Aşkla sanat bir araya gelirse?

Geçtiğimiz yıllarda çoğumuzun Facebook ana sayfasına düşen Abramoviç ile 20 yıllık aşkı Ulay’ın videosunu izlemeyen ya da aşklarını duymayan kalmamıştır herhalde… Ulay ile aşklarını yazmaya başlamadan önce Marina Abramoviç ’i ve etkileyici sanatının insanlar üzerinde bıraktığı izlere değinelim.

Marina Abramoviç, Sırp asıllı bir performans sanatçısı. 1960’lı yıllarda ortaya çıkan vücut sanatı akımının en önemli temsilcisi diyebiliriz. Hatta Vikipedi’de yer alan biyografisine baktığınızda şu satırları da okuyup şaşırmanız, işinin sadece performans sergilemekten daha öte bir şey olduğunu düşünmeniz mümkün.

‘’Abramoviç performanslarıyla fiziksel ve zihinsel potansiyelin sınırlarını zorlayan ve araştıran bir sanatçıdır. Bir vücut sanatçısı olarak, kendini parçalara ayırmış, kırbaçlamış, buz kütleleri üzerinde vücudunu dondurmuş, psikoaktif ürünler ve hafıza kaybına uğramasına yol açan kas kontrol ürünleri almıştır. Performanslarının birinde alev alan bir perdenin altında boğularak ölme tehlikesi atlatmıştır.’’ Daha neler yazıyor bilseniz… İnsan gerçekten şaşırıyor, bir kadının bunları neden yapabileceğini düşünüyor özellikle ne için canını tehlikeye attığını sorguluyorsunuz. Bir de meraklıysanız başlıyorsunuz araştırmaya… Bütün sonuçlar, Abramoviç’ in vücudunu kontrol ederek kendini özgürleştirdiğini ve ruhunu basitleştirdiğini gösteriyor. Güven, yüksek bilinç ve kişisel değişim performanslarında kullandığı en önemli kodlar olarak karşımıza çıkarken sanatsal projesinin temelinde herkesin vücudunu yöneterek kendini yenileyebilmesi yatıyor. 

Ona göre yaşantımızda hep aynı şeyleri yapıyor bu yüzden de değişmiyoruz. Hayatta aynı şeyler yapmanın bizi geliştirip değiştirmeyeceğine inanıyor hatta kendi yöntemini bu tekdüzeliğe tepkiden sayıyor.
Bu yöntemine ‘’Korktuğum şeyleri, ürktüğüm şeyleri, bilmediğim şeyleri yapmak, kimsenin henüz bulunmadığı alanlarda bulunmak istiyorum’’ diye de katkı sağlıyor.

Abramoviç’ in beni en çok etkileyen görüşlerinden biri de başarısızlık üzerine. Yaptığı bir TED konuşmasında der ki ‘’ Bence hayatımızda başarısızlığa yer vermek ve bu kavramı felsefelerimize dahil etmek çok önemli. Çünkü giderseniz, deneyimlersiniz ve bunun sonucunda başarısız olabilirsiniz. Eğer olana gitmez ve başarısız olmazsanız kendinizi durmadan tekrarlayıp durursunuz.’’

Geldik mi yine değişim ve gelişime…

Şimdi, Marina Abramoviç ve kendisi gibi önemli bir performans sanatçısı olan Ulay’ın aşkına geçelim.

Abramoviç, 2010’da “Sanatçı Burada” (The Artist Is Present) adlı çığır açan performans gösterisinde New York’ta bir müzede günde sekiz saat seyirciye dönük şekilde bir sandalyede oturuyor.

Oturduğu sandalyenin karşısına müze ziyaretine gelen daha önce hiç görmediği seyirciler gelip oturuyor. Seyirciler gülüyor, konuşuyor, dikkatini dağıtmaya çalışıyor fakat Abramoviç o kadar profesyonel ki kılını bile kıpırdatmıyor. Yemiyor, içmiyor, gülmüyor, yüz ifadesini bile değiştirmiyor sanki yaşamıyor. Günlerce sabit kalıyor fakat bir gün öyle bir seyirci geliyor ki, tüm mekanizması canlanıyor. Vücudu karşı koyamıyor, sanat aşka yeniliyor.

Gelen 20 yıllık aşkı Ulay… Birbirlerini gördükleri anda Abramoviç’ in gözyaşları Ulay’ın ise bakışları her şeyi özetliyor.

Bir çift düşünün ki; Ayrılma kararı aldıklarında birbirlerine ‘’bitti’’ demek için her biri Çin Seddi üzerinde bir uçtan yürümeye başlayarak ortada buluşuyorlar. Birbirlerine bitti diyorlar. Yani aşklarının bitmesini kabullenmeleri 2000 km. sürüyor.

Ayrılıklarına da ‘’Büyük Duvar Gezintisi’’ adını vererek sanata çeviriyorlar. (1988)
Hikayenin sonu mu ? Ulay evli ve çocuk sahibi. Marina hala yalnız…

Meraklısına karşılaştıkları anın linki; https://www.youtube.com/watch?v=OS0Tg0IjCp4


Yine meraklısına Abramoviç’in ilham veren TED konuşmasının linki; https://www.ted.com/talks/marina_abramovic_an_art_made_of_trust_vulnerability_and_connection?language=tr#t-815785
Kategoriler: Yaşam

Yorumlar (0) Yorum Yap

/