çok solo selfieler üzerinde düzenlemeler yapması ve sıkça paylaşımları ile belirginlerdir.
Peki narsisizm sadece fotoğraf paylaşımı ile mi ölçülüyor?
Bu durumun başka bir örneğini Twitter’da gözlemleyebiliriz. İster fikir sahibi olsun ister olmasın; etkileşim almak, kendi gibi düşünenler olduğunu görmek, düşündüklerinin takdir edilmesini istemek veya sürekli kullanılan “ben dili”. Yapılan araştırmalar Twitter’ın narsisizmi en çok besleyen platform olduğunu belirtmektedir. Tabii bunu genellemek çok da doğru olmayacaktır, zira kullanım şekli ülkeden ülkeye bile farketmektedir.
Narsisizm her zaman tehlikeli midir?
Yapılan araştırmalara göre günümüzde birçok lider,işadamı konumundaki bireylerde narsisistik bozukluk gözlemlenmektedir. Ve yine yapılan araştırmalar göstermektedir ki günümüzde bu tip davranış biçimi ve kişilik belirtileri artmakta ve sosyal medya kullanımı bu artışa sebep olmaktadır. Tabii ki bu “Sosyal medya kullanan herkes narsisisttir.” demek değil. Ancak belli bir seviyeye kadar hepimiz biraz narsisistiz denebilir. Ayrıca tüm bu anlatılanlar “Narsisizm çok kötü bir şeydir.” demek de değil. Kendimizi sevmemiz veya beğenmemiz de gerekli bir ihtiyaçtır ve belki de bizi mutlu eden budur. Ancak biz yine de bunu bir seviyede tutabilmeye ve sosyal medya araçlarıyla beslememeye dikkat etmeliyiz.
Yorumlar (0) Yorum Yap