Tanrı kötülüğün gerçekleşmesine izin verir, çünkü aşk ondan daha yücedir…
Kötülüğün aslında var olduğundan da emin değilim.
Bir çakal ile yollarınız hiç kesişti mi? Yada size dişlerini gösterseydi, ne kadar korkutucu olurdu ve bu “Kötülük” gibi görünürdü değil mi?
Ve size saldırsaydı veya başka bir hayvana saldırdığını görseydiniz, bu hareketi kötülük olarak mı algılayacaktınız? Ancak çakalın aslında “kötü” olmadığını hepimiz biliyoruz. Aslında çakal sadece hayatta kalma mücadelesi içinde. Ve hayatta kalmak için bildiği tek şeyi yapıyor sadece. Ama kötü görünüyor…
Eğer bir insanın böyle şeyler yaptığını görürseniz, anında bir kötülük eylemine tanık olduğunuz sonucuna varacaksınız. O kişinin ne kadar aç olduğunun hiç önemi yoktur o an için, başka birini öldürme ve yeme eylemini kötülük olarak değerlendiririz hemen.
Bir hayvan, vahşi bir şekilde davrandığında bize kötülük gibi geliyor bu. Sonra kendimize bunun sadece hayatta kalmaya çalışan bir hayvan olduğunu hatırlatıyoruz. Fakat bir insan bu şekilde davrandığında, o kişinin kötü olduğunu düşünüyoruz hemen.
Konuyu daha da karmaşık hale getiren asıl şey, insanların zevk için öldürme yeteneğine sahip olmasıdır. Bazen kişinin zihinsel bir hastalığı olduğu sonucuna da varırız, bu yüzden bu onların hatası değildir. Ancak eylem yine de aynı sonuçları doğurur. Hareketin kendisi hala kötülük gibi görünür.
Peki tüm bu komplikasyonda, kötülüğün nesnel olarak var olup olmadığını nasıl bilebiliriz? Ve bunu nasıl tanımlarız? Hangi şartlar altında yaşanan vahşet objektif olarak kötülüktür? Sadece insanlar için mi geçerlidir bu? Hayvanları hariç mi tutalım yani? Vicdanları yok gibi görünüyor hayvanların, lakin var.
Belki de kötülük yoktur bu noktada. Belki de kötülük sadece bir kelimeden ibarettir yada bir etiketten. Belki de acı çekmek önemlidir bu noktada. Belki daha da önemlisi, şu soruyu sormalıyız kendimize, “Tanrı kötülüğün var olmasına neden izin veriyor?” Hayır hayır doğru soru bu değil, şunu sormalıyız, “Tanrı neden acı çekmenin var olmasına izin veriyor?”
Kötülüğü tanımlamaya ve onunla savaşmaya çalışmak yerine, belki de acıyı tanımlamaya ve onu en aza indirmeye çalışmalıyız bu noktada. Tanımlanması daha kolaydır acının ve cezalandırma veya günah keçisine dönüştürme olasılığı daha düşüktür. Sevmediğimiz bir takım insanları veya canlıları düşman olarak düşünmek daha az olasıdır.
Hayvanlar hakkında asla bu şekilde düşünmüyoruz, bazılarının bizi en vahşi şekilde parçalayacağını bilsek de. Bunun yerine acıları için empati kuruyoruz. Belki de yaptığının kötülük olduğunu düşündüğümüz insanları, kötü olarak düşünmek yerine, yaptıkları korkunç şeylere rağmen empati kurabilmeliyiz onlarla?
Bu, bu tür eylemlerin gerçekleşmesine ve devam etmesine izin vermemiz gerektiği anlamına gelmez asla. Sadece birbirimizi kötü olarak nitelendirmemiz gerektiği anlamına gelir. Bir eylemi, onu yapan kişiyi şeytanlaştırmadan, yıkıcı bir fikir olarak tanımlayabiliriz. Yine de bunu yapmalarını engellemeliyiz, ancak onları kendimiz gibi görebilmeyi de seçebiliriz. Zira hepimiz yıkıcı şeyler yapıyoruz; başkalarını inciten şeyler gibi mesela. Bazı insanlar bunu daha sık ya da daha yüksek derecede yapıyor, ancak bu eylemlerimizi mazur gösteremez bizlere.
Dan Pedersen
…
Yorumlar (0) Yorum Yap