Güneş ışığıdır.
En küçük ağrıda ilaca sarılanlardanım.
İlaç bizim ailenin mesleği olduğundan belki de her zaman yakınımızdaydı.
Her zaman dilimizdeydi.
Dolabımızın yan rafındaydı.
Bundan sebep ki en küçük bir yerim ağrısa hemen gider rafından alır, midemdeki yolculuğuna bırakırdım.
Ama şuan bu yaşımda iş yerimin camından bakarken
Asıl ilacın güneş olduğunu görüyorum.
O kadar kocaman hastalıklar çıktı ki.
Öylesine korkunç ki bazı şeyler.
Mücadele vermen için keşke sadece o çirkin ilaçlar yetse.
Ama olmuyormuş.
O küçücük haplar sadece küçücük etki yapıyormuş.
Asıl mesele gün ışığındaymış. Gündüzmüş.
Asıl güzellik doğadaymış.
Dudağının yanındaki tebessüm değil, ağız dolusu kahkahaymış.
Gözlerindeki mavi değil, gökyüzünün en derin mavisiymiş.
Suyun sesiymiş, kuşun cıvıltısı.
Hastane odaları değil, doğa ananın kucağıymış asıl iyi gelen.
Daha nicesi.
Ben şuan pencereden güneşe göz kırpmıyorum. Uzaktan olmuyor.
Çıkıyorum dışarı ohh.. Rüzgar, hava, kuş, böcek yüzüme yüzüme çarpıyor.
Huzuru bulun içinizde.
Huzuru çağıran olayları bulun. Çekin alın içinize.
Açabildiğiniz kadar açın kollarınızı.
Geçin karşıma ‘içimdeki güneş o güneşten daha fazla’ diyebilin.
O zaman güneşe göz kırpmamızın bir anlamı olur.
Yorumlar (0) Yorum Yap