İkizi Topluma Ayak Uydurabilsin Diye Ölümü Seçen Gibbons Kardeşlerin Sıra Dışı Hikayesi

Dicle Temiz

Dicle Temiz

Editör - Bilgi Unv.

Hayatları hakkında ‘Sessiz İkizler’ (The Silent Twice) isimli kitap bile çıkan, birbirinden başka kimseyle konuşmayan sıra dışı ikizlerin ilginç yaşantısı hala gizemini koruyor.

İkizler her zaman araştırma konusu olmuştur ancak bu örnek, bilim insanları için en heyecan uyandıran yaşamlardan biri olma özelliğini devam ettiriyor.

Irkçılık suçlamalarının yoğun olduğu dönemde yaşayan ikizlerin hayatı gittikçe sıra dışı oluyor.

1963’te Barbados Adası’nda tek yumurta ikizi olarak dünyaya gelen June ve Jennifer’ın ailesi doğumdan kısa sonra Galler’e taşınıyor.
O dönemlerde yoğun olarak yaşanan ırkçılık Gibbons ailesinin de peşini bırakmıyor. Çocukken sokakta oynadıkları oyunlarda başlayan aşağılanmalar ilerleyen zamanlarda ikizlerin okula başlamasıyla devam ediyor.

Sadece kendilerinin anlayabileceği bir dil geliştiriyorlar ve kendi aralarında konuşmaya başlıyorlar.

İletişim kurmakta zorlanan ikizler zaman içinde hiç kimseyle konuşmamaya başlayınca yalnızca kendilerinin anlayabileceği bir dil geliştiriyorlar.
Başka kimsenin anlayamadığı ikizler böylece sosyal hayattan izole bir şekilde yalnızca birbirleriyle konuşmaya başlıyorlar.
Bir süre sonra aynaya baktıklarında bile gördükleri kişinin kendisi mi ikizi mi olduğu ayrımına varamayınca, aile çocukları için bir şeyler yapmak istiyor.

Aileleri sosyalleşmeleri için ikizleri farklı okullara gönderse de bir etkisi olmuyor ve ikizler gittikçe daha çok içlerine kapanıyor.

Farklı okullardan sonra sosyal hayatları iyice kötüleşiyor ve toplumla bir türlü barışmıyorlar. Dönemin ünlü terapistler tarafından da muayene edilen ikizlerin durumu zamanla daha kötü hal almaya başlıyor. Aile bu durumu fark ediyor ve ikizlerin tekrar bir arada olmasının daha doğru olacağına karar veriyor.
Bir araya gelen ikizler aynı odada yaklaşık 2 yıl geçiriyorlar ve neredeyse dışarı hiç çıkmıyorlar. Sadece kendi aralarında oyun oynayıp eğlenen ikizleri dışarıdan bakan hiç kimse anlayamıyor.

Bir süre sonra günlük tutmaya başlayan kardeşler, beraber kısa öyküler de yazıyor. Ancak bu öyküler başarısız olunca suça eğilim göstermeye başlıyorlar.

Önce aralarında sürekli tartışmaya başlayan ikizler zamanla küçük suçlara da bulaşıyor. Bir evi yakma girişiminde bulununca da mahkeme tarafından akıl hastanesine gönderiliyorlar.
Hastanede 14 yıl geçiren Gibbons Kardeşler orada da garip davranışlarda bulunuyor. İşin en ilginç kısmı ise, hastanenin tamamen zıt taraflarında ayrı odalarda tutulan ikizlerin aynı gün sürekli aynı davranışları göstermesi oluyor.

Bir araya geldikleri esnada, hayatlarının normale dönmesi için içlerinden birisinin ölmesine gerektiğine karar veren ikizlerden Jenniffer, kardeşi için ölmeyi kabul ediyor.

Jennifer bu kararından sonra bir röportajda şunları söylüyor:

“Yakın zaman sonra ölmek zorunda kalacağım, çünkü bu karara vardık’’

Bunun üzerine ikizlerin farklı hastanelerde kalması gerektiğine karar veriliyor. Jennifer, Caswell Kliniği’ne transfer için araca biniyor ve araçtan indirildiğinde ölü olarak bulunuyor. İlk başta kalp krizi olarak düşünülse de otopsi sonucunda bir neden bulunamıyor ve günümüzde de Jeniifer’ın ölümü hala gizemini koruyor.

İkizinin ölümünden sonra topluma karışan June, şu anda ailesiyle Galler’de yaşamına devam ediyor.

Hem birbirinden ayrılamayan hem de birbirleriyle anlaşamayan ikizlerin gizemi hala çözülememiş durumda.
 June, verdiği bir röportajda kardeşinin ölmesiyle hayatına kavuştuğunu ve ölmesinin doğru bir tercih olduğunu söylüyor. Toplumsal iletişimi normale dönen June, şu an hayatından memnun. June tarafından Jennifer’ın mezarına yazılmış şiir ise aslında tüm hayatlarını özetliyor:

“Biz iki kişiydik, Ama aslında tektik, Hayat hala tek olsa da, Artık iki kişi değiliz. Huzur içinde uyu”


Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Kategoriler: Yaşam

Yorumlar (0) Yorum Yap

/