“Okulda okurken 4 sene bir otobüs firmasında terminalde çalıştım. Nöbetlerim konusunda oradaki insanlar bana çok destek oldular. Pazartesi sabahı evden çıkıyordum. Akşama kadar derse giriyordum. Akşam terminale gidiyordum. Sabaha kadar terminalde duruyordum. Sabah tekrar okula gelip, derse giriyor, o gün akşam evime ancak gidebiliyordum.”
Bu şartlar altında başarının korunması bir hayli zor olacaktı. Tıp Fakültesi 3. sınıfta iken okulu bırakıyor Mustafa Ercüment Alat. Okulu bıraktıktan sonra babasının yanında çalışıyor, fırıncılık yapıyor. Maddi anlamda kendisine destek sağlamaya başlamışken hayata daha derin bir adım atıyor. Evlenip bir aile kuruyor kendine. Değirmenin çarkı suyuyla dönmeye devam ederken işler yerinde gitmiyor ve Alat ailesi maddi sıkıntılar içerisine düşüyor.
“Okula kayıt yaptırdıktan sonra bir derse girdim. 46 yaşındayım o zaman. Sınıftaki arkadaşlarla o gün acayip bir elektrik tuttu. Onlar beni çok sevdi. Ben onları çok sevdim.”
“Zekanın, paranın hiçbir şeyin önemi yok. İnsan azmetsin. Alın terini o masanın üstüne döksün, başaramayacağı hiçbir şey yok. Benim gençlere söyleyeceğim kesinlikle pes etmesinler. Yılmasınlar, insan istedikten sonra her şeyi yapar.”
Mustafa Alat bu sözleri söylerken beraber okuduğu sıra arkadaşlarına da değiniyor. Sınıf arkadaşlarından Ebrar Yücel, Alat’ın 6 sene boyunca onlar için hem bir abi hem de bir baba olduğunu dile getiriyor.
“Ben TUS’a girdiğim zaman bir genç insanın hakkını yiyeceğim. O zaman o genç, TUS’u kazanamayacak. Bundan dolayı girmeyi düşünmüyorum. Normal ömrü 70 yıl görürseniz, ben bu ülkeye 20 yıl hizmet ederim ama bu kardeşlerim bu ülkeye en az 50 yıl daha hizmet edecekler. Birinci sınıftan beri idealim, iyi bir pratisyen hekim olmak. İyi bir pratisyen hekim olduğunuz zaman sağlık sistemi ancak öyle düzelir. Biz birinci basamakta iyi hizmet verirsek hastanedeki hocalarımız daha rahat ederler. Buradaki hastaya daha güzel hizmet verilir. Sağlık sisteminin düzelmesi için birinci basamağın rayına girmesi lazım.”
Yorumlar (0) Yorum Yap