Kurumsal hayat içinde boğulmuş tüm tanıdıklarım için kendi işine sahip olmanın nasıl olduğuyla ilgili bir yazı yazmak istedim.
Ben çalışma hayatıma bir start-up’ta, Mekanist’te başladım. Growth hacking nedir, full stack marketer nedir burada öğrendim. Bir elin parmağını geçmeyecek kadar kişiyle çalışınca her şeyi yapmayı öğreniyorsunuz. Ben de 3,5 senenin sonunda tam donanımlı bir dijital pazarlamacı olarak çıktım. Başka start-up’larda çalıştım, marka müdürlüğü de yaptım. Hepsi bana tecrübe oldu. Son işim kurumsal hayattan uzaktı, rahat bir çalışma düzenim oldu. Sonra hayatımdaki gelişmelerden dolayı kendimi kendi şirketimi açarken buldum. Dijital pazarlama danışmanlığı vermeye başladım. Birçok müşterim oldu, bazısı hala devam ediyor, bazısıyla ise sadece birkaç ay çalışma fırsatım oldu.
Matematiği yaptığınız zaman kazandığınız para kurumsal bir şirketteyken kazanacağınızdan daha fazla oluyor. Ben 28 yaşındayım, kendi yaşıtlarım için konuşuyorum. Eğer siz de kurumsal hayattan kopmak ve kendi işinizi yapmak istiyorsanız size birkaç bilgi vermek istiyorum.
1.) Giderlerinizi iyi planlayın: Öncelikle bir muhasebeciye ihtiyacınız var. Şirket açılışını o yapacak. Bunun için de devlete para ödeyeceksiniz. Sonrasında sözleşmeli muhasebeciniz olacak ve her ay düzenli olarak para ödeyeceksiniz. Kendi şirketinizi kurduğunuz zaman otomatik olarak SGK’lı (eski adıyla Bağ-Kur’lu) oluyorsunuz, her ay primlerinizi ödeyeceksiniz. Kendi faturanızı hazırlatmanız gerekiyor, faturalarınızdaki KDV direkt devletin oluyor biliyorsunuz. Bir de belirli dönemlerde gelir vergisi ödüyorsunuz, faturalarınızın toplamının %20’si oluyor. Ben açıkçası o kadar süper anlamıyorum bu işlerden ama sürekli bir vergiler vergiler ödediğimi biliyorum. Bir de sene sonunda yıllık vergi ödeyeceksiniz bunu da unutmayın.
2.) Fiyatınızı iyi belirleyin: Bir müşteriniz olacaksa ya da bir ürün satacaksanız harcayacağınız iş gücü ve zamanın karşılığını alabilmeniz gerekiyor. Hakettiğinizi almadığınızı düşündüğünüzde yaptığınız işten bir hayır gelmiyor. Burada sınır sizin kendi hisleriniz. Devlete ödeyeceklerinizin de hesabını yapmayı unutmayın!
3.) Müşteri geldiği gibi, gidebilir de: Müşteri kazanmak her zaman kolay değil. Fırsatınızı iyi değerlendirmeniz gerekiyor. Dünyanın en iyi (ve en çalışkan) danışmanı olmayabilirim ama ne olursa olsun ilişkilerimi iyi tutmaya özen gösteriyorum. Bazı müşterileri de ne yaparsanız yapın tutamazsınız, o yüzden bir müşteriniz oldu diye hemen kendinize ev tutup, eve yeni eşya alıp masrafa girmeyin. Müşterinizle işlerin yoluna girmesini 1–2 ay bekleyin.
4.) Self-marketing öğrenin: Kendinize bir logo yaptırın, adınıza özel bir websitesi hazırlayın ve e-maillerinizi bu domain’e ait e-mailinizden gönderin. Gmail’den gönderdiğiniz mail müşterinize çok profesyonel görünmez unutmayın. Ben de müşteri olduğum zamanlardan biliyorum o yüzden en çok buna özen gösterdim. Siz de kendinizi müşteri yerine koyduğunuzda benimle aynı fikirde olacaksınız eminim.
5.) Boş vakitleriniz olacak: Boş kaldığınız anlarda hayatı ve yaptıklarınızı sorgulamanıza gerek yok. Bunu engellemeniz zor ama inanın bir süre sonra alışacaksınız. Kendinize ayıracak vaktinizin olmasında hiçbir sakınca yok. Bunu sakın haketmediğinizi de düşünmeyin…
6.) Hayatınıza anlam katın: Biriyle ayaküstü sohbet ettiğinizde hayatınızla ilgili konuşabileceğiniz bir şeyler olsun. Koşu, spinning, outdoor sporları, yoga, meditasyon, reiki, yemek, seyahat… Hem günlerinizin daha dolu geçtiğini hissedeceksiniz, hem de konuşacak bolca şeyiniz olacak. Tabi ki bu yaptığınız aktivitelerde tanışacağınız kişilerin de hayatınızda mutlaka etkisi olacak.
7.) Son olarak… Sosyal hayatınızın değişmesini garipsemeyin: Öyle olmadığı halde etrafınızdan sürekli “tabi yaaa senin vaktin var” sözlerini duyacaksınız. 9–6 çalışan tanıdıklarınızla program yapmak daha zor gelecek, bahsettikleri konuların sadece iş ve günlük aşk maceraları olduğunu göreceksiniz. Burada görüşmeyi tercih etmek size kalmış. İstanbul’daysanız trafikten kaçmak istediğiniz için (çünkü bunu yapabilirsiniz) bazı programlara katılmak istemeyeceksiniz. İlk başladığınızda mesai saatleri içinde görüşebileceğiniz insanların sayısı 3–5’ken, zaman geçtikçe bu sayının kat kat arttığını göreceksiniz. Kendinizi akışa bırakın.Kendi işine sahip olmanın zorlukları olduğu kadar güzel yanları da var. Benim bakış açım: Her koyun kendi bacağından asılır. Kazanırsam kazanırım, kazanamazsam da kendimi bir şekilde idare ederim. Önümdeki fırsatlar sınırsız. Hayatınızla ilgili daha çok sorumluluk alacaksınız, bence bu çok güzel ve sizi olgunlaştıran bir şey. Bir de… Her sabah sahilde koşmayı ve evimde huzurlu bir şekilde kahvaltı yapmayı hiçbir şeye değişmem. 🙂
Sevgili Pınar Küçük ‘ün bu etkileyici yazısını kendisinin de izniyle yayınlamak istedik. İçeriğin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar (0) Yorum Yap