“Olimpiyat Oyunlarını izlerken sporculara müsabaka öncesi ya da sonrası sorulan “Kaygılı mıydın? Gergin misin?” tarzındaki sorular her zaman sporcuların maruz kaldığı sorulardır. Sporcular da çoğu zaman kaygılı olmadıklarını söylerler. Yapmamız gereken şey; onların kaygılı olup olmadıklarına bakmak yerine, bizim kaygı dediğimiz şeyi onların nasıl yorumladığına bakmak.”
“Kaygılı olduğumuzda yaşadığımız şeyler şunlardır: Kalp atışımız hızlanır, kendimizi daha gergin hissetmeye ve terlemeye başlarız. Sonrasında da bunun kaygı olduğuna karar veririz. Peki heyecanlı hissettiğimizde ne yaşarız? Kalp atışımız hızlanır, kendimizi daha gergin hissetmeye ve terlemeye başlarız. Kaygı olarak yorumladığımız uyarıcıların aynısını heyecanlıyken de hissederiz. Olimpik sporcular, hisleri yorumlamanın farkını iyice anlamışlardır ve bizim kaygı uyarıcıları olarak düşündüğümüz şeyleri onlar heyecan uyarıcıları olarak yorumlarlar. Böylelikle zihinlerine kodladıkları şey farklıdır: “Kaygılı değilim, heyecanlıyım.”
“Bunu fark ettikten sonra, kendi hayatımda da bu yöntemi denedim, ne zaman kendimi kaygılanıyor gibi hissetmeye başlarsam bunun heyecan olduğunu kendime tekrarladım. Büyük kitlelere konuşma yaparken, bana sorulan nasıl hissediyorsun sorusuna kaygılı ya da endişeli demek yerine, heyecanlıyım diyorum. Bunu kendime söyledikten sonra gerisi otomatik olarak gelmeye başlıyor. Beni geriye çekmek yerine ileriye taşıyor.”
Kaygı verici olaylar her zaman karşımıza çıkmaya devam edecek, ama bu olayları olumlu bir şekilde yorumlamayarak avantaja çevirebilmek bizim elimizde.
Yorumlar (0) Yorum Yap