“Hayvanlar benim arkadaşım ve ben arkadaşlarımı yemem.”
Benim için her şey bir blogda rastladığım bu sözle başladı. Beynimde büyük bir çatırtı yaratan ve şu ana kadarki her davranışımda ne kadar samimi olduğumu sorgulatan bu söz ile gözümde bambaşka bir boyuta ulaşan Hayvan Hakları ve doğanın aslında neyi adil bulduğu konusunda kafa yorarken buldum kendimi. Bir köpek benim arkadaşım olabilirdi, bir kedi de öyle. Hatta şu sıralar bir yılanla, bir yunusla ya da bir orangutanla arkadaş olabilirdim. Peki, bir inekle, bir koyunla ya da etinden, sütünden yararlandığımız onca hayvanla arkadaş olmam için aramızdaki o görünmez engel neydi? Tatları mı daha çekiciydi yoksa bana sağlayacağı protein miktarı mı? Ben günlük almam gereken protein miktarını hesaplarken bir ayda kaç canlının ölümüne neden oluyordum?
Karar verdiğim gün kendime sadece şunu söyledim: “Daha fazla canlının ölümüne neden olmayacağım.” Düşündüğümün aksine, uygulama sürecinde çok zorlanmadım. Kafamda bitirmiş olduğum ve ‘bencil’ bulduğum o yaşam tarzından sıyrılmam ile birlikte gerçek hayvan severliği tattım. Öğünümde yemediğim her porsiyon et için kendimle gurur duyar oldum. “Asıl şimdi gerçekten hayvanların haklarını savunuyorum.” Kendime aylardır söylediğim ve beni motive eden o sihirli cümleydi bu. Sürecin en başında neredeyse her öğünde yanımdaki kişi ile vejetaryenliği tartışır oldum. Yöneltilen sorularsa hep o meşhur sorulardı. İnsanlar bir şekilde et yememenin mümkün olmadığı ve et yemenin dünyanın en güzel şeyi olduğunu savunuyorlardı. Ancak bir süre sonra insanlarla tartışmak yerine tek bir cümle kullanmayı tercih ettim: “Ben yemezsem ölmem ancak ben yersem onlar ölür.” Vejetaryen olmanın küçük bir kısmını açıklayan bu cümle, insanlarda bir sarsıntı ve derin bir düşünce süreci yaratıyordu.
Dijital bir dünyada yaşıyor olmak, vejetaryenlik ve vegan olmakla ilgili çok ve en doğru bilgiye ulaşmayı sağlıyor. Aslında vejetaryen ve vegan besinler üreten birçok markanın ve bunların yanında daha birçok sağlıklı besinle oluşturabileceğim yüzlerce tarifin bulunması, beslenme şeklimi kolaylaştıran en önemli etkenlerden oldu. Bir diğer durum da, süregelen bu beslenme şeklinin dışına çıktığımızda ve nasıl beslenmemiz gerektiğinizi anlamadığımızda çeşitli sağlık problemleri ile karşılaşabiliyor oluşumuz. Ancak buradaki asıl nokta, sağlık problemlerinin et yememekten değil, şimdiye kadar alışılagelen beslenme programınızın tamamen dışına çıkıyor oluşunuzdan ve nasıl beslenileceğinin bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Düzgün bir beslenme planı ile daha önce hiç hissetmediğiniz kadar sağlıklı hissedebilirsiniz. Biraz araştırma ve düzenli alışveriş ile gerekli besinleri et tüketmeden de alabiliyor olmak motivasyonun hızla yükselmesini sağlar.
Vejetaryen olmak, sadece bir beslenme şekli değil aynı zamanda ruhsal bir yenilenme ve farkındalık oldu benim için. Verdiğim en doğru kararı sorsalar kesinlikle “Vejetaryen olmak.” derim. Geçen onca ay sonra ete karşı duyulan özlemden – ihtiyaçtan demiyorum- geriye hiçbir şey kalmadı.
Canlılara, yaşama, saygıya ve sevgiye dayanan bütün duyguların böylelikle somutlaşacağı inancındayım.
Not: Bu yazı, VeggieLife Dergisi 2014 Ağustos sayısındaki yazımdan alınmıştır.
Yorumlar (0) Yorum Yap