Hepimizin çevresinde konuşurken ellerini kullanan insanlardan vardır. Özellikle bu insanların dil ve jestleri arasındaki ilişkiyi açıklayan birtakım araştırmalara göz atalım.
1970’lerin başında, Chicago Üniversitesi’nde bir psikoloji profesörü olan David McNeill, Paris Konferans Salonu’nda bir konuşma yaparkan garip bir şey fark etti. Odanın arkasında bir kadın, kollarını McNeill’in tam olarak ne söylediğini ifade edecek şekilde hareket ettiriyor ve konuşuyordu.
Sonra kadının kendi konuşmasını Fransızcaya çeviren bir tercüman olduğunu fark etti. Yani kadının elleri McNeill’in söyledikleriyle uyuşuyordu fakat aynı dili konuşmuyorlardı. McNeill’e göre o an, ömür boyu araştırmalara yol açacak bir içgörü başlattı: Jest ve konuşma göründüğü kadar ayrı şeyler değil.
Jest araştırmacıları geçtiğimiz 40 yılı aşkın bir süredir hareketlerin konuşmaya nasıl sıkı sıkıya bağlı olduğunu ortaya koydu. Konuşulan dilleri veya kültürleri ne olursa olsun, insanlar konuşurken hareket ediyorlar.
Hatta daha önce hiç hareket görmemiş olsalar bile (mesela doğuştan kör olan insanlar) konuşurken hareket ediyorlar. Benzer şekilde kişinin konuşması herhangi bir sebeple bozulduğunda (mesela kekemelik) bozulduğunda konuşurken sergilediği jestler, mimikler ve beden dili de değişiyor.
Aslında, hareket dile o kadar sıkı sıkıya bağlıdır ki, diller arasındaki farklar jestte küçük farklılıklar olarak ortaya çıkar. Başka bir deyişle, düşüncelerinizi konuşmaya nasıl yerleştirdiğiniz de onları nasıl harekete geçirdiğinizdir.
Araştırmacılar özellikle jestlerin konuşmayla eşleşmediği zamanlarla ilgileniyorlar. Uyumsuzluk, zihinde olup bitenler için değerli bir pencere olabilir. Chicago Üniversitesi’ndeki başka bir psikolog Susan Goldin-Meadow “konuşma hareketi uyumsuzlukları” adı verilen ve on yıllarca süren bir araştırma başlattı.
Örneğin, çocuklar yaklaşık 7 yaşına kadar, uzun bir bardak suyu daha kısa ve daha geniş bir bardağa dökerseniz, su miktarının aynı kaldığını anlamıyorlar. Daha kısa bardağın daha az su içerdiğini düşünüyorlar. Sebeplerini açıklamaları istendiğinde, bazı çocuklar bardağın daha geniş olduğunu işaret ederken bazıları “daha kısa” diyor. Aslında benzer şeyi söylemek isteyen bu çocuklar arasındaki fikir tutarsızlığı, bilinçaltında her iki boyutun da önemli olduğunun kavrandığını gösterir. Bu uyumsuzlukları tespit edebilen öğretmenler, bir öğrencinin yükseklik, genişlik ve hacim arasındaki ilişkiyi anlamaya hazır olduğunu söyleyebilir.
Konuştuğumuzda, düşüncelerimizi kelimelere yerleştiriyoruz. Jest yaptığımızda ise düşüncelerimizi ellerimize yerleştiriyoruz. Ancak jestler sadece ne düşündüğümüzü göstermez aynı zamanda düşünmemize yardımcı olurlar. Konuşurken hareket etmeye ve jest yapmaya teşvik edilen küçük çocuklar daha fazla kelime üretmeye başlarlar. Çeşitli problem çözme görevlerinde yer alan yetişkinler, jest yapmaya teşvik edildiklerinde daha iyisini yaparlar.
Burada fikirleri harekete geçirmeyle ilgili bir şey var, bizi kavramamız gereken şeyi kavramaya yaklaştıran bir şey. O şey bir bakıma McNeill’in Paris oditoryumunda dikkatini çeken şeydi, kendi düşüncelerinden başka bir dilde ve başka bir zihinde süzülmüş yan bir bakıştı.
This post is also available in: English
Yorumlar (0) Yorum Yap