Babasını hiç tanımayan Gardner, annesi ve üvey babası ile büyüdü. Üvey babası alkolikti, Chris’i ve annesini sık sık döverdi. Annesi, üvey babasını öldürmeye kalkınca Chris çocuk esirgeme kurumuna alındı.
“Annem eski kafalı bir kadındı ve bana sürekli ‘Oğlum, eğer inanırsan istediğin her şeyi başarabilirsin.’ derdi. Ben de onun sözlerine inandım ve başardım.”
Asıl hikayesi 27 yaşından sonra başlasa da Chris Gardner çocukluğunda geçirdiği zor zamanları şöyle anlatıyor:
“Bir çocuğun çekmemesi gereken acılar çektim. Daha 5 yaşındayken kararımı vermiştim: Çocuklarım babalarının kim olduğunu bilecekler. Daha sonrası zaten biliniyor. Bu başarıya, doğru kararlar vererek ulaştım.”
Borsaya olan ilgisi, otoparkta gördüğü kırmızı bir Ferrari ile başladı.
Bob Bridges, Gardner’a bir şirkette staj ayarladı. Staj sırasında park cezalarını ödeyemediği için tutuklandı. Sonrasında ise maddi durumu giderek kötüleşmeye başlamıştı.
Neredeyse bir yıl boyunca henüz birkaç aylık olan oğlu Christopher Gardner ile birlikte sokaklarda yaşadı.
Tren istasyonunda, parklarda, kiliselerde yatıp aşevlerinde yemek yemek zorundaydılar. Chris Gardner’ın kazandığı para sadece oğlunu kreşe göndermeye yetiyordu.
Artık tam zamanlı bir işi olan Gardner, ev kirasını karşılayabilecek miktarlarda para kazanmaya başladı. Kariyer basamaklarını azmiyle üçer beşer çıkarak 1987 yılında Gardner&Rich adıyla bir danışmanlık şirketi kurdu.
2006 yılında hayatını anlattığı “The Pursuit of Happyness” (Umudunu Kaybetme) kitabı ile Hollywood’un ilgisini çekti ve aynı yıl, aynı isimle filmi çekildi.
Gardner bugün 64 yaşında, 60 milyon dolarlık bir servete ve hikayesini dinlemek isteyen milyonlara sahip.
Ve kendisi yaşadıklarını şu cümle ile özetliyor:
“Çocukluğum kaderim olsaydı, bugün karısını döven, çocukları taciz eden alkolik bir herif olurdum. Ben ise annemin sesini dinledim. Karanlığa değil, ışığa doğru yürüdüm…”
This post is also available in: English
Yorumlar (0) Yorum Yap