Kültür, insanların her gün kendilerini nasıl yeniden evrimleştirebildikleri ile ilgili bir şeydir. Sabahları uyandıktan sonra kahve yudumladığımız anlarda, haber ve etkinliklere kolayca ve hızlı bir şekilde göz atabilmemizi sağlayan ve bizim için tasarlanmış akıllı telefonlarımız, çevrim-içi olarak çok sayıda kitap okumamızı sağlayan tabletlerimiz var ve müzik ile videoları anında indirmek için kullandığımız diğer elektronik araçlarımız da var. Yani özetle hepimiz günlük yaşamımızı şekillendiren ve dönüştüren modern çağın elektronik kültürel ortamında yaşıyoruz.
Dünyadaki küresel ekonomik sistem, her bireyin beynine iletişim araçları kanalıyla giriyor ve beyinlere ortak bir kültürü empoze ediyor. Bu araştırmamızda, iletişim araçlarının önemini hatırlamamızın ve McLuhan’ın iletişim araçları hakkında tanımlama getirdiği “küresel köy” kavramını tekrar gündeme almamızın en güçlü nedeni belki de, bu ortak kültürdür, yani “Elektronik Kültür”dür.
Bu çalışmamızın ana araştırma sorusu: “Ne tür bir elektronik kültürde yaşıyoruz?”
Ayrıca, araştırmamızda “Elektronik kültür ikincil bir sözlü kültür müdür?”, “Elektronik kültür nasıl bir toplum ortaya çıkardı?” gibi sorulara da cevaplar aradık.
Ve ayrıca iletişim araçlarından ‘yeni’ olarak adlandırabileceğimiz online (çevrim-içi) eğitimi, elektronik kültürün karakteristik özelliği olan ‘kişiselleştirilmiş, isimsiz bir alan’ ve ‘vizyon’ anlayışına bağlılık gibi kategoriler etrafında şekillenen çeşitli konuları mikroskop altında incelemeye çalıştık.
Elektronik kültür, kişiselleştirilmiş bir anonim alan olarak ortaya çıkmış ve bu alan kişiselleştirilmiş bir alan olarak tanımlanmaktadır, çünkü bu alan insanların bilgilerini, günlük yaşam deneyimlerini, gittikleri yerleri, okudukları kitapları ve yaşam tarzı olarak gördükleri filmleri sunmaktadır bizlere.
Ancak, bu alanın gerçek olup olmaması önemli değildir ve bu bir “simulacrum” (hayal, imge) evrenidir.
Burası bir insanın, ürettiği ve gerçeğin kendisi yerine, gerçekliğin belirtilerini nerede gördüğüyle ilgili bir alandır.
Hadi bu alana bir giriş yapalım ne dersiniz…
İletişimi şekillendiren toplumlarda, değişimi ortaya koyan düşünce çizgisi, Harold Innis ile başlar. Innis, “İletişimin Önyargısı” (1951) adlı eserinde, yani McLuhan ve Ong’dan çok daha önce yeni iletişim araçlarının gelişiminden dolayı tarihsel ve sosyal kesintiler olduğunu belirtmiştir.
Harold Innis
Innis, tarih boyunca hüküm süren iletişim araçlarına göre insanlık tarihini, sözlü, yazılı ve elektronik olarak üçe ayırmıştır. Toplumdaki baskın yapı ile ilgili bilgilerin kaydedilmesi ve iletilmesinde baskın olan iletişim araçlarına dayanan bu tanım, medya ve iletişim araştırmacıları tarafından sıklıkla kullanılmaktadır.
Innis’e göre, radyonun ortaya çıkışı demokratik fikirlerin gelişimini ve halkın eleştirel düşünmesini geliştirmiştir. Bununla birlikte, diğer tüm iletişim araçlarında olduğu gibi, Innis ayrıca radyonun ekonomik gelişmelere ve ekonomik güç dengelerine dayanarak toplumu etkilediğini de fark etmiştir.
Ticari ilanlar ve reklamlar, radyo ve basın yayınlarında görülür görülmez, Amerika’da olduğu gibi, iletişim araçları müşterinin özel sektöre olan ilgisini çekmenin bir aracı olarak hizmet etmeye başladı. Çok iyi kişiselleştirilmiş, programlanmış bir radyodaki hedef kitle reklamları, 20. yüzyılda Kuzey Amerika’daki tekelleşmeye hizmet etti.
Innis, baskın kapitalist sistemlerin diğer güçlerle birlikte, kısa vadede en fazla kar elde etmeye odaklanan iletişim araçları arasındaki ilişkinin incelenmesi gerektiğini ileri sürdü.
Commor’a göre de, Innis’in yöntemine uyulmalı ve internet teknolojisi bugünün dünyasındaki baskın üretim biçimi olan kapitalizm bağlamında yeniden incelenmelidir. Son yirmi yılda, tüm yapılar; küresel ekonomi ile birlikte gelişen ticaret ve neoliberal politikalar doğrultusunda şekillendi.
Her ne kadar Innis küreselleşme ile kapitalizm ve iletişim araçları arasındaki bağlantıyı görse de, dünyayı küresel bir köye dönüştüren iletişim araçları yaklaşımını ortaya koyan Marshall McLuhan oldu.
Marshall McLuhan
McLuhan’a göre, uluslararası şirketler insanların tüketim alışkanlıklarını daha fazla etkiledikçe, adeta bir küresel köy olan elektronik ağlara bağlı olan insanları daha fazla etkileyecektir.
“The Medium is the Massage” (1967) adlı kitabında McLuhan, elektronik teknolojisinin kişisel yaşamı her yönden etkilediğini belirtmiştir. Bu çalışma ile McLuhan, insanları; eylemlerini, fikirlerini ve değerlerini yeniden düşünmeye ve değerlendirmeye davet etti. McLuhan, ailemizin, arkadaşlarımızın, eğitim sistemimizin, işimizin, diğer insanlarla ilişkilerimizin ve nihayetinde kendimizin önemli ölçüde değiştiğini ortaya koydu.
McLuhan’a göre, insanlar iletişim araçlarını kullanarak birbirleriyle iletişim kurduğundan, iletişim araçlarına bağlı olarak kültürümüz şekilleniyor. Örneğin, elektronik teknolojisi; tanıtım, montaj ve yayınlama eylemini güçlendirirken, alfabe ve baskı teknolojisi; uzmanlaşma ve spesifik mesleklere ve alanlara doğru parçalanma sürecini desteklemektedir.
McLuhan’ın iddiasına göre, alfabenin keşfedilmesinden yazılı kültürün etkilerine kadar, parçalanma alışkanlığı “uzmanlaşma” olarak ifade edebileceğimiz kavram, insan faaliyetlerini kademeli olarak dallara ayırmıştır.
Bu nedenle, sosyal ve kültürel değişiklikler; iletişim araçlarının nasıl çalıştığından bağımsız olarak anlaşılamaz. İletişim araçlarının siyasetten ahlaki değerlere, ekonomiden sosyal ilişkilere kadar etkilemediği hemen hemen hiç bir alan yoktur.
McLuhan, iletişim araçlarındaki teknolojik gelişmelerin insanların yaşam tarzlarını değiştirdiği konusunda ısrarcıdır. Demiryolunun gelişimi; insanların bakış açılarını ve ilişki biçimlerini değiştirerek yeni bir şehir ve aile yapısı yaratması, baskı teknoloji sayesinde taşınabilir hale gelen bir kitap okuma alışkanlığı meydana gelmesi, insanları bireysel davranışlarından dolayı birbirinden ayırmıştır.
Elektrik şebekeleri ile çevrili şehirler; artık sadece bir fuar alanı veya yaşanacak bir yer değil, yeni teknolojilerin sergilendiği bir metropol bölgesi haline gelmiştir.
Elektrik ışığı bir iletişim aracı olarak görülmemektedir, çünkü içeriği yoktur. Bununla birlikte, elektrik ışığı elektrik endüstrisinin merkezileşmemiş mesajını taşır; ve bu her yere nüfuz edebilir. Elektriksel ışık ve güç, kullanımına göre değişmektedir, yani radyo, telgraf, telefon ve televizyon gibi cihazlar ile zaman ve yer faktörlerini ortadan kaldırmaktadır.
Walter Ong, “Sözlü ve Yazılı Kültür” (1982) adlı kitabında, elektronik teknolojisindeki (telefon, radyo ve televizyon ve çeşitli ses kayıt araçlarındaki) gelişmelerin, insanları ikincil bir sözlü kültür çağına soktuğunu iddia etmiştir.
Walter Ong
Ong, ikincil sözlü kültürün hem çok benzer olduğunu hem de birincil kültürden farklı olduğunu söylemiştir. Yazı ve baskı teknolojisi, insanları okudukları metni anlama konusunda izole ederken, ilk ve ikincil sözlü kültürler izleyiciler arasında güçlü bir grup bilinci yarattı. Ancak, ikincil sözlü kültür tarafından grup bilinci ile bir araya getirilen dinleyici topluluğu, ilk sözlü kültürden çok daha büyük bir kitledir. Hatırlarsak McLuhan’ın deyimiyle burası küresel bir köydür. Birincil sözlü kültür insanı dışa dönük olduğundan, içe dönük olma ihtimali pek yoktu zamanında, ancak artık dışa dönük çünkü yeterince iç içe geçmiş durumdayız.
Bauman ve Lyon, “Liquid Surveillance: A Conversation” adlı kitaplarında (2000), yazılı kültürle izole edilmiş bir topluluğun, ikincil sözlü kültür ve elektronik kültür arasındaki bağ ile yeniden tanımlandığını iddia ederek McLuhan ve Ong’a ait görüşlere yaklaşmışlardır.
Aslında, Lyon, McLuhan’ın küresel köy ifadesinin halen geçerli olduğunu söyleyerek, Thomas Khun’un paradigması kavramına atıfta bulunmuştur. Dünyayı küresel bir köye evrimleştiren iletişim ile inşa edilen yapı, artık ticarileşmiş bir yapıdır. İletişim araçları, bu yapı içinde kurduğumuz ilişkileri, dünyayı anlamlandırmak için kullandığımız kavramları ve değerler hakkındaki düşüncelerimizi belirlememizi sağlar.
Thomas Khun
İletişim araçlarının doğasını ve insanların bu araçları nasıl kullandıklarını anlamadan, toplum ve kültür analizi yetersiz kalacaktır. Dijitalleşme kavramı, iletişim sistemlerinin önemini ve bugünün yaşam tarzının her dönemden farklı olduğunu vurgulamak için kullanılmaktadır.
Dijital kültür, iletişim araçlarıyla birlikte kültür ve sanatla birleşen dijital trendler olarak tanımlanmaktadır.
Türkiye’de sosyal bilimler alanında, elektronik kültür alanı üzerine yapılan çalışmalar incelendiğinde, genellikle “dijital kültür” kavramının tercih edildiği görülmektedir. Ancak Elektronik kültür kavramıyla ilgili bir çalışma henüz neredeyse yok gibidir.
Çalışmalarda dijitalleşme kavramının farklı şekillerde tanımlandığı görülmüştür. Berk Çaycı ve Ayşegül Elif Karagülle, dijitalleşmeyi, özellikle internet olmak üzere iletişim araçlarındaki teknografik yeniliklerin sonucu olarak küreselleşmiş bir kültürel deneyim olarak tanımlamaktadır.
Ebru Güzel ise, dijital kültürün internet toplumunu tanımlamak için kullanıldığını ve kültürel dönüşümü tanımlamak için kullanıcı profili gibi kelimeleri kullandığını ve bu kavramın aynı zamanda Lévy (2001) tarafından “siber kültür” olarak adlandırıldığını ve ayrıca, dijital kültür kavramının postmodernizm ile birlikte kullanıldığı söylemiştir.
Kenan Kaplan ve Elif Ertürk, dijital çağ olarak da bilinen bu dönemin, teknolojik gelişmelerle sosyal dönüşümü yarattığı post-endüstriyel, yani postmodern bir dönem olduğunu belirtmiştir.
Dijital kültürün niceliksel yönünü vurgulayan Özlem Avcı’ya göre, dijital kültür, verilerin toplandığı ve (program komutları ile matematiksel olarak) kodlandığı bilgisayar sistemi tarafından oluşturulan sanal bir alandır.
Bu araştırmada, “dijitalleşme” kavramı yerine, iletişim cihazının matematiksel kodlamasına (programlamasına) veya diğer tanımlama formlarına bağlı olarak da odaklanıldığında “elektronik kültür” kavramının kullanılması tercih edilmiştir.
Araştırmanın Ana Başlıkları:
– Elektronik Kültürde Görünüm ve Vizyon
– Kişiselleştirilmiş Alan ve Anonim Alan
– Bilginin Ötesinde
– Ticari Alan
– Kişiselleştirilmiş Alan ve Anonim Alan
– Bilginin Ötesinde
– Ticari Alan
bu başlıklar hakkında daha detaylı okumalar yapmak istiyorsanız, araştırma metnimi buradan indirebilirsiniz.
Araştırmanın Sonucu
Ong’un dediği gibi, “yazı bir teknolojidir”, ancak yazı teknolojisi toplumları yazılı kültür çağına sokmuştur. 19. yüzyılda pasajları aydınlatan elektrik ışığı bir iletişim aracı değildi çünkü ilk başta içeriği yoktu. Ancak elektriğin keşfi; toplumları telgraf, telefon, radyo, televizyon ve son olarak da internet teknolojilerindeki kullanımıyla elektronik kültür çağına getirmiştir.
Burada anlatılmak istenen asıl şey, bir dönemden diğerine gerçekleşen bir ilerleme değildir, iletişim araçlarındaki teknolojik gelişmeleri kullanarak, bir dönemi, insan ve toplumların karakterini biçimlendirme anlamında, kendi özellikleri ile farklılaştırmak için kullanmaktır.
Bugün, bir bebek elektronik bir kültürde doğar ve bu kültürde büyür.
Tüm teknolojik gelişmeler gibi iletişim araçlarının ilerlemesi de hem övülmüş hem de endişeyle karşılanmıştır. Her şeyden önce, Bauman ve Lyon’un “bilgisayarlar tek başına suçlu değildir” dediği gibi, iletişim kurmak için yalnızca bir araçtır bilgisayar. İletişim araçları da insan yapımıdır; değiştirilebilir ve dönüştürülebilirler.
“Bilgi toplumu” ve “bilgi devrimi” gibi abartılı ve şüpheli kavramlar, günümüz modern toplumunu ve kültürünü anlamak için iletişim teknolojisi sayesinde sağlanan fırsatlar nedeniyle insanlık tarihi için ortaya atılmış olsa da iletişim araçlarını dikkate almayan bir açıklama da yeterli değildir.
Elektrik şebekelerinde akan enerjinin hızlı bir şekilde iletilmesi, küresel bir söylemle; zaman ve mekândan bağımsız olarak, dünyanın her köşesine nüfuz ederek farklı coğrafyalarda yaşayan insanların ve toplumların günlük yaşam tarzlarını belirdi ve belirliyor. Tabii ki, iletişim araçlarındaki değişim sadece toplumların kültürlerini etkilemek ve değiştirmek için yeterli değildir, fakat aynı zamanda en güçlü değişkendir.
Nasıl iletişim kurduğumuz kültürümüz ve kendi hakkımızda bilgi verir. Ayrıca, iletişim araçları küresel ekonomik sistem ve diğer yapılar gibi bir yapı içerisinde çalışır. İletişim araçlarının mülkiyet yapısı ve dünyada nasıl organize edildiği kendi başına bir araştırma konusudur.
Elektronik kültürde, iletişim ve toplumu anlamaya çalışan bu araştırmanın odak noktası ne tür bir elektronik kültürde yaşadığımızdır?
Elektronik kültürün özelliklerini belirlemek için her şeyden önce bu konuyu tartışan teorisyenlere başvuruldu. Elektronik kültürün, kişiselleştirilmiş ve anonim olduğu, ayırıca artık ticarileştirilmiş bir kültür olduğu tespit edildi. Elektronik kültürde bilgi kavramının nasıl ifade edildiği, bilginin nasıl üretildiği ve yayıldığı konuları üzerine duruldu.
Günümüzün İnternet teknolojisinin ortaya çıkmasının ilk günlerinden bugün ki gelişimine kadar, elektronik araçlar konumların, kurumların ve insanların görüntülerinin daha da gelişmesine yardımcı olduğu görüldü.
Görsel yaratma yöntemi ile iletişim araçlarının görsel hurdaya çıkarılmasınq sebep olan reklam endüstrisi, görüntünün pazarlanmasıyla görsel kültürün satışına hizmet etti. Pazarlama emtiaları ve algıları, televizyon ve ardından internet ve sosyal ağlar aracılığıyla “vizyon” ve “görünüş” ün önemini arttırmakla kalmadı, aynı zamanda yaşamın tek amacının da başkalarının hayatlarını gözlemleme isteği ve bunun da eğlence amaçlı olduğunu gösterdi.
Sosyal ağlarda paylaşılan fotoğraflar ve hikayeler, sinema karelerinin yerini aldı. Elektronik araçların sunduğu imkanlar, sıradan insanları ünlü araçlara dönüştürdü. Bir süre sonra insanlar kendilerini pazarlayabilecekleri bir seviyeye ulaştılar.
Elektronik araçların sunduğu olanakların geliştirilmesi, pazarlama kanallarını da değiştirdi. Böylece, internet fenomenleriyle pazarlanan ticari ürünler kişisel bloglar aracılığı ile de müşterilere sunulmaya başlandı. Ve böylece internet, ticari küresel pazara hizmet veren ikincil bir sözlü kültür yarattı.
Anonim kültür kaybolmadı aksine kişisel alanlara yayıldı. Bir kişi elektronik ortamda deneyimlerini, görüntülerini ve yaptıklarını paylaşmaya başladığı andan itibaren kopyalanabilir bir ürün haline geldi.
‘Paylaşma ve beğenme’ seçenekleri ile kişisel deneyimlerini paylaşan milyonlarca insan, esasında aynı deneyimi yaşamak ister hale geldi.
Kişisel bloglar ve sosyal medya, insanlar için hayali bir yaşam alanı sundu. İnsanlar fark edilmek ve diğerlerinden farklı olmak için kendi sayfalarını kişiselleştirmek konusunda daha istekli hale geldi.
Bununla birlikte, modern elektronik kültürünün ilk evrelerinde, yenisini ilk tüketen ve tanıtanlara “işsiz, (boş gezenin boş kalfası)” denildi, modern kültürün ileri devresinde ise yerini “fenomen” kavramına bıraktı. Bu nedenle, popüler olan fenomen kavramı entelektüel işsiz yerine kullanılır hale geldi.
Dolayısıyla olayın değeri, tıklama ve görüş bildirme oranı ile belirlenir oldu. “Popüler” statüsü, beğenilmek ve takip edilmek için yeterli bir kriter oldu. Zaten ticarileştirilmiş bir iletişim sisteminde, insanlara “mutsuz” olma hakkı verilmez. Her an “mutlu olma” söylemi, internet ağlarında “mutluymuş gibi görünmek” anlamına; resimler, videolar ve paylaşımlar ile de bunu belgelemek için bir yol haline geldi.
Elektronik kültürde bilgi kavramı da değişti. İnternet’te yapılan her araştırma merak bilgisinden ziyade, bir bilgiden diğerine atlamaktan (sörf yapmaktan), ‘bakmaktan’, konuya odaklanamamaktan, değerlendirmeleri yüzeysel yapmaktan ibarettir. Ve İnternet teknolojisindeki hızlı gelişim, anlık ve bilgi akışındaki zamansızlık, düşünmeye odaklanmayı ve bilgiyi derinleştirmeyi mümkün kılmamaktadır.
Yazılı kültürde, araştırmacı kütüphanelere gider ve ansiklopedi veya ana kaynaklara ulaşır. Ancak, elektronik kültürde sanal sözlükler, bloglar veya bu bağlamda alınan metinlere erişilerek elde edilen bilgilerle araştırma yapılır. Elektronik kültürdeki her türlü bilgiye ulaşmak kolaylaştığından, insanların araştırma merakı azaldı. Sadece kaynaklara bir bakış atmak, araştırma yapmak sanılır oldu. Böylece, bilginin kalitesi önemli ölçüde değişti.
The ‘New’ one of The old media: Understanding Electronics Culture by Çilem Tuğba Koç
Teknik ve Teknolojik Paylaşımlar için takipte kalın…
Yorumlar (0) Yorum Yap