Nörobilimle İlişkisinden Amerikan Tarihindeki Rolüne: Astrolojiyle İlgili Bilmedikleriniz

Burçları Oğlak ve Koç olan iki kişi iyi anlaşamaz, Akrep ve Yaylar’ın 2019 güz döneminde iş yerinde uzun zamandır bekledikleri terfileri almaları olası, Balık burcu bugün akşamüzeri kendine vakit ayırmak isteyebilir…
Gazete köşelerindeki astroloji bölümlerinden sosyal medyaya taşınan ve milenyallerin yoğun ilgiyle takip ettiği burç yorumları her an her yerde karşımıza çıkabiliyor. Peki, neye dayanıyor bu yorumlar? Astroloji bütünüyle bir bilim dalı olarak ele alınabilir mi? Eğer öyleyse, kanıtlanabilirliğinin ölçütü ne? Astroloji insanları iyi hissettirebilir mi? Cevap evetse, gerçeğe uygunlukları sebebiyle mi?
Bütün bu soruların yanıtlayabilmek için öncelikle, astrolojinin kelime anlamına bakmak gerekiyor. Yıldızların bilimi olarak tanımlanan astroloji, kısaca gezegen ve gök cisimlerinin konumlarının insan hayatı üzerinde etkilerini inceleyen araştırma dalıdır. Peki bu konumlar, kişiliklerimiz ve günlük hayatımız üzerinde nasıl bir etkiye sahip olabilir?
Bu noktada işin içine bir miktar astronomi ve fizik bilgisi giriyor. Sayısız katmandan oluştuğu var sayılan evren aslında, akıl almaz boyutta bir enerji kütlesi olarak tanımlanabilir. Bu yoğun enerji, sürekli olarak frekans ve titreşimler yayar ve bu kozmik enerji dalgaları, evrendeki her yere yayıldıkları gibi Dünya’ya da ulaşırlar.
Bu dalgaların, beynimizin farklı bölümleri üzerinde doğrudan etkisi olduğu bilinen bir gerçek, özellikle de gök cisimlerinin kişinin doğduğu tarihteki konumlarıyla şekillenen kozmik dalgaların frekans ve enerjileri, gelişmeye hazır insan beyni üzerinde gelişim süreci boyunca ve sonrasında kişinin davranışlarını etkileyecek değişikliklere sebep oluyorlar.

Aynı burca sahip bireylerin karakterleri neden benzerdir? Neden benzer değildir?

Aynı günde ya da zaman diliminde doğan bireylerin, doğum esnasında korunmasız olan ve kolayca etkilenmeye açık Koginitif beyinlerinde benzer değişiklikler meydana geldiğinden Prefrontal korteks ve Limbik merkezlerdeki davranışları düzenleyen duyarlı bölgeler, aynı davranışlara eğilim gösterecek şekilde etkilenirler.
Burç sistemleri; en geç gelişen beyin bölgelerinden biri olma özelliğine sahip, duygu ve düşüncelerimizden iletişim ve sosyal becerilere kadar pek çok işlevi kontrol eden prefrontal korteksi ve frontal beyin korteksini, ayrıca empati ve kısa süreli hafıza gibi alanlarda rol oynayan limbik merkezleri incelerler aslında.
Yükselen burcun en az güneş burcu kadar önemli kabul edilmesinin sebebi de, aslında yükselen burcunuzun gök cisimlerinin doğumunuz esnasındaki konumlarıyla ilgili önemli bilgiler içermesidir, zira doğduğunuz yerin de hesaba katıldığı bir formülasyondur aslında yükselen burcunuz.
Aynı burca sahip bireylerdeyse yine benzer sebeplerden dolayı her zaman aynı karakter özelliklerine rastlanmayabilir. Aynı zaman diliminin başında ve sonunda ve kişinin doğduğu yerden saate kadar pek çok etmen, beyindeki frontal korteksleri etkileyen titreşimleri büyük ölçüde şekillendirerek kişiye özel kılar. Bu sebeple yalnızca 12 Zodyak burcunu temel alan yorumlamalar yerine kişiye özel hesaplar, gerçekten de geçmiş, şimdi ve geleceğin yanı sıra bireyin kişisel özellikleri hakkında da yol gösterici olabilir.

Kişiyi temel almayan astrolojik yorumlar neye dayanıyor peki?

Yukarıda kişilikler için tasvir edilenle benzer bir durum, daha geniş zaman aralıklarına ve belirli lokasyonlara yönelik yorumlar için de geçerlidir: Aynı zaman diliminde dünyaya yahut bulunduğunuz ülkeye ulaşan kozmik dalgalar, gerçekten de herkesin beyinlerinde aynı etkiye sebep olacağından (bu sefer söz konusu olan gelişiminizi etkileyecek değişiklikler olmadığından geçici bir etki olsa dahi) Türkiye’nin 2019 yorumu gibi astrolojik analizler yüksek ihtimalle doğru çıkacaktır. Tabii yorumlayan astrologun profesyonelliği ve hesaplamada hata yapmamasına da bağlı olarak.

Kozmik Astroloji: karma ve burçlar ilişkili olabilir mi?

Bazı astrologlar, evrende muazzam bir senkronizasyon ve harmoni olduğunu belirtirken, her şeyin mükemmel bir zamanlamayla işlediğini ama karmik amnezi sayesinde kişinin bilinçlilik halinde bunun farkında olmadığını öne sürüyorlar. Bu mükemmel düzen sayesinde bir bilinmeyen olan gelecekle ilgili veriler elde edilebildiği gibi, gerçekleşen her şeyin birbiriyle bir şekilde bağlantılı olduğu fikrinin üzerinde duruluyor.
Karma inancında, anılarımızın ve deneyimlerimizin üzerine çekili olduğu hayal edilen ve bizim şimdiki yaşamımıza odaklanmamızı sağlayan bir perde tasvir edilir. Bu karmik amnezi olarak isimlendirilen perde alt benliklerimizi birbirinden ayırma işlevi görürken; üst benliğimiz daima sabit kalır.
Ölümden sonra yaratıcıya, başka bir deyişle gücün kaynağı olarak kabul edilen varlığa dönmek yerine (ahiret inancı), ruhun yeni bir vücutta tekrardan dünyevi yaşama döndüğü inancı olan reenkarnasyonsa, Antik Yunan döneminden, Hindistan gibi Asya coğrafyasında Buda inancının yaygın olduğu yerlere, Şamanist’lerden Eskimolara kadar görülen yaygın bir inançtır ve daimi ve biricik olan üst benliğin, reenkarne olan vücutlar (alt benlikler) boyunca gelişen tek bir ruh olduğu fikrine dayanır.
Burçların çıkış noktası da aslında karma ve reenkarnasyon inançları, başka bir deyişle evrendeki mükemmel düzen ve horizontal hareket (geriye dönüş) fikridir. Burçlar her ne kadar kişiliklerin sınıflandırılması için yaygın olarak kullanılsa da, bir döngü şeklinde tasvir edilen zamanın tıpkı aylar ve günler gibi sınıflandırılması işlevini görür aslında.

Bilimsel kanıtlanabilirlik meselesi

Öncelikle oldukça ilgi çekici bir istatistiği paylaşmakta fayda var: Amerika Ulusal Bilim Vakfı’nın yaptığı ve astroloji bir bilim midir, yoksa bir batıl inanç mı? sorusunun yöneltildiği bir ankette, cevap verenlerden %41’i, astrolojiyi oldukça bilimsel ya da büyük ölçüde bilimsel bulduklarını belirtmiş.
Özellikle 2000’li yıllarda astrolojiye olan inancın yaygınlaştığı ve bir bilim dalı olarak görülmeye başlandığı da bilinen bir gerçek. Başımıza gelen ya da evrende gerçekleşen her şeyin farklı zaman boyutlarıyla birbirine bağlı olduğu fikrine ek olarak öne çıkan mükemmel düzen iddiası, hem atom altı parçacıkların yanı sıra gözlemlenemeyen sistemlerin davranışlarını temel kabul eden ve insanı da esas alan kuantum fiziğinin bulgularıyla örtüşürken, hem de tek tanrılı dinlerin kusursuz yaratıcı ve evren algısıyla aynı temele dayanıyor.
Bilim insanlarının ve astrolojiye inanmayan çoğu insanın öne sürdüğü görüşse, astrolojinin asla bilimsel metot standartlarına erişemeyeceği yönünde, zira bilinmeyen ve test edilemeyecek çok fazla değişken mevcut astrolojiyle ilgili. Burada önemli bir detayıysa es geçmemek gerek: psikoloji de 1900’lerin başlarına kadar bilim olarak kabul edilmiyordu.

Burç yorumları insanları iyi hissettirebilir mi?

Görünüşe göre, evet. Ama bunu sebebi, bekleyeceğinizin aksine gerçek çıkıyor olmaları değil. Placebo etkisi adı verilen psikolojik bir durum burada söz konusu olan aslında.
Placebo etkisi, gerçekte işe yaramayan bir metodun kişiyi iyi hissettirmesine verilen isim, ayrıca kanıtlanmış bir davranış modelidir. Bir deney grubunda 10 hastaya bir kutu içerisinde bulunan ve ismi yazmayan sözde ilaçlar vererek bunların yeni keşfedilen güçlü bir tedavi vaat ettiğini belirten araştırmacılar, aslında bu ilaçların sadece sudan oluştuğunu gözlemledikleri gruba söylememişler. Yine de hastalar belli bir süre sonra daha iyi hissettiklerini söylemekle kalmamış, ayrıca sağlıklarının da gerçek bir ilaç tüketmemelerine rağmen daha iyi durumunda olduğu ortaya çıkmış.
Buradan yapılan çıkarımsa şu şekilde: Placebo etkisi da sayesinde daha iyi hissetme duygusu, işe yararlılığı kanıtlanmış bir metoda bağlı olmak zorunda değil. Astrolojik analizlere dayanan burç yorumlarını okuyanların, bir bilinmez olan gelecekle ilgili bilgiye sahip olma dürtüsü yorum gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin, okudukları yazıyla tatmin olmalarını sağlıyor, çünkü tıpkı deney grubunda olduğu gibi imkansız görülen bir soruna (deneyde hastalık, astrolojik burç yorumlarındaysa gelecekle ilgili ilgi edinme) bir çözüm vaat ediyor bu yorumlar.
İnsan beyni, öğrenme sürecinin gerçekleşmesini sağlamak için bilinmeyeni bilmeye istek duyacak şekilde programlandığından, beyinde mutluluk hormonunu salgılanımını tetikleyerek okurların daha iyi hissetmelerine olanak sağlıyor.

Benjamin Franklin’in de bir astrolog olduğunu ilk defa duyuyor olabilirsiniz.

İşin aslı, astroloji yüzyıllar boyunca krallar, din adamları ve önemli tarihi figürler tarafından kullanılagelmiş. Benjamin Franklin’in Amerika Birleşik Devleti’nin ilk dönemlerinde önemli toplantıların yapılacağı ya da anlaşmaların imzalanacağı zamanları astrolojiyi kullanarak belirlediği biliniyor.
Üstelik bunun için bir astroloğa danışmaya da gerek görmüyor, çünkü kendisi tarih boyunca çalışmalarının detaylılığı ve gerçekliğe uygunluğuyla bilinen en iyi astrologlardan biri! Astrolojiyle yakından ilgilenen bir diğer Amerikan başkanıysa 1981-1990 yılları arasında görev yapan Ronald Reagan.
Joan Quigley isimli bir astrologdan tavsiyeler alan Reagan, The New York Post’un Astrolog Beyaz Saray’ı Yönetiyor manşetli makalesi de dahil olmak üzere geniş tepkiye sebep oldu. 19. Yüzyılın sonları ve 20. Yüzyılın başlarında Amerikan finans ve endüstri sektörlerini domine eden John Pierpont Morgan ise “Milyonerler astrologları kullanmaz, ama milyarderler kullanır.” sözleriyle büyük tepkiye sebep olmuş bir finansçı/iş adamı.
Sonuç olarak altının çizilmesi gereken nokta, astrolojinin sadece internetten hızlıca kontrol ettiğiniz günlük burç yorumlarından ibaret olmadığı, aksine sayıları ve astronomiyi kullanarak matematiksel hesaplar ve formülasyonlar yoluyla elde edilen verilere işaret ettiği. Bir bilim dalı olarak kabul görüp görmeyeceği hala tartışmaya açık olsa da, yapılan yorumların gerçekten de bilimsel veri ve analizlere dayandığını vurgulamakta fayda var.
Kategoriler: Kültür

Yorumlar (0) Yorum Yap

/
Exit mobile version