İnsanların çoğu kendilerini, kişiliklerini, bedenlerini, ilgi alanlarını ergenlikte fark etmeye ve tanımaya başlarlar. Bu tanımaya başlama sürecinden önce çocukluğumuzda, biz istesek de istemesek de, kişiliğimizin temelleri atılır.
Şimdi çocukluğunuzu bir düşünün. Anneniz, babanız, varsa büyük kardeşiniz, akrabalarınız, çevrenizdeki sizden yaşça büyük insanlar sizi nasıl tanımlıyordu?
“Bizim kız çok zeki canım!”
“Bizim yeğen de çok yaramaz!”
“Sen çok uslu olursan seni severim.”
“Ne kadar da çalışkansın!”
Bunun gibi bir sürü cümleye maruz kaldık çocukluğumuzdan beri. Bizden büyükler de bunlarla büyümüştü ve farkında değillerdi bize yapıştırdıkları etiketlerin. Biz de farkında değildik etiketlerden bir duvar örüldüğünün etrafımızda.
Şimdi sizi biraz düşündürelim. Sadece okuyup geçmeyin bu yazıyı, fark edin. Elinize bir kalem kağıt alın ya da telefonunuzdan notlar bölümünü açın. Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Maddeler halinde sıralayın, istediğiniz kadar madde yazabilirsiniz. Siz kimsiniz? Size ait özellikler neler?
“Güler yüzlüyüm.” yazdığınızı varsayalım. Her zaman öyle misiniz? Her durumda, her ortamda, her koşulda yüzünüz gülüyor mu? Üzgünken de güler yüzlü müsünüz? Ağlarken de güler misiniz? Gülmek istemediğinizde bile sırf bu etiket yüzünden zorla güldüğünüz oldu mu hiç?
Üzerimizdeki etiket; ister olumlu ister olumsuz olsun, onunla bütünleştiğimiz sürece hayat yolumuzda önümüze engel olarak çıkabilir. Olumlu etiketlerin yanında olumsuz etiketler de insanı zorlar. “Sinirli biriyim.” dediğinizde her olaya sinirli tepki verirsiniz demektir ve bu neredeyse imkansızdır. Bir insanın her olayda aynı davranması imkansızdır.
Etiketler bizi motive edebilir, biz onların farkında olup onları belirli durumlarda kendimize nazikçe hatırlattığımız sürece. Mesela iç motivasyon için güzel kaynaklardır. Diyelim ki bir şeyler yapmak istiyorsunuz fakat bir türlü o ilham, o motivasyon, o destek gelmiyor içinizden. O zaman etiketlerinizi elinize alabilirsiniz. “Ben bunu yapabilecek kadar zekiyim, çalışkanım, istekliyim, hevesliyim…” gibi motivasyon kaynaklarına dönüştürebilirsiniz onları.
Bu yapışkanlı şeyler bizi demotive de edebilirler. Örneğin “Ben çok sorumluluk sahibiyimdir.” diye tanımladınız kendinizi. Bir gün geldi ve hasta oldunuz, yataktan kalkamıyorsunuz, parmağınızı bile kıpırdatamayacak haldesiniz ve çok da acelesi olmayan bir işiniz var. O gün kendinize vakit ayırsanız iyileşeceksiniz ama sorumluluğu üzerinizde fazlaca yük olarak hissederek kendinize stres yaratıp bütün gün yatakta kendinizi yiyorsunuz. Bu etiketin size ne yararı oldu? Stresten başka getirisi neydi? O işi yapamayacak kadar kötü olduğunuz için kendinizi suçlamaktan başka bir şey getirmedi, kendi kendinizle aranızı bozdu.
Her zaman sorumluluk sahibi, her zaman güler yüzlü, her zaman sinirli olamazsınız. Siz etiketlerden ibaret değilsiniz. Etiketler sizin sahibiniz değil, siz onların yapıştırıldığı bir pano değilsiniz. Bu etiketleri duvardan toplayıp istediğinizi cebinize koyarak ihtiyaç halinde kullanmaya ne dersiniz?
Meraklısına kitap önerisi: Pembe Fili Düşünme – Zeynep Selvili Çarmıklı
Yorumlar (0) Yorum Yap